7 Haziran 2007 00:00

AVRUPA GERÇEĞİ


Cumartesi günü sabahı Almanya’nın kuzeyinde, Baltık Denizi kıyısında bulunan Rostock’a vardığımızda, “olağanüstü”lük kendisini her açıdan hissettiriyordu. Kentin girişine panzerler ve polis arabaları yerleştirilmiş, merkezde ise ana kavşakları, yolları yine çevik kuvvet tipi polisler tutmuştu.
Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinden gelen G-8 karşıtları, bir taraftan gösterinin başladığı saati beklerken diğer taraftan, belki de bir daha gelme şansı bulamayacakları Rostock’u tanımaya çalışıyorlardı.
200 bin nüfusu olan Rostock, tarihi olarak güzel bir kente benziyor doğrusu... Eskiden Demokratik Almanya Cumhuriyeti sınırları içerisinde yer alan kent, 1 Mayıs 1945’te Kızıl Ordu tarafından Hitler faşizminden kurtarılmıştı. Faşizm döneminde Rostock’un silahlanma bakımından ayrı bir yeri ve önemi varmış. Liman ve Ernst Heinkel tarafından yapılan uçak fabrikası, kentte sanayileşmede önemli bir yer tutmuş, güçlü bir işçi sınıfının oluşmasını sağlamış.
1933’te Hitler faşizminin işbaşına gelmesinden sonra kent, orduya silah yetiştiren önemli merkezlerden biri haline gelmiş. Heinkel tarafından kurulan uçak fabrikasına silah üretme bölümü eklenmiş; esir alınan insanlar, bu fabrikaya getirilerek yıllarca çalıştırılmış. Rostock, silah üretim merkezi olması nedeniyle sürekli müttefik kuvvetlerin hedefiymiş ve sonunda Kızıl Ordu, Hitler’in “silah fabrikası” durumundaki bu kenti nazilerden kurtarmış.
Tarihin cilvesi mi, yoksa bir tesadüf mü diyelim; aynı Rostock’ta şu günlerde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bu denli yoğun güvenlik önlemleri alınmış. Hem de dünyayı yeniden paylaşmak için başka ülkelere savaş açan işgalci, emperyalist ülkelerin liderlerini korumak için...
Bu da yetmiyormuş gibi savaşa, küreselleşmeye, silahlanmaya karşı çıkan binlerce insan, provokasyonlar eşliğinde adeta sopadan geçirildi! Değişik dillerden aynı taleplerle yürüyen onbinlerce insanın arasına adeta bir koyun sürüsüne saldıran kurtlar misali dalan polis, bir o yana bir bu yana saldırdı. Provokasyondan habersiz; şiddetsiz, savaşsız bir dünya talep eden göstericiler, polisin copunu kafasında bulunca neye uğradığını bilmez haldeydi...
Bu barbarca saldırıyla göstericileri terörize etmek, haksızlığa karşı çıkmanın bedelinin polis copu olduğu gösterilmek isteniyordu. Böylece haftalarca sürdürülen G-8 karşıtlığını terörize etme kampanyası, Rostock’taki liman alanında tam anlamıyla doruğa çıkarıldı.
Büyük ülkelerin liderlerine ve tabii ki onların izlediği politikalara karşı çıkmak, gösteri düzenlemek, tam anlamıyla suç düzeyine yükseltildi ve dünyayı yönetenlerle aynı fikirde olmayanlar, “aykırı”, “kendini bilmez” ve “şiddete başvuran serseriler” olarak gösterildi. Onbinlerce insanın, dünyanın kötü gidişatına ve mutlu geleceğine dair haykırdığı talepler duymazdan gelindi, provokasyona gelen marjinal gruplar ise “bütünün temsilcileri” olarak sunuldu.
G-8 Zirvesi öncesi ve sırasında yaşanan olaylar, uzunca bir süredir Alman ordusunun iç güvenlikte kullanılması, gösteri ve yürüyüş hakkının kısıtlanması, şüpheli insanların elde hiçbir delil olmadığı halde istenildiği gibi aramadan geçirilip gerektiğinde sorgulanması, muhalif gazetecilerin önemli toplantılara alınmaması gibi planların hayata geçirilmesi için kullanıldı ve kullanılmaya devam edilecek.
Kısacası, Almanya’da burjuva demokrasisi açısından anayasa güvencesiyle “dokunulmaz” ilan edilen temel demokratik hakların budanmasına, bu kez de G-8 Zirvesi vesile edildi.
Bundan ötürü G-8’ler, dünya haklarına yeni savaşlar, açlık, yoksulluk, sömürü, özelleştirme ve talanı dayatmakla kalmıyor, zirvelerin yapıldığı ülkelerde kazanılmış demokratik hakların budanmasına da sebep oluyor.
Bu gerçek, gün geçtikçe daha açık ve yalın şekilde görülüyor. Ama en önemlisi, Rostock’ta dayatılan politikalara karşı güçlü bir direnişin olduğu ve bunun gelişmesinin mümkün olduğuna hep birlikte tanık oluyoruz. Binlerce insan, günlerdir Rostock ve çevresinde bunca güvenliğe rağmen dünyanın 8 emperyalist ülkesinin izlediği politikaların insanlığın başına felaketler açtığını, yaşayarak ve tartışarak bilince çıkarıyor. Bunların arasında gençlerin ağırlıkta olması ayrıca önemli.
Gösterilerin kitleselliği, G-8’lerin dünya emekçilerine dayattığı politikalara tepki ve öfkenin kabarmaya devam ettiğini gösteriyor. Eşit, adil, özgür, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya yaratma isteği geniş kesimler arasında pekişiyor. Çünkü dünyamızdaki ekonomik, sosyal, kültürel, ekolojik vs. sorunları G-8 değil, bütün uluslardan emekçiler, aynı talepler etrafında birleşerek, mücadele ederek çözebilir.
Yücel Özdemir

Evrensel'i Takip Et