07 Haziran 2007 00:00

MERCEK

Seçimlerin neyi değiştireceği sorusu, hangi koşullarda seçimlere gidildiğinden bağımsız olarak cevaplanamaz.Seçimler, bölgesel, uluslararası ve iç gelişmelerin baskısı altında ...

Paylaş

Seçimlerin neyi değiştireceği sorusu, hangi koşullarda seçimlere gidildiğinden bağımsız olarak cevaplanamaz.
Seçimler, bölgesel, uluslararası ve iç gelişmelerin baskısı altında, açmazları daha da artan egemen sınıfın politik-askeri temsilcileri arasındaki güç ve iktidar kapışmasının daha da sertleştiği bir dönemde gündeme geldi/getirildi. “Devleti ve cumhuriyeti zaafa uğratmaya yönelik irticai girişimler” gerekçeli ve “laik demokratik cumhuriyetin savunulması” iddiasına sahip askeri muhtıra yemiş ve 353 “vekil sayısı”na rağmen cumhurbaşkanı seçemeyerek yumruk üzerine yumruk yemiş, “dinci muhafazakar” etiketli işbirlikçi AKP ile, muhtıra ardına dizilmiş sözde demokrat ve sözde laik “kamp” arasındaki kavga 23 Temmuz’da sona ermeyecek. Aksine bölgesel ve iç gelişmelerin baskısı ve sorunların ağırlığı çatışmanın süreceğini, örneğin cumhurbaşkanlığının din istismarcısı AKP ve yanındaki güçlerin eline verilmemesi için her yolun deneneceğini gösteriyor. Genelkurmay ve generaller devlet iktidarının merkezinde durduklarını eylemleri ve müdahaleleriyle göstermeye devam edecekler ve bu da birçok politik gelişmeyi etkileyecek.
İç ve dış koşulların ağırlaşması, hakim sınıf güçleri arasındaki kavganın sertleşmesi; Kürt temsilcilerin parlamentoya girmelerini engellemeye yönelik operasyon ve baskılar, Irak Kürdistanı’na askeri müdahale hazırlıkları, polise olağanüstü hal yetkilerinin tanınması vb. seçimlerin ortaya çıkaracağı hükümet/hükümetler bileşimi (koalisyon) nasıl şekillenirse şekillensin, halka yönelik baskıların artacağını gösteriyor.
Olay ve olguların işaret ettiği bu ‘muhtemel’ durumu görerek, buna göre hazırlıklı olmak, kitleler içindeki çalışmayı yaygın ve kararlıca sürdürmek, gerçekleri ortaya koyarak sermaye güçleri ve partilerinden hiçbirinin yanında yer alınmaması gerektiği konusunda emekçileri uyarmak; ve emekçilerin örgütlenmesini sağlamlaştırmalarına yardımcı olmak, ileri işçi ve emekçinin mevzilerini güçlendirmek, başlıca en önemli sorumluluk olarak öne çıkıyor. İleri işçi ve emekçiler “tek partili hükümet mi, koalisyon mu olacak?”; “AKP güç kaybedecek mi, CHP-DYP(DP)-MHP koalisyonu mu, AKP’li bir koalisyon mu?” soruları etrafında sürdürülen spekülasyonlarla zaman öldürürlerse, zararı en başta kendilerine verirler. Çünkü bu ihtimallerden hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, sermaye partileri ve hükümeti halkın yaşamının iyileştirilmesi için çalışmayacak, aksine bugüne kadar olduğu gibi büyük sermaye ve emperyalizmin çıkarlarının hizmetçisi olacaklardır.
Böyle olacağını, “muhalefeti” ve hükümette olanıyla tüm sermaye partilerinin seçimler dolayısıyla uygulayacaklarını söyledikleri program ve politikalar ortaya koyuyor. Bu partilerden hangisinin daha fazla oy aldığından, hangilerinin bir araya gelerek yeni hükümeti kurduklarından, cumhurbaşkanının nasıl ve kimler tarafından seçileceğinden bağımsız olarak, örneğin emperyalizm ve uluslararası sermaye ile uşaklık ilişkisi devam ettirilecek. Antidemokratik siyasal sistemin gericiliğin takviyesi yönündeki tahkimi sürdürülerek polisiye devlet koşulları ağırlaştırılacak. Kürt sorununun çözümü yönünde adım atmak bir yana, yükselen şoven milliyetçilikten de güç alınarak inkarcı baskı politikası devam ettirilecek. Çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıracak iktisadi politikalar sürdürülecek vb. Bunu, AKP, seçimin hemen arifesindeki ikiyüzlü manevraları bir yana, sürdüreceğini icraatıyla kanıtladığı politikalarıyla ortaya koymuş durumda. Baykal, TÜSİAD yöneticilerine bu yönde taahhütte bulundu. Ağar, partisinin iktisadi-sosyal programının AKP’nin uygulamakta olduğundan temelde farklı olmadığını, neler yapacaklarına dair açıklamalarıyla ortaya koydu. “Dağdan ovaya gelsinler” politikasının militarizmin merkezi kurumunu aşabileceğine dair ortada veri yok.
Sermaye cephesinin politikaları, halk kitleleri yararına devrimci politikanın başarıyla pratiğe geçirilmesinin önemini artırmaktadır. Sermaye partileri ve bugün onların yanında, önünde ve etrafında “odaklaşmış” ve seferber edilmiş güçler, alışılageldiği üzere, seçimleri, “daha rahat yaşayabilecekleri bir döneme girilmesi için kendilerine destek verilmesi” propagandasıyla değerlendirecekler. İşçi sınıfı ve emekçilerin ileri kitlesi, sınıf partisi ve “demokrasi mücadelesinin güçleri”, bunların karşısına, elbette enerjik bir çalışmayla, onların planları ve politikalarının etraflı teşhiriyle çıkacaklardır. Halk kitlelerinden oy desteği isteyecek ve adaylarının seçilmesi için yoğun bir çaba göstereceklerdir. Ancak, seçim çalışması, işçi sınıfı ve emekçiler içindeki kesintisiz devrimci çalışmanın denebilir ki “dönemsel” bir alanı olmakla sınırlı bir özeliğe de sahiptir. Fabrikalarda, işyerlerinde, semtlerde, okul ve kurumlarda, kısaca işçi ve emekçilerin olduğu her yerde yürütülmekte olan ya da olması gereken ve aslında birim örgütleri, semt ve mahalle gurupları, gençlik gurupları vb üzerinden sürdürülen çalışma ne kadar sağlam ve yaygın ise, seçim çalışması da o denli verimli olabilecektir. Ya da, seçim çalışması işçi-emekçi hareketinin örgütlü mücadelesinin ihtiyaçlarını temel alınarak yürütülürse başarılı olabilecektir. Toplumsal çözülmenin hız kazandığı ve arayışların yaygınlık gösterdiği bu dönemde bu çalışma daha fazla karşılık bulabilir.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Ankara diyalog için şart koştu

SONRAKİ HABER

Listelerde ‘tanıdık’ isimler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...