08 Haziran 2007 00:00
Bu sefer oyuna gelmeyelim
Yine bir seçim dönemine giriyoruz. Ama bu dönem hızlandırılmış, dayatılmış, sıkıştırılmış bir dönem. Akşam eve geldiğimizde bütün kanallar seçim hakkında haber yapıyor, milletvekili aday adayları, pazarlıklar, birleşmeler; laikler...
Yine bir seçim dönemine giriyoruz. Ama bu dönem hızlandırılmış, dayatılmış, sıkıştırılmış bir dönem. Akşam eve geldiğimizde bütün kanallar seçim hakkında haber yapıyor, milletvekili aday adayları, pazarlıklar, birleşmeler; laikler, şeriatçılar herkes bir şeyler söylüyor. Kimine göre ülke ortaçağa götürülmek isteniyor, kimine göre muhalefet AB yolunu zora sokuyor. Ülke kaosta mı, yoksa güzel günlerin eşiğinde mi? Ya mitingler?.. Gerçekten laiklik elden gidiyor mu, ya da Türkiye ne kadar laik olabilmiş bugüne kadar? Örneğin birçok köyde okuldan çok caminin olduğunu görememişler mi yıllardır mitingi düzenleyenler? Peki laik düzenin arkasındayız diyen ordu, duayenlerinden Kenan Evrenin her konuşmasını ayetlerden bir kesintiyle açtığını, Kuran kurslarına izin verdiğini, din dersini zorunlu kıldığını unutmuş mu da ortalığı bu kadar geriyor? Yoksa ordu, o dönem laik düzenin arkasında değil miydi?
Peki ya işçiler; işçiler bu seçimde neredeler, bu ülkenin oy rezervi olan bizler hakkında ne söyleniyor? Mesela muhalefet lideri Deniz Baykal, TOBB kongresinde asgari ücreti, kötü çalışma koşullarını, sendikalaşmadaki engelleri mi konuştu, yoksa patronlardan destek isteyip her sözünüzü yaparım mı dedi? Ya Başbakan, neden halka daha görünmeden patronların örgütüyle görüştü? İşçilerin sendikalarına gidip yaptıklarını ve yapacaklarını anlatıp destek istedi mi? Peki bir işçinin evine götürdüğü ekmekte ne gibi bir değişime neden olacak, yeni cumhurbaşkanının eşinin kafasındaki türban?
Evet Türkiye gerçekten de bir kutuplaşmaya götürülüyor, artık insanlar laik ve gerici diye ayrılıyor. Oysa ortada zaten devasa bütçesiyle Diyanet İşleri Bakanlığıyla, yüzbinlerce din görevlisiyle, öbür din ve mezheplere karşı tutumuyla laik olmayan bir devlet var. Bu yapay ayrım sadece biz işçileri bölen bir tutumdur, bunlar hiçbir şekilde biz işçilerin vekilleri değildir. Örneğin IMF sözcüsü Türkiyeye geldiğinde, asgari ücret yüksek dediğinde ne iktidar ne muhalefet bir şey dedi. Ama aynı partiler, patronlar hakkındaki bir yasayı el ele verip çıkarmasını biliyorlar. Mesela TEKEL, PETKİM, TÜPRAŞ gibi halkın malı, ekonominin can damarı olan kuruluşlar, yerli ve yabancı patronlara yok pahasına satılırken cumhuriyet mitinglerinde milyonları yan yana getirenler neredeydiler? Demek ki onlar da özelleştirmeye karşı değilmiş.
İşin aslı bu ülkede bizim siyasetimizi yapan, yani laik şeriatçılık yerine ekmeğimizin, özgürlüğümüzün politikasını yapan gerçek temsilcilere oy verelim. Küçük ya da büyük, barajı aşar ya da aşamaz demeden bizden olanlara, demokrasiye oyumuzu verelim. Bu sefer oyuna gelmeyelim.
Çiğli Organize Sanayiinden bir işçi (İZMİR)