10 Haziran 2007 00:00
60 yıl önce 60 yıl sonra
Sanırım bundan 25 yıl kadar önceydi. Plakçılığın en görkemli zamanlarında, bir uzunçalar çıkmıştı, Beş Yıl Önce, On Yıl Sonra başlığıyla. İstanbul Gelişim Topluluğu (galiba) birçok ünlü parçadan kısa alıntılar yaparak iki uzun parça oluşturmuşlardı. Neler yoktu neler?..
Sanırım bundan 25 yıl kadar önceydi. Plakçılığın en görkemli zamanlarında, bir uzunçalar çıkmıştı, Beş Yıl Önce, On Yıl Sonra başlığıyla. İstanbul Gelişim Topluluğu (galiba) birçok ünlü parçadan kısa alıntılar yaparak iki uzun parça oluşturmuşlardı. Neler yoktu neler?.. Elveda Meyhaneciden Sev Kardeşime, Hayat Bayram Olsadan Dünya Dönüyora, Yeşil Gözlerinden Muhabbet Kaptımdan Akasyalar Açarkene, Aşkın Kanunundan Agora Meyhanesine dek yığınla bir dönemin, hatta çok öncelerinin duygusal, neşeli şarkıları...
Geçen gün, Sevgili Fatih Polat ın Bir Rüzgargülü başlıklı yazısını okurken (3.6.2007, Evrensel Gazetesi, Hayat Eki) konunun öznesi Ertuğrul Günayın şaşaalı günlerine, 25-30 yıl öncesine gittim. İşte o sırada bu plaktaki parçalar geldi aklıma. Olmaz Olsunlar, Senden Başkalar, Sana Ne, kime Neler, Nasılsın, İyi misinler, Gözünaydınlar, Seninle Bir Sonbaharlar, Ağlama Değmez Hayatlar ve diğerleri...
Fatih Polat yazısına şöyle giriyor: Türkiye ve dünya siyasal tarihi engebeli, dolambaçlı ve sarp yolları aşmayı seçen ve bu nedenle de saygıyla anılan isimlere tanıklık etmiştir. Bunun yanında, bir de sırtını hep rüzgara vererek uçmayı seçenler vardır. Onlardan bir kez olsun esen rüzgara karşı dik durmalarını istemek beyhude bir çabadır. Çünkü onlar, varlıklarını sadece rüzgara borçlu olan rüzqargülleri gibidirler
Yok yok, önce sol gösteren, sonra bunun başına Müslümanı ekleyip Müslüman sol olan ve arkasından buradaki bir sözcüğü atıp Müslümanlıkta karar kılan (Acaba üç-beş yıl sonra ne olacak?) Ertuğrul Günaydan söz etmeyeceğim. Hatta benim tanıdığım rüzgargüllerinden de... Ben sadece gerçek rüzgargüllerini dile getireceğim...
60 yıl önce benim de bir rüzgargülüm vardı. 8 yaşındaydım o zamanlar. 1940larda oyuncak sahibi olmak çok zordu. Ama çevredeki çocuklar arasında en çok oyuncağı olan bendim. 4 tane oyuncağım vardı...
İki dershaneli, üç sınıflı Suadiye İlkokulunda okuyordum. 1, 2 ve 3. sınıflar vardı. 1le 2 birleştirilmişti. Topu topu 25-30 çocuktuk. Çünkü kış aylarında Erenköy/Suadiye/Bostancı hattında taş çatlasa 25 aile yaşıyordu...
Evet, benim 4 oyuncağım vardı. Biri telden yapılmış, iki tekerleği, bir de onu itecek, yönlendirecek olan telden sapı olan arabam(!); ikincisi amcamın aldığı kontrplaktan yapılmış, pedallı otomobilim; üçüncüsü ışıklı uçurtmam, dördüncüsü de rüzgargülüm. İkinci oyuncağım, iki kış ve iki yaz gördü ve kar-güneş yüzünden çürüyüp gitti. Üçüncüsünü bir gece yitirdik. Alttan pillere bağlı küçük ampulleri vardı çevresinde. Birkaç gece ışıl ışıl göklerde dolaştı ve bir gün kopup gitti... Ama tel arabam ve rüzgargülüm yıllarca bırakmadı beni.
Ertuğrul Günay sayesinde rüzgargülünü iyice öğrendim. Değişik yönlerden gelen rüzgarların frekanslarını gösteren diyagramlara verilen admış. Ansiklopedide Yardanga bakınız diyordu. Baktım. Türkçe-Moğolca bir terimmiş.
Gevrek malzemeler (Killer, kumtaşları) içinde rüzgar korazyonuyla oluşan biçimlenmeyi tanımlamak için Sven Hedinin, I903te Türkistanda yaptığı gözlemlerden sonra ortaya attığı terimmiş.
Bir de çiçek adıymış rüzgargülü. Manisa lalesine benziyor. Yumrusuz çotuklu, çok yıllık otsu bir bitki. Çok dilimli yapraklı, ipek gibi yumuşak tüylüymüş. Çiçekleri tek tek bulunurmuş saplarında. İki türü varmış. Adi rüzgargülü (pulsatilla vulgaris) homeopatide kullanılırmış. Bir de mor rüzgargülü (pulsatilla violacea) var. Onun da çiçekli dalları idrar artırıcıymış...
Ne muhteşem bir şeymiş şu rüzgargülü. 60 yıl önce, çocukken beni eğlendirmişti. Şimdi de 60 yıl sonra politik arenada, sağlık alanında işe yarıyor...
Bülent Habora