10 Haziran 2007 00:00

SÖZ OLA, TORBA DOLA

Kimi insanların soyadlarını bir buyrukmuş gibi algılayıp ona uymak; dediğini yapıp git dediği yoldan gitmek gibi bir tutkusu vardır. Soyadı genç olan karımın babasının hep genç görünmek için herkes otururken ayakta durması gibi örneğin

Paylaş

Kimi insanların soyadlarını bir buyrukmuş gibi algılayıp ona uymak; dediğini yapıp git dediği yoldan gitmek gibi bir tutkusu vardır. Soyadı genç olan karımın babasının hep genç görünmek için herkes otururken ayakta durması gibi örneğin. Ya da kışın soğuğunda bile ceketle dolaşmak gibi. Şimdi ise yatmaktan başka bir şey düşünmüyor. Demek ki, annemden çok sık duyduğum “gençliğinizin değerini bilin” öğüdünü o duymamış ve tutmamış. İnsan yaşlanınca anlıyormuş bir şeyleri. Boşuna dememişler “gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse” diye.
Arif Kocabıyık’ın yazısını okurken fotoğrafına gözüm ilişince düşündüm bütün bunları. Fotoğraftaki Kocabıyık ile soyad Kocabıyık arasındaki ayrım ilgimi çekmişti. Biri bıyıklı, biri bıyıksızdı... Oysa soyadı uyarınca kendisinin de bıyıklı olması gerekirmiş gibi gelmişti bana. Soyadı Kocabıyık olunca adamın, şöyle kulaklara dek giden ya da ağza doğru uzanan salkım saçak bir bıyık görmeyi umuyor insan. Ama bıyıksız bir Kocabıyık fotoğrafı vardı yazının başında. Oysa olsaydı öyle bir bıyık, ağzından çıkacak koca koca sözler o salkım saçak bıyığa takılır kalır, ortalığa yayılmaz, kulakları tırmalamazdı belki. Yazısındaki kimi sözlerdi böyle düşünmeme neden olan. Örneğin diyordu ki o, “...tüm bunları top ekseni etrafında dönmeden göremezdik.” Sanki oyun, oyuncuların topa vurmasıyla değil de, oyunu yönetecek adamın topu parmağının ucunda döndürmesiyle başlayacaktı. Hani, top o zaman ekseni çevresinde dönecek ya, görülmesi gerekenler de o zaman görülebilecek ancak. Oysa, “top sahada dönmeden göremeyeceğiz” deseydi şirin, küçük bir söz söylemiş olurdu. Ama eksen sözün içine katılınca kocaman bir söz olup çıkmıştı Kocabıyık’ın bıyıksız ağzından.
Yazmak gibi önemli bir konuya gerekli özeni göstermekten çekinen Kocabıyık, “Böylesi hayat mamat var olma maçında...” diyerek bir şey anlatmaya çalışırken, başkalarını yaptıkları işe özen göstermeye çağırıyordu. Hayat mamat dediği de hayat memat olacaktı da bir de eklediği var olma neyin nesi oluyordu. O da hayat mamatı vurguluyordu aslında. Ya da hayat mamat onu. Belli ki Kocabıyık, olayın kocamanlığını vurgulamak isterken kocaman bir söylem yanlışına düşmüştü.
Aynı gazetede yazan Ali Kemal Yazıcı, tam soyadının adamıydı sanki. Soyadı yazıcı olunca, ne olursa olsun yazma arzu ve isteğindeymiş ve gerçekten de ne bulursa yazmış gibi. Hem de o derece öylesine ki kullandığı sözcüklerin aynı anlama geldiğine bile aldırmamıştı. “... Galatasaray karşısında arzuladığı ve istediği hedefe yakışır bir futbol oynamadı” derken arzu ve istek sözcüklerini başka sözcüklermiş gibi kullanmıştı. Belki de öyleydi, kim bilir. Gol yememeyi arzulayıp gol atmayı istemişse... Bu da ne biçim bir arzu ve istekse...
Turgay Kıran da yine aynı gazetede, sözün de, sözcüklerin de belini kıran bir biçimde düşüncesini sergiliyordu. O, “Maçın ilk dakikaları karşılıklı orta saha mücadelesi olarak geçti” diyerek kırıp geçiriyordu ortalığı. Oysa, bu işin bilineni ya karşılıklı ataklarla geçip gitmesi ya da bir orta saha mücadelesi olmasıydı karşılaşmanın. Çünkü ister orta alanda, ister dar alanda olsun bir mücadelenin olabilmesi için karşıda da birisinin ya da bir şeyin olması gerekiyordu. Kördüğüm olmuş ayakkabı bağını çözmek için uğraşan ya da mücadele eden birinin karşısında ayakkabı bağının kendisi vardır. Demem o ki, mücadele varsa o zaten karşılıklı olur ve nasıl olduğunu ayrıca belirtmek anlamsız kaçar. Kıran’ın belini kırdığı tümceye bakıldığında “karşılıklı atak” gibi mücadeleden söz edilmektedir sanki. Yani bir birinin, bir diğerinin atağa kalkması gibi, bir biri mücadele ediyor demek ki, bir diğeri. Karşılıklı mücadele etmek için sırayla mücadele edip duruyorlar anlaşılan.
Sözün belini bir güzel kıran Kıran, “Aykut, istikbalde Galatasaray’ın gelecekteki kalecisidir” diyerek de sözcüğün anlamına kıran getiriyordu. Aykut’un şimdi değil de istikbalde takımının gelecekteki kalecisi olacağı ileri sürülüyordu. Yani, önce istikbalin gelmesini, istikbalde de geleceğin gelmesini bekleyecekti çocukcağız. Beş yıl istikbalin, beş yıl da geleceğin gelmesini beklemeye kalksa kaleci olacağım derken kaleci çalıştırıcısı olup kalacaktı.
Aykut, ancak o zaman kaleci olacaktı da İliç’in niye şimdiden oynadığını çözmek gerekecek bir de. Çünkü, Kıran’ın kıran giren sözlerinin birinde de “İliç, önündeki topla buluşunca, daha olmadık mesajını verdi” deniliyordu. Aslında top, adamın önüne gelmişken ve artık buluşmayı gerektirecek herhangi bir durum kalmamışken, Kıran ısrarla buluşturmaya kalkmıştı onları. İliç önündeki topla buluşunca topu dışarı atmış olmalı ki, “daha olmadık” demesine neden olmuş Kıran’ın. Oysa, top dışarı değil, içeri gitmiş gol olmuş. Bu durum da İliç’in “daha olmadık” değil, “daha ölmedik” demesi gerekirdi. İstikbalde takımının gelecekteki oyuncusu olacak yaşı yaşarken niye, “daha ölmedik” desin adam, anlayan beri gelsin, anlamayan öte gitsin. Anlayana aşk olsun, gerçekten anladıysa Arap olsun.
Üstün Yıldırım
ÖNCEKİ HABER

Ziya Doğan: Hak eden oynayacak

SONRAKİ HABER

Süreyya Ayhan sakatlandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa