10 Haziran 2007 00:00
EKONOMİ ve POLİTİKA
Kapitalizm içinde yüzen her zayıf ekonomi gibi, Türkiyenin de güçlü kapitalist merkez ekonomilerin etkisinde olması kaçınılmazdır. Bu süreci, çoğunluğun çok partili demokrasiye geçişimiz olarak algıladığı ve halkımıza yutturduğu 1950den başlatmak yanlış değildir
Kapitalizm içinde yüzen her zayıf ekonomi gibi, Türkiyenin de güçlü kapitalist merkez ekonomilerin etkisinde olması kaçınılmazdır. Bu süreci, çoğunluğun çok partili demokrasiye geçişimiz olarak algıladığı ve halkımıza yutturduğu 1950den başlatmak yanlış değildir. 1950 dönüşümü görüntüsel olarak çok partili (iki parti) döneme geçiş olarak algılanırken, emperyalistlerin Türkiye üzerindeki emellerinin yoğunlaşması gözlerden ve kalplerden uzak tutulmaktadır. Sovyetlerin dünya sahnesinde rol sahibi olduğu dönemde emperyalistlerin Türkiye üzerindeki oyununun gerçek yüzünü görmek o denli kolay değildi, zira, konjonktürel olarak kapitalizmin o dönemdeki uluslararası politikaları ve politika araçları da bugünkü gibi değildi. Seçime gittiğimiz bu dönemde kapitalist dünyada, şimdilik de olsa, tek hakim güç var ve bu konjonktürden yararlanmak durumunda olan bu tek hakim güç tüm küreyi şekillendirmeye çalışırken, özellikle de bizim bölgede büyük emeller taşımaktadır. Bu itibarla, büyük güç açısından Türkiyenin de BOP kapsamına alınması ve ona göre şekillendirilmesi gerekmektedir. Bölgenin şekillendirilmesi kapsamında Türkiyenin iç düzeninin radikal olarak değiştirilmesi yanında, büyük devletlerin parçalanması gündemdedir. Bu bir hayal olmayıp, gerçeğin kendisidir. BOP ve Türkiye politikalarının tartışılmasında, mikro milliyetçilik ya da dincilik gibi alt-kimlikleri öne çıkaranların saflığı yanında, politikalardan bihaber olduğu da yadsınamaz bir gerçektir.
Türkiyenin şekillendirilmesinde ekonominin ve politikanın denetimsiz olarak küreselleşmeye açılması temel hedeftir. Bu bağlamda, ülkeye lider olarak tanıtılan kişinin etrafından tüm kurmay ve denetim unsurlarının temizlenmesi, halkın çıkarını savunanların susturulması ve böylece merkezî gücün çıkarını içeride temsil eden ve koruyan politikaların oluşturulmasına olanak sağlanmasıdır. Cumhurbaşkanlığı oyunu, başkanlık sistemine geçiş manevraları, askerin zayıflatılma çabaları ve yargı organlarının susturulmaya çalışılması vs. hep aynı plânın parçalarıdır. Bu amacın sağlanması için en güçlü silah ekonomi ve politika alanında siyasetçilere kısa-süreli güç sağlayabilecek araçları devreye sokmaktır. Ekonomi alanında, ülkeye sokulan döviz önemli bir şantaj aracıdır. Döviz girişi nedeniyle yüksek carî açık finanse ediliyor, yapay ve geçici millî gelir artışı sağlanabilmekte ve ülkede görüntüsel bir bolluk havası estirilmektedir.
Politika alanında ise, Güneydoğu sorunu da Batılıların durmadan kaşıdığı çok önemli bir politika aracıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ekonomik olarak ihmal edilmiş olan, halen de bölgenin kalkınması ve feodal yapının kırılması için ciddî hiçbir adımın atılmadığı gibi, bölgede bulunan birkaç KİTin özelleştirilmesi sonucunda işsizliğin yükseltildiği Doğu ve Güneydoğu bölgeleri, doğal olarak, her an patlamaya hazır çıban başı durumundadır. Rusyaya karşı savunulan Ermenistan yanında, BOP çerçevesinde ve İsrailin yanında oluşturulmaya çalışılan Kürdistanın ABD tarafından desteklenmesi ve devletleşmelerinin yolunun açılması çabaları (belki de, görüntüleri!), ABDnin bu bölgedeki amacına denk düşerken, sadece Türkiyenin değil, fakat bizzat Ermenistanın da, Kürt grupların da işini güçleştirmektedir. ABD ve Batılıların çomak sokmadığı durumda, Anadolu Halkları olarak sol cephede anlaşabilecek halkların kucaklaşmasına, emperyalist emellere sahip söz konusu Batılılar yanında, içeride de, maalesef, kendilerine sol yaftası takmış göstermelik insan hakkı savunucuları da büyük bir engel oluşturmaktadır. Oysa, milliyetçilik temelinde yükseltilmeye çalışılan zihniyetin ve bu uğurda yaşamını yitiren insanların neye hizmet ettiklerinin farkında olmamasını tarih sol adına büyük bir insanlık dramı olarak kaydedecektir. Halkları, sınıf bilincinden ve tarih şuurundan uzaklaştırıp, çeşitli etnik ya da dinsel veya sair alt-kimliklerde toplaştırarak sermaye karşısında bölen ve birbirimize düşüren sömürgeciler ve göstermelik solcu burjuva yandaşlarının faaliyetlerinin sonucu, farkında olsalar da olmasalar da, dünya kapitalizmine hizmet olmaktadır!
AKP, gerçekte muktedir olmamış iktidardır ve partinin bu niteliği önümüzdeki seçimlerden sonraki dönemde daha da koyulaşacaktır. Söz konusu nitelik koyulaşması ve uygulanacak ekonomi politikaları sonucunda içe dönük despotizm yükselecek ve partinin, şimdiye dek özgürlüklere açık olarak algılanan (çok yanlış bir algılama!) imajı kararacaktır. Daha doğrusu, oluşacak tabloyu, imaj kararması olarak algılamaktan çok, gerçeğe dönüşmesi olarak görmek ve algılamak çok daha doğru olacaktır.
İzzettin Önder