17 Haziran 2007 08:00

Hareketin asıl kahramanı işçilerdi!

15-16 Haziran 1970 tarihi, Türkiye sendikal hareketinde çok önemli bir dönüm noktası. 15-16 Haziran büyük yürüyüşü ile işçiler, inandıkları dava uğruna güçlerini birleştirdiklerinde kazanacaklarını göstermişlerdir.

Paylaş

Arzu SARPKAYA

15-16 Haziran 1970 tarihi, Türkiye sendikal hareketinde çok önemli bir dönüm noktası. 15-16 Haziran büyük yürüyüşü ile işçiler, inandıkları dava uğruna güçlerini birleştirdiklerinde kazanacaklarını göstermişlerdir. "Hak verilmez alınır" sloganının ete kemiğe büründürülmesidir 15-16 Haziran direnişi….

15-16 Haziran direnişinin tanığı, o dönem DİSK'e bağlı Serçip-İş Sendikası Genel Başkanı ve DİSK Yönetim Kurulu Üyesi Remzi Çakar'la 15-16 Haziran direnişini, işçilerin bu direnişe nasıl hazırlandıklarını konuştuk.

Remzi Çakar'ın işçilik hayatı, 21 yaşında Sümerbank Yarımca Seramik Fabrikası'na girişi ile başlar. O zamanlar Yarımca Seramik’te Türk-İş'e bağlı Çimse-İş Sendikası örgütlüdür. Henüz DİSK kurulmamıştır. Remzi Çakar, 21 yaşında işyeri temsilciliği ile sendikal harekete ilk adımını atar, ardından şube kongresi ile Çimse-İş Kocaeli Şube Başkanı olur. Çimse-İş'in sendikal anlayışını beğenmeyen Çakar, Çimse-İş'ten istifa ederek Yarımca Seramik'ten işçi arkadaşları ile birlikte Serçip-İş'i (Türkiye Çimento, Seramik, Porselen Sanayi İşçileri Sendikası) kurar ve Serçip-İş'in Genel Başkanlığı'na getirilir. Serçip-İş'in DİSK'e bağlanması ile Çakar, daha 23 yaşında DİSK Yönetim Kurulu'na girer.

‘70'li yıllar Adalet Partisi'nin iktidarda olduğu, Süleyman Demirel'in başbakan olduğu yıllardır. Dönemin hükümeti, patron örgütlerinin baskıları ile 274 sayılı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nda değişiklik öngören bir yasa tasarısı hazırlar. Bu tasarı ile sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlanmaya çalışıldığını belirten Çakar, "Bu yasa ile sendikaya üye olma, beğenmediğin sendikadan ayrılma hakkı kısıtlanıyordu. Grev hakkı çok katı kurallara bağlanıyordu. Tasarı, işkolu barajı ile tek tip sendikayı dayatıyordu" dedi.

COŞKUYLA KARŞILANDI

Tasarı ve bu tasarıya karşı ne yapılacağı, DİSK yöneticileri ve işçiler tarafından ilk kez 13 Haziran'da Lastik-İş Sendikası'nın genel kurulunda tartışılır. Lastik-İş kongresinde, 14 Haziran'da DİSK Temsilciler Kurulu’nun toplanması kararı alınır. 14 Haziran'da Lastik-İş salonunda yapılan toplantıda, temsilciler kurulu oybirliği ile "15 Haziran sabahı DİSK'e bağlı tüm işyerlerinde iş bırakma kararı" alır. İş bırakma kararının işyeri temsilcileri ve işçiler tarafından büyük bir coşku ile karşılandığını belirten Çakar, "Bu karar DİSK üyesi işçiler için 'genel grev' anlamına geliyordu. Hiç unutmuyorum; kararın alınması, işçiler tarafından dakikalarca ayakta alkışlandı. Bu tavır bile işçinin kararlılığını, sendikasına sahip çıktığını gösteriyordu" dedi. DİSK Temsilciler Kurulu’ndan bu kararın çıkmasının ardından İzmit'e döndüğünü belirten Çakar, "Bu kararın alınmasını işyeri temsilcileri sağlamıştı. Bu kararın ardından Kocaeli'nde temsilciler bir araya gelerek Rabak işyeri baştemsilcisinin başkanlığında bir direniş komitesi oluşturdular. Bu komiteye her fabrikadan bir temsilci katıldı ve 8-10 kişilik bir direniş komitesi oluşturuldu" dedi.

VARDİYA VARDİYA DUYURUSU YAPILDI

Kurulan direniş komitesi ile eyleme hazırlanan işçiler, her fabrikada vardiya vardiya duyurular yaparak eyleme çağrı yaparlar. DİSK'in yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen komiteye katılmayan Çakar, bunun nedenini şu sözlerle açıklıyor: "Bu eylemin inisiyatifi tümüyle işyeri temsilcileri ve işçilerdeydi. Çünkü bu, işyeri temsilcilerinin ve işçilerin ortaya koyduğu bir tepkiydi ve işin merkezinde onlar vardı. Bu hareketin asli kahramanları işçilerdi. Bu onur onlara aitti."

14 Haziran akşamı oluşturulan direniş komitesinin aldığı karar sonucu, 15 Haziran sabahı İzmit'in doğusunda Çelik Halat, Rabak, Pirelli, Goodyear gibi DİSK'e bağlı tüm işyerleri boşalarak İzmit merkezine doğru E-5'ten yürüyüşe geçerler. Doğudan gelen işçilerin önüne Kandıra Sapağı'nda barikat kurulur.

İŞÇİ BARİKATI AŞTI

Doğudan yürüyüşe geçen işçilerin arasında olan Remzi Çakar, o anı ve işçilerin kararlılığını şu sözlerle anlatıyor: "Kandıra Sapağı'nda yolumuz askerler tarafından kesildi. Her nedense polisi hiç işe karıştırmadılar. İşçiler hiç taş sopa kullanmadan sadece göğüs gücüyle askeri barikatları aştılar. Çünkü kararlıydılar, önlerinde kimsenin duramayacağı belliydi. O yüzden sadece itmeleri bile yetti. Üç kez barikat kuruldu önümüze, üçü de aşıldı."

İzmit'in batı tarafından da aynı şekilde yürüyüşe geçer işçiler. Batı tarafından gelen işçilerin önüne de barikat kurulur ama işçiler engel tanımaz, barikatları aşarak eski adıyla Çocuk Parkı yeni adıyla Cumhuriyet Parkı'nda buluşurlar. Cumhuriyet Parkı'nda bir araya gelen 20-25 bin işçi, yaptıkları eylemle hükümeti yasa tasarısını geri çekmesi için uyarırlar. Remzi Çakar, "Orada toplanan 25 bin işçi, sendikal örgütlenme hakkına sahip çıktığını gösterdi. Sadece bir gün önce alınan bir karar olmasına rağmen tüm fabrikalardan tam katılım sağlandı. Şalter indi ve herkes sokaklara döküldü. Orada şunu ilan ettik; bu tasarı geri çekilene kadar üretim başlamayacak. Eylem her gün devam edecek. Kocaeli tarihinde o zamana dek görülmemiş bir eylemdi" dedi.

FABRİKALAR ABLUKA ALTINDA

15 Haziran akşamı toplanan direniş komitesi, özellikle kamu işyerlerinde Türk-İş'in örgütlü olduğu işyerlerinde çalışan işçileri eyleme nasıl katacağını tartışır. Türk-İş üyesi işyerlerinin önünde jandarmanın barikat kurduğunu anlatan Çakar, "Bizim Türk-İş üyesi işçilerle birleşmemiz engellenmeye çalışılıyordu. Türk-İş'e bağlı işyerlerinde çalışan arkadaşlarımız da eylemin nedenini biliyorlardı ve bize destek vermek istiyorlardı. Ama o insanların fabrikayı terk etmemesi için fabrikalar abluka altındaydı" dedi.

İşyeri temsilcilerinden oluşan direniş komitesinin, 15 Haziran gecesi özellikle batı tarafındaki SEKA, PETKİM, TÜPRAŞ gibi işyerlerinden işçileri nasıl harekete katarız, diye tartıştığını belirten Çakar, işyeri temsilcilerinin neye mal olursa olsun bu işyerlerine girip işçileri dışarı çıkarma kararı aldığını anlatıyor.

SANDALLA E-5'E ÇIKTILAR

Remzi Çakar, "16 Haziran’da batıdan ve doğudan başlayan yürüyüşler merkeze doğru devam ediyordu. Doğudan gelenler parka kadar rahat bir şekilde geldiler. Batıdaki işçiler; Demirdöküm, Çelik sanayi, Türk Kablo gibi DİSK'e bağlı işyerlerinden işçiler SEKA, PETKİM, TÜPRAŞ gibi işyerlerinin boşaltılması için fabrikanın ana kapılarından fabrikaya girmeye, kapıları açmaya karar verdiler. SEKA'yı özellikle çok önemsiyorduk. Çünkü o dönem SEKA'da 7 bin işçi çalışıyordu. Temsilci arkadaşlar, Balıkçılar Kooperatifi ile nasıl anlaşmışlarsa, onların sandalları ile denizden SEKA'ya çok sayıda işçi girerek SEKA işçisini E-5'e çıkardılar, yani SEKA'yı boşalttılar" dedi.

İşçilerin kararlılığı sonucu Türk-İş üyesi işçiler de tüm engellemelere rağmen eyleme katılarak DİSK üyesi sınıf kardeşlerine destek verirler. Gerek DİSK, gerekse Türk-İş üyesi işçilerin, sendikal örgütlülüğe sahip çıkma bilinci ile ortak hareket ettiğini belirten Çakar, "Hâlâ hatırladıkça heyecanlanıyorum. O gün eylemde Türk-İş üyesi işçilerle birlikte 30-40 bin işçi vardı. İşçiler tek yürek olmuştu. Hep bir ağızdan sloganlar atılıyordu. Coşku inanılmazdı. Bizi birleştirmemek için çok uğramışlardı ama biz bir yolunu bulup birleşmiştik. Zaten 16'sında eylem biterken 17'sinde buradayız diye ayrıldık. Fakat 17'sini göremedik. 16 Haziran akşamı sıkıyönetim ilan edildi" dedi.

GÖZALTINA ALINDILAR

16 Haziran gecesi Remzi Çakar’la birlikte birçok işyeri temsilcisi ve ileri işçi gözaltına alınır. İstanbul Selimiye Kışlası'na götürülen bu genç sendikacı, burada 11 gün tutulur. 11 gün boyunca türlü işkenceler gören Çakar, oradan Maltepe Askeri Cezaevi'ne getirilir ve üç ay cezaevinde yatar.

İşçilerin iki günlük şanlı direnişi sonucu hükümet, yasa tasarısını geri çeker. 15-16 Haziran'ın Türkiye işçi hareketinde çok önemli bir rolü olduğunu belirten Çakar, "Bu eylem Türkiye işçi hareketi tarihinde en büyük, en tutarlı, sonuçları en olumlu biten direniştir. 15-16 Haziran işçi hareketinin en etkin mücadelesi oldu. Bu eyleme sadece DİSK üyeleri değil, Türk-İş üyesi işçiler de katılmıştır. Bu müthiş bir dayanışma örneğidir. 15-16 Haziran işçilere 'hak verilmez alınır’ı; hakların yalnız mücadele ile alınacağını göstermiştir" dedi.

Bugün sendikaların içinde bulunduğu durumu eleştiren Çakar şöyle devam etti: "Bugün sendikal haklar geriye götürülmüş durumda. Üretim ilişkileri değişti. Esnek çalışma, taşeronlaştırma oldukça yaygınlaştı. Sendikalar yeni örgütlenme modelleri geliştirmeli. Şimdi en önemli sorun; örgütlenme. İşçi sayısında artış, örgütlü işçi sayısında azalma var." Sendika yöneticisi olduğu yıllarda sendikal mücadelenin kendileri için bir araç olduğunu belirten Çakar, "Bizde asıl amaç sınıfın iktidar mücadelesi idi. Siyasi mücadele idi. Bizim eğitimlerimizde bu anlatılırdı. Şimdi böyle bir şey, sendikalarda böyle bir amaç kalmadı. Şimdi ‘işçiler a partisinde b partisinde etkin olsun’ deniliyor. Emeğe dönük bir siyaset yok" dedi.


15-16 HAZİRAN'IN ÖNCESİ VE SONRASI

• Hazırlanan 1317 sayılı Kanun Tasarısı uyarınca bir sendikanın yetki alıp toplusözleşme yapabilmesi için işkolunda çalışan işçilerin üçte birini örgütlemesi gerekiyordu.
• Yine bir konfederasyon kurulması için de bütün işkollarındaki, bütün çalışanların üçte birini örgütlemek gerekiyor.
• Bu maddeler o dönemde sadece İtalya’da 1926 yılında Musolini iktidarı ve yine 1943 Brezilya’daki diktatörlük düzeninde bulunuyordu.
• Zamanın Çalışma Bakanı Adalet Partili Seyfi Demirsoy, “Yakında göreceksiniz, çok yakında DİSK’in çanına ot tıkayacağız” demişti.
• Meclis’teki oylama sırasında 450 milletvekili var. Bunların 230 tanesi Adalet Partisi ve diğer partilere kabul oyu verdi. 214 kişi katıldı. CHP’den katılanlar lehte oy verdi. 4 kişi aleyhte oy verdi. Bunlar, TİP Milletvekili, Lastik-İş Başkanı Rıza Kuaz, Halk Partisi’nden Şeref Bakşık, Millet Partisi’nden Hilmi İşgüzer ve Suna Tural’dır.
• 15 Haziran günü aşağı yukarı 70 bin, 16 Haziran günü ise 150 bin işçi yürüdü.
• Çıkan çatışmada 3 işçi ve bir esnaf öldü.
• Olayların gelişimi, DİSK’in de boyutlarını aştı. Türk-İş’ten de yüzlerce işçi katıldı. Bir bilgiye göre 168 işyerinden 121’i Türk-İş üyesiydi.
• O zaman Türk-İş, ICF’ye (Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu) bağlı. ICF Türk-İş’e destek verdi. Bu antidemokratik yasayı benimseyen bir tavır aldı.
• Sonuç olarak 5 bin 90 kişi işten çıkartıldı. Bu işçiler, o zamanki DİSK’in ve bağımsız işçi sendikalarının öncü, militan kadrolarıydı. Ciddi bir öncü kadro tasfiyesi oldu. Kara listelere alındılar, bunlara iş verilmedi.
• Sıkıyönetim ilanı ile birlikte 21 DİSK yöneticisi tutuklandı.
• 15-16 Haziran eylemi, Türkiye’de ilk defa ücret artışı dışında işçilerin ortaklaşa bir hak gaspına karşı bir sınıf hareketini oluşturduğunu gösteriyor. Dolayısıyla ücret dışında bir hak ve sınıf mücadelesi olarak tarihe geçmiş bir harekettir.
• Ayrıca salt ekonomik bilinçten bir sendikal bilince doğru niteliksel bir sıçrayışın, birlikteliğin örneği olmuştur.
• Bunların yanı sıra oradaki eyleme katılan işçilerin büyük çoğunluğu, Adalet Partisi’ne oy vermiş insanlardan oluşuyordu. CHP’ye de oy verenler vardı ama işçiler, kendi oy verdikleri partiye karşı bir sınıf tavrını ortaya koymuşlardır.
• Ciddi kadroların tasfiyesi, işçi hareketinin daha sonraki mücadelesinde bir handikap yaratmıştır. Arkasından 12 Mart gelmiş ve 12 Mart’ın gelmesinde bu 15-16 Haziran’ın büyük etkisi olmuştur. İşçi sınıfındaki bu sınıf mücadelesini, sermaye kesimi durdurmak istemiştir. Sendikal harekette ciddi bir sıçrama vardır. Yalnızca devrimci sendikal harekette değil, aynı azamanda Türk-İş içerisindeki sendikal harekette de ciddi bir gelişme vardır.
• Zamanın Genel Kurmay Başkanı Menduh Tavmaç, “Sosyal bilinçlenme ekonomik gelişmeyi aştı” demiştir. Bu anlamda da hareket bastırılmak istendi.
• Bu arada bu eylem, işçi sınıfının ilk defa siyasal iktidarla karşı karşıya gelmesini sağlamıştır ve işçi, iktidarı tanımıştır. O zamana kadar patron düzeyinde bir sınıf ilişkisi ve çelişkisi varken, siyasal iktidarla karşı karşıya gelmiştir. Meselenin sadece patronlarla sınırlı olmadığını ve siyasal iktidarla da hesaplaşmak gerektiğini anlamıştır.
• O zamana kadar sol kesim içerisinde devrimcilik misyonu, küçük burjuvaziye ve hatta orduya yüklenirdi. İlerici olduğu yönünde aydınlar arasında birtakım tartışmalar vardı. Fakat işçi sınıfının bu hareketi, aslında sınıf olarak işçilerin öncü bir sınıf olduğunun da bir göstergesi olmuştur.

 

ÖNCEKİ HABER

işçi mücadelesinde iki büyük gün

SONRAKİ HABER

Halk, parkına sahip çıkıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa