17 Haziran 2007 00:00

cızırtı

entel tivi

Paylaş


Televizyon izlerken insan hiçbir şeye şaşırmayacağını sanıyor. Ama yine de yeni sürprizlerle karşılaşabiliyor. Televizyon dünyası işte.
Aydınların televizyon hakkında konuşmaları, kaç yılın olayı. Üniversiteler popüler kültürle ilgileniyorlar, az çok. Böyle bir şey var zaten. Onun için belki, Yalçın Küçük programında “Şehrazat’ı oynayan kız inek gibi bakıyor” dediği zaman o kadar şaşırmamıştık. Hatta bir kısmımız katıldı, bir kısmımız itiraz etti. Tartıştık biz. İnek gibi mi bakıyor, ne gibi bakıyor diye.
Yani demeye çalıştığım şey, televizyon önceden beridir aydınların kullandığı bir tartışma malzemesi. Ama tersi de doğruymuş. Gözlerimle gördüm. Aydınlar da televizyonun tartıştığı bir malzeme.
İşte size bu haftadan örnekler. Yalçın Küçük’ü Seda Sayan’ın programında gördüm. Ne oldu, niye şaşırdınız? Konuk değildi, onun için daha vakit var bence. Magazinciler mikrofon uzatıp sorular soruyorlar, Hoca da çeşitli yorumlar yapıyor. Hülya Avşar şöyle, beriki böyle... Seda Sayan ekranda izliyor, sonra “dur” diyor. Başlıyorlar yorumlara. Öyle midir değil midir?
Bir başka program. Tuna Kiremitçi ile İclal Aydın’ın ayrılığı tartışılıyor. Hani “Biz gamzeli edebiyatçılarız” falan demişlerdi evlenirken. O zaman da bolca magazin programlarında boy göstermişlerdi, ayrılmaları da öyle oldu. Canları sağ olsun. Sabahları magazin muhabbeti programlarının birinde denk geldim; “Tuna Kiremitçi, kadınları etkileyecek laflar söylemeyi biliyor” dediler. Ama bir başka kanalda rastladığım yorum biraz fazla geldi. Kendisini tanımıyorum, yine bir magazin muhabbeti programının sarışın konuklarından biri olan genç bir hanım, “Yannız Tuna Kiremitçiya, bu ülkenin yani en önemli yazarlarından birisıdır yani” dedi. Helal olsun diye düşündüm.
Ne profesörler, ne edebiyatçılar gördü bu ülke, hiçbiri yetmiş milyonun gözü önünde böyle canlı yayınlarda el üstünde tutulmadı.
Yayın dönemini kapatırken, benim gördüğüm, bu sezonun gelişmelerinden biri bu. Televizyon camiası, kendisine doğru meyleden “entelleri” bağrına basıyor. Okan Bayülgen’in Hakkı Devrim’i programın sabit konuğu yapmasıyla başlamış olabilir bu süreç. Şimdi gelecek sezon beklediğimiz, böyle uzaktan uzaktan izlemek değil, katılım. Mesela Yalçın Küçük, Seda Sayan’la program yapabilir. Tuna Kiremitçi’ye kadın programı yakışır, ne de olsa kadın ruhundan anlar.
Hangisi diğerini kendisine benzetir, ya da ortaya bambaşka bir şey mi çıkar, onu bilemiyorum. Merakla bekliyorum.

sağır oda’nın mesajına dikkat
Karakterlerden birisi gerçekti. Hangisi gerçek diye sekiz ay beklemişiz. Öyle diyordu çünkü Sağır Oda’nın her bölümünde, “Hepsi uydurma, biri hariç.” Finalinde de hangisinin gerçek olduğu açıklanacaktı.
Geçen hafta izledik finali. Meğer tipik bir “Hepsi rüyaymış” hikayesiymiş olan biten. Esas oğlan Aras Dağlı, daha bizim ilk bölümde gördüğümüz bir çatışma sırasında ağır yaralanmış, komaya girmiş. Sonra da sekiz ay rüya görmüş, biz de onu izlemişiz. Yani bütün o “derin”lerle ilişki kuran zengin aile, gizli istihbarat örgütünden de daha gizli hücreler, “Hangi derin Türkiye” çatışmaları, derin Amerika-derin İsrail-derin Türkiye muhabbetleri, Kuzey Irak’a sızıp iş bitirmeler, Nazi altınları, her taşın altından çıkan “Türkiye’yi karıştırmak isteyenler”, hepsi rüyaymış. Biraz uyduruk ve hayal kırıklığına uğratıcı, kabul ediyorum. Ama açıkçası hoşuma gitti. Bu kadar “derinlik” çatışması, abartılı bir at izi-it izi karışması durumu, kapşon takıp dünyayı yöneten gizli örgütler anca rüyada olur demeye getiriyor yani. Ben öyle anlamak istiyorum. Meseleler bazen sanıldığı kadar da karmaşık olmuyor çünkü.

KAMPANYA - finallerde ‘sırlar dünyası’na bağlamayın!
Neyse ki final günlerindeyiz. Üniversitelerin sınavlarından bahsetmeyeceğimi biliyorsunuz, tabii ki dizi finalleri. Ya sezon finali, ya tam final. “Büyük final” de diyorlar. Beyaz Gelincik, Sağır Oda, Yabancı Damat, Fırtına, Ihlamurlar Altında, Kader, Gümüş daha birçok dizi art arda ekrana veda ediyor. İlklerden biri, Beyaz Gelincik’ti. Açık söyleyeyim, heyecandan yerimde duramadım. Sonunda cinayet hadisesi çözüldü ve 70 küsur bölümdür sürekli birbirine hakaret edip diğerinin kalbini kırdığı için kavuşamayan aşıklar bir araya geldi. Esas kötü adamın mülayim görünüşlü Halil Ağa çıkması da ne güzel oldu. Ama son yarım saatte bütün kötülerin dersini alması, iyilerin hemen mutluluğa kavuşuvermesi bana Sırlar Dünyası’nı hatırlattı doğrusu. Hele o, hepimizin Halil’in marifetlerini öğrendiği sahnede adamın kalp krizi geçirip yatalak olması, her on Sırlar Dünyası dizisinin 9’unda gerçekleşen bir klasik. Sonra da felçli adamın yanına biri gelir, “Bak sen bana şöyle dedin ama ben sana bakıyorum” der ya. Bunun bakıcısı da dırdırcı eşi Gülizar’dı. Dokuz canlı Aziz de elli türlü kumpastan kurtuldu, teknede elleri bağlı bir kadının tekmesiyle kapanan kapı açılmadığı için kurtulamadı. Boğuldu, öldü. Yerseniz.
Sözün kısası, diğer final yapacak arkadaşlar biraz daha dikkatli olabilir. Seyirci gerizekalı değildir, bir adam kötü diye cezasını oracıkta vermeniz gerekmez.

Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

g-8 zirvesinde bilek güreşi

SONRAKİ HABER

üniversite az ve öz olur mu?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...