17 Haziran 2007 00:00

KİRVEME MEKTUPLAR

Kirvem,
Hrant Dink'in göz göre göre katledilerek sesinin soluğunun kesilmesinin ardından; insanların düşüncelerine antidemokratik kanunlarla “pranga” vurulmasının yanı sıra, keza "yaşam hakkı”nı dahi tanımayan dayatmalara karşı tepki gösteren yüz binlerce kişinin, “Hepimiz Hrant Dink'iz, hepimiz Ermeniyiz” pankartlarıyla onun cenazesinin arkasından yürümeleri, nedense her şeye maydanoz kimi “hassas” kulakları fazlasıyla rahatsız ederken

Paylaş

Kirvem,
Hrant Dink'in göz göre göre katledilerek sesinin soluğunun kesilmesinin ardından; insanların düşüncelerine antidemokratik kanunlarla “pranga” vurulmasının yanı sıra, keza "yaşam hakkı”nı dahi tanımayan dayatmalara karşı tepki gösteren yüz binlerce kişinin, “Hepimiz Hrant Dink'iz, hepimiz Ermeniyiz” pankartlarıyla onun cenazesinin arkasından yürümeleri, nedense her şeye maydanoz kimi “hassas” kulakları fazlasıyla rahatsız ederken, beri taraftan sırf düşüncelerini ifade ettiği için mahkeme kapılarında tartaklanmakla kalmayıp nihayet bunu hayatıyla ödeyen “mağdur” bir insana karşı duyulan en basit bir “empati”yi bile hazmedemeyen kimi çevrelerin daha sonraki günlerde gerek sokaklarda, gerekse stadyumlarda sergiledikleri bağnaz yaklaşımlarla sahneye koydukları senaryolar hepimizin malumu!
Sözde demokrat, güya liberal ve de insan haklarına fazlasıyla saygılı kellifelli bir sosyal bilimler profesörünün geçenlerde Radikal'deki köşesinde özenip bezenerek “döktürdüğü” yazısında “Ermeni” sözcüğünün durduk yere en babayani “küfür” gibi nitelendirilmesi bir yana da, beri taraftan sırf etnik kimlikleri yüzünden hani deyim yerindeyse nerdeyse her fırsatta “şamar oğlanları”na dönüştürülen Ermeni “vatandaş”ların hali pür melali, yine tabiri caizse iç güveysinden hallice!
Nitekim bu konuda, “dertli dolap” misali inleyen 8 Haziran 2007 tarihli Agos Gazetesi'nin “çaresizlik” adlı başyazısını aynen aşağıya aktarırken, ayrıca bu hususta iki satır karalamayı da haftaya bırakıyorum.
*
Patrik Hazretleri’nin Genelkurmay Başkanı’nı ziyaret etme kararı cemaat açısından tek bir anlam ifade ediyor: Çaresizlik. Son aylarda yaşanan cinayetlerin ve bu saldırganlıkların etrafında örülmüş olduğu kuşku götürmeyen sistematik tehditlerin ne demek olduğunu biliyoruz...
Patrik Hazretleri’nin de açık bir biçimde ifade ettiği üzere, Ermeniler başta olmak üzere bütün gayrimüslimlere “Gidin” deniyor. Azınlık meselesini insan hakları bağlamında çözemeyen Türkiye, şimdi de köpürtülen milliyetçilik ortamında azınlıkların ‘buharlaşmasını’ ima eden bir stratejiye göz yumuyor. Bazıları Ermeni cemaati gitsin, böylece kişisel servetler ve vakıf malları devlet çeperinde bekleşmekte olan ‘has oğlanlara’ kalsın istiyorlar. İşin bir de ideolojik tarafı var: Ermenilerin kendi rızalarıyla gitmeleri belki de vicdan rahatlığı yaratacak, “Zaten buralı değillerdi, buralı olsalar kalırlardı” denecek.
Bir tarafta din adamlarından okuldaki bebelerine kadar tehdit edilmelerinden gocunulmayan bir cemaat, diğer tarafta onları korumak istemeyen bir ‘güvenlik’ ve ‘vatandaşlık’ anlayışı... Patrik Hazretleri’nin ziyareti bu koşullar altında yapılıyor ve muhatap olarak hükümet değil asker seçiliyor. Çaresizliğin bir diğer göstergesi de bu. Yoksa Patrik Hazretleri kendisine sivil bir muhatap seçmesini bilmez miydi? Ama Türkiye’de hükümetin yani sivil siyasetin iktidar olmaya yetmediğini, azınlık konusunun daima bir ‘devlet’ meselesi olduğunu, dolayısıyla Ermenilerin vatandaştan ziyade birer ‘rehine’ gibi algılandıklarını Patrik Hazretleri de biliyor tabii… Çaresiz, Genelkurmay Başkanı’na gidiyor. Bu eyleminin sivil siyaseti daha da zayıflatacağını bilmesine rağmen...
Çaresizlik bu noktada da bitmiyor. Patrik Hazretleri, Agos’a verdiği ön mülakatta bu ziyaretten “hiçbir şey beklemediğini” bütün samimiyetiyle ifade ediyor. Bir buçuk asırdan beri kim bilir kaç tane cemaat lideri kendisini bu çaresizliğin eşiğinde buldu, kendince devletin en ‘devletlu’ adamının ayaklarına gitti ve her seferinde oradan olumlu izlenimlerle ayrıldı... Ancak bu yöntemin sonuç getirmediğini hepimiz biliyoruz. Çünkü maalesef bu ülkede ulusal kimlik hâlâ yerli yerine oturmuş değil ve devlet bu kırılgan zemin üzerinde tanımlanmış bir beka sorunu yaşamakta. Asıl çaresizlik de zaten bu. Türkiye toplumunun kendi iç dinamiğiyle olgunlaşmasını engelleyen bir devlet zihniyeti altında, azınlıklar bu toplumun karmaşıklığını hatırlatan birer ayrıkotu olmayı sürdürüyor. Ne var ki kendi vatandaşınızı ayrıkotu kılmayı devlet siyaseti haline getirdiğinizde de, böyle çaresiz kalıyor ve bazılarının ‘milliyetçilik’ yaftası altında bunun bedelini suçsuz insanlardan çıkarmasına yol açabiliyorsunuz.
Başyazılar karamsarlık değil, iyimserlik aşılamak üzere kaleme alınmalı. Biz de onu yapmak istiyoruz. Ama devletin de bunu gerçekçi kılacak bir tutumu olması gerekmez mi?
Mıgırdiç Margosyan
ÖNCEKİ HABER

Amazon Nil’le yarışıyor

SONRAKİ HABER

beş bin yıllık vatandan göç

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...