21 Haziran 2007 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
G-8 Zirvesini başarı havası içinde tamamlayan Federal Şansölye Angela Merkel, benzer bir durumu AB Dönem Başkanlığı için de planlarken komşu ülke Polonyanın attığı çelme, bu hayali suya düşürmüş görünüyor.
G-8 Zirvesini başarı havası içinde tamamlayan Federal Şansölye Angela Merkel, benzer bir durumu AB Dönem Başkanlığı için de planlarken komşu ülke Polonyanın attığı çelme, bu hayali suya düşürmüş görünüyor. Merkel, bu yılın başında altı aylığına AB dönem başkanlığını devralırken başlıca hedefinin, rafa kaldırılan AB Anayasasını yeniden gündeme getirmek olduğunu ilan etmişti.
Bugün Brükselde başlayacak AB Zirvesine, işte Almanyanın gündeme getirmek istediği anayasa damgasını vuracak. AB ülkelerini askeri, ekonomik ve dış politikada ortak hareket etmeye zorlayan, daha fazla neo-liberal ve militarist bir AB sağlamak üzere oluşturulan anayasanın, olduğu gibi yürürlüğe girmeyeceği, revizyondan geçirileceği, bu zirvede daha açık bir şekilde ortaya çıkacak. Şimdiden ortak bayrak, marş ve anayasa tanımları, anlaşma metninden çıkarıldı.
Bunun başlıca nedenlerinden birini, Fransa ve Hollanda emekçilerinin, Anayasaya karşı almış olduğu tutumun kendisi oluştururken, diğer önemli bir neden de ABnin her bakımdan uyumlu ve güçlü bir devletler topluluğu olmasını istemeyen ABDnin arkadan iteklediği ülkelerin kullandığı veto tehdidi...
Son birkaç gündür ekonomik açıdan Almanya ve ABye bağımlı, politik bakımdan ABDnin yörüngesinde bulunan Polonyanın gösterdiği veto kartının arkasında, ABDnin AByi içeriden zayıflatma planları yatıyor.
2004te ABye tam üye olan Polonya, AB Anayasasında yer alan karar biçimindeki çifte çoğunluk esasının değiştirilmesini ısrarla talep ediyor. Yani kararların 15 üye ülke ve nüfusun yüzde 65i tarafından onaylanması şartının değiştirilmesi, yerine karekök modelinin getirilmesini öneriyor. Karekök modeli, her ülkenin nüfusunun karekökü kadar oy hakkının olmasını içeriyor. Bu, nüfusu çok olan ülkelerin oy oranının azalması, az olanların ise çoğalması demek.
Mevcut anayasa taslağında yer alan çifte çoğunluk esasına göre, 80 milyonluk Almanyanın kararlar üzerindeki etki şansı yüzde 78, 40 milyonluk Polonyanın yüzde 15. Yürürlükteki oybirliği prensibinin kaldırılması durumunda, özellikle küçük ülkelerin istemedikleri kararlara karşı çıkması, veto etmesi mümkün değil.
2009da yürürlüğe girmesi planlanan, ancak Fransa ve Hollandadaki referandumlarla rafa kaldırılan AB Anayasasına karşı ABDnin Avrupadaki Truva eşeklerinin başlatmış olduğu veto harekatının, fazla uzak olmayan bir süreçte AByi ikiye bölebileceği şimdiden konuşuluyor. Daha önce gündeme getirilen Çekirdek Avrupa ve İki vitesli Avrupa formüllerinin devreye girebileceğine işaret ediliyor. Bu modeller, tam entegrasyonu savunan ülkelerin AB Anayasasında öngördüğü gibi ekonomik, askeri ve dış politika açısından birleşmesini, kabul etmeyenlerin dışarıda kalmasını içeriyor. Ancak bu modelin belkemiği olan Almanya-Fransa ittifakı, Fransanın anayasayı reddetmesiyle büyük bir yara almış durumda.
Bugüne kadar 27 ülkeden 18i anayasayı onayladı, dördü onaylamaya sıcak bakıyor. Onaylamaya sıcak bakanlar, bazı değişikliklerin yapılmasını istiyor. Geri kalanlar ise ABnin kaderini belirleyecek anayasayı gündemlerine almaya bile yanaşmıyor. Bunlardan biri de İngiltere.
Günlerdir Almanyaya diklenen Polonyanın üyelikten çıkarılması da dahil olmak üzere çeşitli formüllerle tecrit edilmesi, yukarıda belirttiğimiz modellerin devreye konulmak istendiğine dair güçlü işaretler.
Polonyada yönetimi elinde bulunduran Kaczynski ikizleri, Ya karekök ya ölüm diyor. Ülke içerisinde Almanyaya, alabildiğince milliyetçi temelde düşmanca bir kampanya yürütüyorlar. Basında, Merkeli Hitlere benzeten bolca karikatür ve fotomontaj yayınlanıyor.
Öyle görünüyor ki AB Anayasası ile daha fazla entegrasyon anlamına gelen süreç, Polonyanın koyduğu takozla bir kez daha engellenmiş olacak. Şimdiden, AB Anayasası üzerinde varılacak yeni anlaşmanın, en erken 2014 yılında yürürlüğe girebileceği ifade edilmeye başlandı.
2014 tarihinin aynı zamanda Türkiyenin tam üyeliği için daha önce telaffuz edildiğini hatırlatmamız gerekiyor. Kendi içinde çelişkileri giderek büyüyen, hatta bazı ülkelerin kopması, ABnin ikiye bölünmesi gibi ihtimalleri de içeren önümüzdeki süreçte, Türkiye karşıtlığı üzerinden siyasi pirim toplamak isteyen çevrelerin daha da öne çıkacağı bugünden görülüyor. Bu bakımdan, Türkiyenin AB tam üyeliğinin, daha çok ABnin iç çelişki ve çatışmalarına bağlı olarak bugünden belirsiz bir tarihe ertelendiği görülüyor.
AB Anayasasıyla dünya ölçeğindeki gücü ile etkisinin bugünkünden çok daha fazla olmasını planlayan AB, Polonya ve diğer ülkelerin ısrarıyla dayatılan karekök ile sadece Almanyanın, AB içindeki etkisini sınırlamakla kalmayacak, ayrıca ABnin gücünü azaltacak, bölecek; bir bakıma cüceleştirecektir. Birleşik Avrupa hayali biraz daha mümkün olmayan bir hal alacak.
Yücel Özdemir