21 Haziran 2007 00:00
MERCEK
Birkaç haftadır (Haziran başından itibaren yoğunluk kazandı), sermaye kurumları ve düzen partileri yöneticilerinin de katıldığı ve özellikle de sermaye basın-yayın kurumları tarafından terör eylemlerinin popüler yankılarıyla ilgi...
Birkaç haftadır (Haziran başından itibaren yoğunluk kazandı), sermaye kurumları ve düzen partileri yöneticilerinin de katıldığı ve özellikle de sermaye basın-yayın kurumları tarafından terör eylemlerinin popüler yankılarıyla ilgi çekiciliği artırılan Türkiyenin bir darbeye doğru mu gittiği, yoksa bir darbe sürecinin zaten yaşanmakta mı olduğu tartışması, uluslararası bağlantılar üzerinden giderek derinleşiyor! Tartışma sürdükçe, senaryonun ABDden (Hudson Enstitüsündeki çok yanlı, tam katılımlı beyin fırtınası) Irak Kürdistanına; Irak-İran-Suriye-Lübnan-Filistine (BOP) kadar genişleyen alandaki gelişmeler üzerinden ve bu gelişmelere müdahalenin yol-yöntem ve güçlerinin ne olması-ne olabileceği varsayımları üzerinden hazırlandığı daha da netleşiyor. Genel seçimler ile darbe senaryoları bizzat egemen sınıfın çeşitli kurum ve güçlerinin sözcüleri tarafından bir bütünün unsurları şeklinde ele alınıyor; suikastlar ve Irak Kürdistanına 50 bin askerle girme senaryoları, devlette üst düzey yetkileri olan birtakım insanlarla ilişki içinde oldukları artık birtakım devlet istihbaratçıları tarafından da ifşa edilen mantar gibi biten çetelerin eylemleri, sürecin etkin yönlendirici olayları olarak gündemleşiyor. Birbirleriyle güç ve iktidar kavgasında, ama hepsi de sömürü ve baskı sisteminin devamı için birbirleriyle yarışan düzen kurum ve güçleri, halk kitlelerine yönelik saldırı politikalarını yoğunlaştırmak ve şiddet kurumlarını takviye ederek sermaye güçlerini yeniden derleyip toparlamak için bu durumu kullanmaya çalışıyorlar.
Ortada, sadece senaryolar yok kuşkusuz. İcraat, özellikle ülkenin Doğu-Güneydoğusunda en üst düzeyde şiddet içerikli. Resmi ve sivil; gizli-açık kuvvetler kırmızı alarmda ve senaryo icabı(!) büyük kent merkezlerinde-Ankarada yapıldığı türden- infial yaratıcı saldırı ve sabotajlar birbirini izliyor. Sermaye basın-yayın kurumlarıyla onların istihbarat kaynakları arasında yer alan eski-yeni istihbaratçılar senaryoları yorumlar ve analiz ederlerken, Susurluktan Şemdinliye; oradan Atabeyler-Sauna çetelerine, oradan da S. Bucakın akraba-koruma-danışman vs. çevresiyle birlikte merkezinde yer aldığı Ankaradaki çeteye kadar çok sayıda çeteleşmiş yapılara işaret ediyor; ardından da bölücü terör tehdidinden söz ederek halk kitlelerinin bu devlette üst düzey yetkileri olan birtakım insanlarla bağlı milliyetçi-şoven ve militer-paramiliter güçlere karşı mücadeleye atılmalarının önüne barikat örmeye çalışıyorlar.
Emekli astsubay, emekli yüzbaşı, emekli tümgeneral, emekli polis şefi, emekli polis memurları, eski milletvekili unvanlı kişilerin doğrudan karıştığı adam kaldırma, fidye alma, cinayet, suikast düzenleme amaçlı gizli çete eylemleri basına yansıyıp mahkemelere konu oluyor; yapılacaklara dair senaryolar bunlara ekleniyor; bomba, TNT kalıpları ve suikast silahlarının sahipleri olarak yakalananların bir kısmı aynı unvanı taşıyorlar. Aralarında kuvvayı milliyeciler var. Militarist-şoven kışkırtma eylemlerinin tanıdık simaları O. Yıldırım, M. Tekin, V. Küçük isimleri bütün bu eylemler kapsamında yeniden ajans haberlerine düşüyorlar.
Tam da böylesi bir ortamda, Hürriyet genel yayın yönetmeni vatan için kurşun atan kahramanlar söylemini yeniden popülerleştirmeye girişiyor, halk kitlelerini ulusal teyakkuza geçerek kitlesel refleks göstermeye çağıran paşalara, Topyekün arkanızdayız paşam diye ve sözüm ona teröre karşı mücadeleye halkın da katılması, bunun topyekün seferberlik haline getirilmesi için(!) destek çıkıyor. Çeteler her tarafta cirit atıyor; bombalar patlatıp nabız yoklaması yapıyor, yeni ve daha büyük suikastlarla daha kapsamlı sonuçlara ulaşmanın provaları için senaryolar hazırlıyor ve Özkök, Hürriyetten, bize har zaman lazım olan kahramanlar diyerek, Susurlukta, Ankarada, İstanbul Ümraniyede TNT kalıplarıyla, üçü Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasında kullanıldığı belirtilen el bombalarıyla, suikast planlarıyla yakalananları, amirlerini ve tetikçilerini arıyor. A. Çatlı, S. Bucak, İ. Şahin, A. Yasak, O. Yıldırım, Yeşil gibi adamları kastederek, Susurlukta herkes eski özel harekatçıları yerden yere vururken, onun siyasi kariyerini riske atarak sahip çıkmaya övgüler düzüp, O günlerde ben de Bu insanları hırpalamayın. Bir gün onların kahramanlıklarına yine ihtiyacımız olur, ama onları bulamayız diye yazmıştım diye anımsatmada bulunuyor. Ve devam ediyor Özkök: Nitekim korkularım doğru çıktı. O kahraman insanlara yine ihtiyacımız oldu. Ama şimdi kırık kalpleriyle kim bilir nerelerdedirler?
Birbirleriyle güç ve iktidar kavgasındaki güçlerin çeteler veya çetelere suçüstü operasyonlarıyla birbirlerini vurmaya çalıştıkları bir ortamda, Özkök gibileri o kahraman insanları arıyorlar. Akla, basındaki ayak mı? sorusu geliyor.
A. Cihan Soylu