22 Haziran 2007 00:00

DURUM


Oyak Bank’ın Hollanda bankası ING’ye satılması, “ulusalcılar” için tam bir şok oldu. Ordu ile özdeşleşmiş bir kurum, üstelik o kadar milliyetçilik, ulusalcılık nutuklarının atıldığı bir dönemde yabancı büyük bir mali kuruluşa satılıverdi. Bu satışla birlikte bankacılık sisteminin yüzde 42’si yabancı büyük sermayenin konrolü altına girmiş oldu. Bu oran, dünyada az çok ciddi sayılabilecek devletler arasında görülmedik derecede yüksek bir oran!
Ancak bu satış OYAK’ın yabancı sermaye kuruluşları ile girdiği ilk ilişki değil. Fransız Renault ve sigorta alanında çalışan AXA, OYAK’ın ortak iş yaptığı kuruluşlar arasında bulunuyor. Oysa şimdi emekli olmuş, “ulusalcı” şöhretli bir paşa, yaklaşık bir yıl önce yaptığı konuşmada “ulusal burjuvaları” göreve çağırmış, onlara “sizin yapmanız gereken işleri biz yapıyoruz” demişti. Ancak “ulusal burjuva” sınıfına giren kesimin önemli bir kısmı “yeşil sermaye” idi ve onların çizgisi de, paşanın yapılmasını istediği -laiklik, modernlik vb- gibi işlerin niteliği ile ters düşüyordu! Yani bunlardan bir fayda yoktu. Ama ellerinin altındakini de kaçırmaları doğrusu ağır bir darbe idi!
Ulusalcılar bu satışa ağıt yakadursunlar, “küreselleşme ve globalizm” yanlıları ise bunu kaçınılmaz bir gelişme, olması gereken iş olarak görüyorlar ve işlerin “kapitalizmin mantığına göre yürümek zorunda olduğunu” söyleyip, satışı “normale dönüşün belirtisi” olarak selamlıyorlar. Hatta bu arada Hadi Uluengin gibiler şu tespitlerde bulunabiliyorlar; “burada tabii ki tek bir doğru var: İ-k-t-i-s-a-d-i g-e-r-ç-e-k!.... ÖTE yandan, Oyak Bank’ın satışı sivil Türkiye açısından da güvence oluşturuyor. Çünkü, ideolojiyi eninde sonunda ekonomi belirler. Belirleyecektir. Bu, kaçınılmaz bir yasadır. Hollanda ve Fransa’nın da harç kürediği AB kapitalizmiyle eklemleşmiş bir ordunun darbe yapması, o kapitalizmden kopuk ve soyut bir orduya oranla sonsuz defa daha zordur. Ez kázá yaptı, tutmaz. İktisadi emniyet sübabı çalışır. Uniforma teğelleri çabucak atar. Açıkçası, Renault da, AXA da, ING de son tahlilde birer “demokrasi bekçisi”dir. Oyak Bank satışını gönülden kutluyor ve fikirle zikrin artık uyuşacağını umuyorum.”
“Ekonomi belirleyici” olduğu içindir ki tatlı kârları, çıkarları tehlikeye girdiğinde büyük devletlerin dev sermaye grupları darbeler düzenliyor, gerici yönetimleri destekliyorlar. Eğer işler Uluengin’in dediği gibi işleseydi, Fransız, Amerikan, Hollandalı, Belçikalı, Alman, İngiliz vb ülkelerin büyük sermaye tekellerinin iş yaptığı “eski sömürge” ve bağımlı ülkelerde demokratik yönetimler olur, daha yakın zamanlardaki soykırıma varan katliamlar -Ruanda, Kongo vb- ve darbeler yaşanmazdı. Uluslararası büyük sermaye grupları gittikleri ülkelere “demokrasi değil, siyasi gericilik” götürüyor, bağımlılık ilişkilerini geliştirip sağlamlaştırıyorlar.
Ülkenin tüm ekonomisi ve bu ekonominin ihtiyacı olan yasalar vb. uluslararası büyük sermayenin çıkarlarına göre düzenlendiği içindir ki, “ulusal sermaye” denilen gruplarda ayakta kalamamakta, yaşayamamakta, ucuz veya pahalı yabancı büyük sermayeye satılmaktadır. Olduğu kadarıyla bunun dışında kalan ulusal sermaye grupları da, ancak bu bağımlılık ilişkilerine “eklemlenerek” yaşayabilmekte, ama sürekli olarak güçsüzlüğe ve bağımlılığa mahkum edilmektedirler. Burada “emir-komuta” sökmemekte, emir-komuta verenlerde zaten bağımlılık ilişkilerine karşı seslerini hiç çıkarmamakta, bu ilişkilere bir itirazları bulunmamakta, bulunmadığı gibi, bu ilişkilerinin “koruyuculuğunu ve kollayıcılığını” yapmaktadırlar. İşler kritik noktalara geldiğinde 12 Eylülcü faşist darbeciler gibi “onların çocukları” olarak görev yapmaktadırlar.
Bu durumda atılan milliyetçi, ulusalcı nutuklar, bayrak gösterileri ise kitleleri kandırıp yedeklemek için kullanılan malzemeler olarak kalmaktadır. Bu davranış sadece paşalara özgü değildir. Şu sıralar partilerin seçim bildirgeleri açıklanıyor. Ulusalcılıkta ve milliyetçilikte başı çeken, mitinglerde bayrak sallama yarışına giren partilerin -başta CHP ve MHP ve diğerleri- borç ödemelerinin ya da faizlerinin durdurulması bir yana en azından makul seviyelere indirileceğine, İncirlik’in kapatılacağına, ya da sıkı bir biçimde denetleneceğine, ABD ile ilişkilerin yeniden gözden geçirileceğine, IMF’nin gönderileceğine vb. dair tek bir söz, ya da “vaat” kırıntısı var mı? Yok ve olamaz da. Ama kitleleri zehirlemek için bol bol demagoji, yalan ve sahtekarlık var. Ama kanmanın, kandırılmanın da bir sınırı var ve o sınıra gelinmiş bulunuluyor.
Ahmet Yaşaroğlu

Evrensel'i Takip Et