23 Haziran 2007 00:00

ZEUS SUNAĞI

Teselya kralı Filoktetes (Philoktetes) de, birzamanlar Troya savaşının nedeni sayılan güzel Helena’nın taliplerindendi. Bütün talipler, Helena kiminle evlenirse evlensin, ilerde başına birşey gelirse hep birlikte onun yardımına...

Paylaş

Teselya kralı Filoktetes (Philoktetes) de, birzamanlar Troya savaşının nedeni sayılan güzel Helena’nın taliplerindendi. Bütün talipler, Helena kiminle evlenirse evlensin, ilerde başına birşey gelirse hep birlikte onun yardımına koşmak için anlaşmışlardı. Helena evlendikten sonra, aşk tanrıçası Afrodit’in saldığı aşk okları yüzünden prens Pâris’le Troya sarayına gelin geldi... Bunun üzerine Yunanistanlı Başkral Agamemnon da buyruğu altındaki yüzlerce site kralıyla Helena’nın namusunu temizlemek üzere Troya’ya savaş açtı. İşte kral Filoktetes de yirmi gemiyle bu savaşa katılmak zorunda kaldı. Her gemide de, çok iyi ok kullanan elli askeri vardı... Zaten ok kullanma sözkonusu olunca herkesin aklına hemen kral Filoktetes gelirdi! Çünkü o birzamanlar, Baştanrı Zeus’un oğlu ünlü Herakles’in can dostu ve sırdaşıydı. Herakles; karısının giydirdiği çıldırtıcı gömlek yüzünden yanar ağaç yığınları üstünde canına kıymadan önce, zehirli oklarını ve yayını Filoktetes’e armağan etmişti. Bu gizemli yayın hedefini şaşırmayan okları; Hidra yılanının zehiriyle ıslatıldığı için, yaraladığı kişileri kıvrandıra kıvrandıra öldürüyordu!..
Yüzlerce site kralının askeri birliklerinden oluşan ve Başkral Agamemnon’un komutasındaki talancı ordular; Troya’ya doğru yol alırken, kimselerin oturmadığı Lemnos adasında birkaç günlüğüne mola verdi. Bu mola sırasında Filoktetes, geyik avlayım derken elindeki zehirli oku ayağının üstüne düşürüverdi! Hafifçe çizilip kanayan ayağı öylesine ağrımaya başladı ki, dev gibi güçlü kral Filoktetes, sancıdan yeri göğü inletmeye başladı!... Arkadaşları ne yaptılarsa bir türlü acısını dindiremediler. Ne var ki böyle sancılar içindeki biriyle yolculuk etmenin sıkıntı yaratacağını düşündüklerinden, yaralı kral biraz uykuya daldığı bir sırada, onu öylece bırakıp gemileriyle pupayelken, sıvışıp gittiler...
Birkaç saat sonra kral Filoktetes uyandığında, aynı acı ve büyük bir yalnızlık içinde buldu kendini!... Biraz ufka doğru baktığında, yoldaşlarının ve gemilerinin oluşturduğu bir gölge sürüsünün gitgide uzaklaşıp silindiğini gördü... Bu koskoca yalnızlığın ve bütün bedenini saran sancının bir düş mü, yoksa gerçek mi olduğunu anlamak için birkaç kez kolunu ısırıp kendini sınadı! Ne yazık ki düş değildi olup bitenler... Başkral Agamemnon’un orduları; yoldaşları kral Filoktetes’i Lemnos adasında tek başına bırakıp Troya’ya ulaştıktan sonra, tam dokuz yıl kentin surlarını düşürmek için saldırı üstüne saldırı düzenlediler. Ne var ki bütün kanlı saldırıları onları amaçlarına ulaştıramıyordu! Haliyle bu arada, karınlarını doyurmak ve altın, kadın, köle gibi ganimetler devşirmek için komşu kentlere yağma seferleri de düzenliyorlardı...
Bu arada Olimpos’lu tanrılarla onların temsilcileri olan krallar; Troya’yı düşürmek amacıyla düzen üstüne düzenler kuruyorlardı... Ne var ki savaş denen o korkunç çark dönmeye başladığından beri de, her iki taraftan kırılan nice masum yiğitlerin ardı arkası kesilmiyordu!.. Hatta kendilerine güvenen ve tanrı çocukları olduklarını söyleyenler de bu çarkta kıyılıp kıyılıp gidiyorlardı... Örneğin oğlunu kurtarmak isterken et-kemik savaşa katılan tanrıça Afrodit’in bile bir eli okla çizilip kanadı; zarafet perilerinin diktiği entarisi yırtıldı. İğrenç savaş tanrısı Ares de yaralanıp Baştanrı Zeus’tan yardım diledi. Zeus da; “Tanrılar içinde en çok senden iğreniyorum!” deyip onu kovaladı!.. Çünkü o da öz oğlu Sarpedon’u yitirmişti. Bu yüzden ilk kez ağlamış ve evrenin zembereği olan birtakım yasaların; tanrıları da, onların temsilcileri olan kralları da kayırmadığını anlamıştı...
Artık Zeus’un iyice Troyalıların tarafını tutması üzerine Yunanistanlılar, bozgun üstüne bozgun yaşamaya başladılar. Gene bu arada tanrıça güzel Tetis’in yarı-ölümsüz oğlu Ahilleus da, sözde savaşın nedeni olan Pâris’in okuyla, bedeninin tek duyarlı yeri olan topuğundan vurularak öldü!.. Bu da Yunanistanlılar için büyük bir darbe oldu! Böylece ordularının bozgun üstüne bozguna uğraması yüzünden Yunanistanlı Başkomutan Agamemnon ve öteki komutanlar, tanrı sözcüsü bilici Kalhas’ı çağırdılar. Ondan akıl istediler. Kalhas da onlara; birzamanlar Troya’ya gelirken Lemnos adasında ayağı sancılandı diye tek başına bırakıp geldikleri Filoktetes getirilmedikçe, Troya’nın düşmeyeceğini söyledi!...
Bunun üzerine akıllı ve kurnaz Odiseus ve Neoptelemos, Filoktetes’i geri getirmek üzere küçük bir yelkenliyle Lemnos adasına ulaştılar...Ve orada hâlâ tek başına, sancılar içinde yaşayan yaralı kraldan özür üstüne özür dilediler. Elçiler onu mutlaka Troya’ya alıp götüreceklerini, orada doktor tanrı Askleypyos’un oğlunun onu iyileştireceğini söylediler. Ama sancılı kral; vefasız Akhaların arasına artık dönmek istemediğini söyledi. Sonunda Odisseus; yayını ve okunu elinden alıp onu bu ıssız adada silahsız bırakmakla tehdit edince, zavallı Filoktetes onlarla Troya’ya gitmek zorunda kaldı. Çünkü Akhalar; yalnızca onun zehirli oklarıyla saçacağı dehşet sonunda Troya surlarını düşürebileceklerine inanıyorlardı...
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Bağımsız adaylar konuşuyor 16

SONRAKİ HABER

Ötekileştirdiklerimizi görünür kılmaya çalıştık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...