23 Haziran 2007 00:00

EMEK DÜNYASI

Sermaye partileri seçim meydanlarına çıkmaya başladı. Meydanlardaki “yarış” da kızıştı. Ama, çok partili düzene geçileli beri, görüldüğü gibi meydanlardaki vaat yarışı giderek daha önceki seçimlere rahmet okutacak biçimde yalan ...

Paylaş

Sermaye partileri seçim meydanlarına çıkmaya başladı. Meydanlardaki “yarış” da kızıştı. Ama, çok partili düzene geçileli beri, görüldüğü gibi meydanlardaki vaat yarışı giderek daha önceki seçimlere rahmet okutacak biçimde yalan yarışına dönüşmektedir.
Eskiden, ülkenin temel sorunları konusunda az çok farklı politikalara sahip oldukları için partiler, bu sorunlar üstünden tartışır; “Kim ne veriyorsa ben beş fazlasını veriyorum” tarzındaki piyasacı rekabet, bu temel sorunların bir eklentisi olarak tartışılırdı. Ancak, çeyrek yüzyıldan beri sermaye partileri, ülkenin gerçek sorunlarını tartışmak, bu politikalar üstünden halkın saf tutmasını sağlamak yerine “vaat yarışına”, aynı anlama gelmek üzere yalan; kimin daha büyük yalan söyleyeceği yarışına dönüşmüş bulunmaktadır.
2002 seçiminde Cem Uzan ve partisi, bu çürümüş, demagoji ve yalan üstüne kurulu sermaye politikacılığının en uç ve iğrenç temsilcisi olarak ortaya çıkıp da epeyce bir oy alınca, halk ve ülke sorunları karşısında birbirinin aynısı politikalar benimseyen sermaye partileri, aralarındaki yarışı yalan vaat yarışına dökerek Cem Uzan’ın dibinde yüzdüğü zifos çukurunda buluşmuş bulunuyorlar.
Neymiş efendim, Baykal’lar, Uzan’lar, Ağar’lar ve diğerleri; “mazotu 1 YTL” yapacaklarmış; eğitimi, sağlığı parasız yapıp ihtiyarlara, dullara, yoksullara maaş bağlayacaklarmış; buğday, fındık, pamuk, pancar vb. üreticisinin sorunlarını çözüp taban fiyatını birkaç kat artıracaklarmış!.. Akla ne gelirse, halk neden şikayetçiyse hemen yapacaklarını söylüyorlar. Sanki bunlar ilk defa iktidar olacakmış, Türkiye’nin sorunlarını ilk kez görüyorlarmış gibi hazır reçeteler sallayıp esip gürlüyorlar.
Tayyip Erdoğan bu rakiplerine bakıp kıs kıs gülüyor ve “Hangi parayla bunu yapacaklar; Türkiye’nin petrol kuyuları mı var ki mazotu 1 YTL’ye indiriyorlar” diye soruyor. Elbette Erdoğan da biliyor ki mazotun iki buçuk YTL olmasıyla petrol kuyuları olup olmamasının bir ilişkisi yok. Burada belirleyici olan, uygulanan IMF-TÜSİAD programının halkın soyulup zenginlerin semirtilmesi üstüne kurulu olmasıdır ama o; rakiplerinin, sorunu böyle ortaya atamayacağını bildiği için “parayı nereden bulacaklar” diye sormakla karşı tarafı açmaza alıyor. Çünkü onlar; “Faizciden, rantçıdan, büyük sermayeden alıp halka vereceğiz” diyemiyorlar, diyemezler de.
Tabii bu yalan yarışı bir kez başlayınca sınır tanımıyor. Cem Uzan kendi taklitçilerini bir yandan aşağılarken öte yandan reklamcı danışmanların öğütlerine uyarak arkasında bir TIR mazotla seçim gezisine çıkıyor; fındıkçının söylediklerine inanmadığını görünce “Namussuzum fındığı 8 YTL yapacağım” diye biri doğru öteki yanlış iki önermeden kurulu konuşmalar yapmaya başlıyor. Yarın Deniz Baykal 2 tanker, AKP yöneticileri 3-5 tanker mazotla seçim gezilerine çıkarlarsa, fındık fiyatını 10 YTL’ye çıkaracaklarını söylerlerse kimse şaşmasın.
Vaatler ölçüsüz; ama biz, Tayyip Erdoğan gibi “Kaynak yok. Nereden alacaksınız da bunları yapacaksınız” demiyoruz. Çünkü, Türkiye’nin kaynakları vardır ve bütün bunlar ve daha da fazlası yapılabilir. Burada bizim karşı çıktığımız nokta, bu partilerin bunları yapamayacağı ama halka ‘yaparız’ diye yalan söylemeleridir. Çünkü, son yıllarda artık körler bile gördü ki Türkiye’de hükümetler, öyle “Hazine’de bu kadar para var; bunu şöyle harcarım, ortaya çıkacak açıkları da şuradan şuradan vergi toplayarak karşılarım” diyemiyor. Bir kuruş harcamak için IMF’den TÜSİAD’dan izin almak gerektiği gibi zenginleri vergilendirmek, rantçılardan, faizcilerden alarak yoksullara dağıtmak da öyle hükümet istedi, vaat etti diye olabilir bir şey değil. Tersine, bunu yapacak parti öncelikle kendi içindeki büyük sermaye yanlılarını temizlemek; işçilerden, köylüden, esnaftan, memurdan, emekçiden vekillerle Meclis’e gitmek zorunda. Yoksa bugün AKP’den CHP’ye, MHP’den Genç Parti’ye, DP’ye tüm sermaye partilerinin, milletvekili kontenjanlarını sermayenin has savunucuları, sermaye düzeninin savunucularıyla doldurup sonra da halka dönüp “Bize oy verin, sizi dertlerinizden kurtaralım” demeleri, yalandan başka ne olabilir?!
Çünkü bırakılım Kürt sorunu, laisizm sorunu, basın ve ifade özgürlüğü gibi demokrasi sorunlarını; basit ekonomik sorunlar olan asgari ücretin açlık sınırının üstüne çıkarılması, sigortasız çalışmanın yasaklanması, herkese sosyal güvenlik sağlanması ya da mazotun 1 YTL olması, sağlığın, eğitimin parasız olması için bile bugün IMF-TÜSİAD programı olarak uygulamaya sokulan programın arkasındaki iç ve dış sermaye güçlerini püskürtmek; en azından onların iktidarlarını sarsacak, kendi talepleri etrafında birleşmiş bir halk gücünü karşılarına dikmek gerekmektedir. Bunun için de işçi sınıfı ve emekçileri örgütlemek gerekir. Bunu görevinin merkezine koymadan “vaatler” yapan herkes yalan söylemektedir. Yoksa piyasacı, IMF önünde eğilmiş; büyük patronların programına ve çıkarlarına bağlanmış partilere, seçim meydanlarında vaatler yapıyorlar; halka şunu şunu vereceklermiş diye oy vermek; o partilerin yedeğine düşmek, onların söylediklerine kanmak, 60 yıllık hokus pokus oyununa, yalana prim vermek olur. Seçim de halk güçlerinin birliğinin ve mücadelesinin; kendi talepleri etrafında birleşmesinin bir vesilesi olduğu ölçüde bir işe yaramış olacaktır.
İhsan Çaralan
ÖNCEKİ HABER

Hani kimse aç kalmayacaktı

SONRAKİ HABER

Mustafa Avcı seçim bürosu açtı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...