29 Haziran 2007 00:00
Yasaqların dansı
Harflerin bile yasaklandığı coğrafyamızdan çarpıcı, çağdaş bir dans çalışması olan Yasaqın oyuncularıyla konuştuk...
Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) bünyesinde kurulduğu 2005 yılından itibaren çalışmalarını sürdüren Modern Dans Topluluğu (MDT), koreograf Yasemin Karacanın Yasaq (Yasak) adlı oyununu MKM Gösteri Salonunda sahneledi.
MKM Modern Dans Topluluğu, çalışmalarını modern dans, çağdaş dans ve farklı disiplinlerden oluşan birçok alanda birleştirerek üç ayrı gösteri sahneliyor. Koreograf Leyla Topraka ait Düşünce, koreograf Arda Alpkıraya ait Windabun (Kaybolan) ve Yasemin Karacaya ait Yasaq adlı dans gösterileri bir üçleme. Daha önce Navber (Bir Aradayız), Be zeman u be ziman (Zamansız ve Dilsiz), Munzur ez a ez Munzur a (Ben MunzurumMunzur Ben) oyunlarını sahneleyen MDT, geçen cumartesi MKM Gösteri Salonunda koreografisi Yasemin Karacaya ait Yasaq oyununu sahnelendi. Oyunda Karacaya MKMMDT oyuncuları Yeşim Coşkun ve Arda Alpkıray eşlik etti. Alevi müziğinin duayenlerinden Ali Ekber Çelikin yanı sıra Babazula, Hüseyin Alizadeh ve Serap Sönmezin müzikleri kullanıldı.
Son yıllarda Türkiyede yaşanan w, x, q gibi harf savaşlarına yönelik ciddi bir gönderme taşıyan Yasaqın Q harfinin kasten konulduğu aşikar. Salonu dolduran izleyiciler, sıcak ve havasız bir ortamda 35 dakika süren oyunu büyük bir dikkatle takip ettiler. Oyundan önce sinevizyon gösterisinde sergilenen; 90lı yıllarda bölgede süren çatışma koşulları, 1992 Cizre Newrozunda halka yönelik baskılar ve Sivas Katliamı görüntüleri insanın kanını donduruyor. Bu görüntülerin arasında yerel Kürt kostümlerine dokunan bir kadının portresi, şiddet ve savaş koşullarında hayata dair bir imge olarak aklımızda kaldı. Sade bir dekorun hakim olduğu oyun, yerde boylu boyunca uzanmış biri kadın diğeri erkek iki dansçının ayaklarından tuttukları dansçıyı zaptetmesiyle başlıyor. Elleri bağlı kurtulmaya çalışan dansçının ayaklarına sarılması, adeta tutsaklık hissi uyandırıyor. Hüseyin Alizadehin tarı eşliğinde mistik bir atmosferde devam eden gösteri, sahneler ilerledikçe Babazulanın müziğinin ritmi ile de insanda sürekli tedirginlik hissi uyandırıyor. Soluk soluğa geçen ve beden dilinin oldukça sert ama zarif kullanıldığı; yerde yatan dansçının sürekli itilip kakılması sahnesi, izleyiciyi oyunun içine çektiği gibi gösteriye derinlik katıyor. Gösterinin başında ürkek olan Karaca, dakikalar geçtikçe giderek konsantre olurken sürekli köşeye sıkıştırılma sahnelerinin hakkını veriyor. Birbirinin boğazına sarılan oyuncular, toplumsal hayatta yaşanan her türlü baskı ve şiddetten herkesin sorumlu olduğuna işaret ediyor. Gösterinin tamamına hakim olan Yasaqların, sadece fiziksel-çıplak olarak devlet tarafından değil aynı zamanda her edim ve bireyin içinde şekillendiği yaşamın merkezinde olduğuna dair kışkırtıcı bir hava sezdiriliyor. Bazı figürler arasındaki anlam bağlantısını kurmakta zorlanılan oyunda, sadece otantik simli-Kürt kadın giysileri kullanılmış. Yine de yaşadığımız coğrafyanın yangınlı yakın serüvenine yönelik ciddi bir bellek tazelemesi olarak okunabilir oyun.
Bedenlerimizi kullanarak sorgulayan bir eser çıkardık
Estetiğin geçmişle yüzleşmeye davet eden politik bakışının yedirildiği bir oyunun hemen ardından, dansçılarla söyleştik.
Oyunun gelişim aşamasını anlatır mısınız?
Yasemin Karaca: İlk önce MDT biri-minde tartışarak başladık. Farklı, çarpıcı ve sorgulayan bir eser nasıl ortaya çıkarabiliriz diye konuştuk. Navber, Bezımane Bezıman, Munzur projelerinin koreografilerini yapan Serhat ve Yeşim arkadaşlarımızın çabası önümüzü açtı. Biz de arkadaşlarımızı nasıl aktifleştirebiliriz diye düşündük. Daha çok da kendimden yola çıktım. Kürt, Alevi ve kadın kimliklerini taşımam dolayısıyla kafamda hep kültürel sorular vardı. Metroyla eve gidip gelirken kopuk kopuk düşüncelerimi yazıyordum. Daha sonra yazdıklarımı sistemleştirdiğimde oyuna dönüştü.
Oyunda neden söz hiç yok?
Y.K.: Bilinçli bir tercih. Anlatmak istediğimi kostüm, beden dili, figürler, mü-ziğin sentezi ile çağdaş ve modern dans formatında vermek istedik. Hitap ettiğimiz kitle yabancı olmasına rağmen, yerel Kürt kostümü veya doğrudan çağrışım yapan politik simgeleri kullanmadan söz yerine duygularımızla oynamaya çalıştık. Günlük hayatta giydiğimiz kıyafetlerle ve bedenimizle anlatım yo-lunu seçtik.
90lı yılların şiddet ortamı seziliyor...
Y.K.: Barış ortamının sağlanması için geçmişe bir şekilde gitmek gerekir. Yok sayılan birçok kültürün yaşamasını istiyorum. Örneğin Alevilerin cemevleri hâlâ görmezden geliniyor. Açılan Kürtçe dil kurslarının bile göstermelik olduğu anlaşıldı. Yasaklama düşüncesi aşılmadığı sürece fazla yol alınamaz. Çünkü hâlâ örselenen çok insan var ülkemizde. Diğer halkların kültürleri de sergilenmelidir. Bunun yolu da geçmişe takılmadan, insanların belleğini taze tutmakla mümkün olabilir.
Hitap ettiğiniz kitlenin modern dansa bakışı nasıl?
Yeşim Coşkun: Diyarbakırda Mem û Zin oyunu sergilendiğinde geleneksel halkoyunları formatına yakın olduğundan oyun özümsenmişti. Navber oyunuyla da bölgenin, çağdaş ve modern dans formatını algılamaya çalıştığını gördük. İnsanların alakasız olmadıklarını fark ettik. Bu seneki Diyarbakır Festivalinde Yasaqın gösteri-minde pek otantik kostüm kullanmasak da gösterilerimize katılım yoğundu. Diyarbakırda MKM MDTnin açtığı dans a-tölyelerinde profesyonel dansçıların derslerine ilgi vardı. Atölyenin sonunda bir gösterim gerçekleştirildi. Önceleri biraz acayip karşılansa da zamanla dansımızı benimsediklerini ve hatta eleştirdiklerini gördük. Belki bu yaz katılmak isteyen; İzmir, Adana, Diyarbakır gibi birçok yerden gelmek isteyen dans gönüllülerine yönelik kamp gibi bir proje düşünüyoruz.
Debelenme ya da tepik sahnesini yorumlar mısınız?
Arda Alpkıray: Aslında insanlar yaşadıkları birçok şeyi yok sayıyor olsa da sessiz kalmak da bir tavırdır. Onaylamadır. Toplumsal yaşamda gözle görülmeyen ama varlığı hissedilen her türlü derin, baskıcı, hiyerarşik ilişkilere karşı çıkmamak da insanların tercihidir bir noktada. Oyunda olduğu gibi herkes birbirinin ayaklarından tutup isyan etmeye çalışanı aşağıya çekmeye çalışıyor. Hissederek dans ediyoruz. (İstanbul/EVRENSEL)
İnan Kızılkaya