30 Haziran 2007 00:00

Nazilli’de ‘Kuyruklu Kürt’ olmak!

1991 Genel Seçimleri öncesinde Cizre’de “nabız yoklama” çalışması yapıyordum. Cizre büyük ve eski bir yerleşim olarak Mardin’in hatırlı bir ilçesiyken, Turgut Özal’ın “Yeni İller Kurma” politikası gereği köy görünümünden ...

Paylaş

1991 Genel Seçimleri öncesinde Cizre’de “nabız yoklama” çalışması yapıyordum. Cizre büyük ve eski bir yerleşim olarak Mardin’in hatırlı bir ilçesiyken, Turgut Özal’ın “Yeni İller Kurma” politikası gereği köy görünümünden kurtulamadan Vilayet ilan edilen Şırnak’a bağlanmıştı. Cizreliler normal olarak bu işe bozulmuşlardı ama üzülecek halleri yoktu. Çünkü çok daha önemli meseleleri vardı.
Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listelerinden milletvekili adayı olan Kürt kökenli politikacılar Güneydoğu’da umut ışığı haline gelmişlerdi. Bu adaylardan biri olan Orhan Doğan’la o dönemde, Cizre’deki evinde bir akşam yemeğinde görüşebilmiştim. Gündüz çevre köylere, mezralara giden Doğan ancak hava karardıktan sonra Cizre’ye dönebiliyordu. Güler yüzünde her zaman kıvamında bir hüzün olan Orhan Doğan, bölgede yaşanan dram konusunda, söz hakkını devrederek şöyle diyordu:
-Benimle değil, gidip ANAP, DYP İlçe Başkanlarıyla görüşün! Onların anlatacaklarını yazın yeter. Ben hiçbir şey söylemeyeceğim!..
Biraz sonra da gönderilen haber üzerine DYP İlçe başkanı gelmiş, beni alıp büyük ailesiyle yaşadığı geniş avlulu evlerine götürmüştü:
-Sadece benim evimde 5 bin mermi izi var!
Gazetelere minik söylenti haberi olarak yansıyan olayı şöyle anlatmıştı:
-Panzerlerle gece yarısı mehter marşları çalarak Cizre’nin sokaklarında tur atmaya başladılar. Aracın üzerinde otomatik tüfek hiç durmadan sabaha kadar ateş etti. Hava sıcak olduğu için insanlar teraslarda, açık yataklarda yatıyorlardı. Yaralılarımızın yanına bile gidemedik. Sabah gün ışıyınca ateşi kestiler.
Cizre’deki kabus gecesi için daha sonra yetkili makamlar “Teröristlerin taciz ateşi sonrasında güvenlik kuvvetlerimiz karşılık vermiştir” diye açıklama yapmışlardı.
Orhan Doğan, o seçimlerde bölgesinde en fazla oyu alarak TBMM’ye girmişti. Onun girişini böyle hatırlıyorum, ama parlamentodan çıkarılışını hiç unutmuyorum: İriyarı sivil bir polis, eski- püskü bir Murat 131’e ensesinden bastırarak sokmuştu!
Tarih 2 Mart 1994’tü. Yargılandı, mahkum oldu. 10 yılı aşkın süre hapis yattı. Sadece haberlerden izleyebiliyordum. Orhan Doğan’la şimdi 16 yıl sonra ikinci kez karşılaşıyorduk. Geçirdiği zorlu yılların izlerini aradım. Hayır, hiç değişmemişti. Yine sıcak, samimi ve sevecen bir Orhan Doğan gördüm karşımda. Sanki demir parmaklıkların arkasından değil de, yurt dışında rahat bir yaşamdan çıkıp gelmiş gibiydi… Söyleşi bittiğinde fark ettim ki, cezaevinden tek cümle etmemişti. Çektiği çileleri unutmak istiyordu.
Başına yeni belalar açacak soruları sormak ayıp olabilir miydi? Hayır dedi, her şeyi sorabilirsin! Ben sordum o da bütün samimiyetiyle yanıtladı.

Hatırladığınız en küçük Orhan Doğan’la başlayalım. Nerede, ne zaman doğdu. Nasıl bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi?
“Ben bir bürokrat oğluyum. Babam Yusuf Doğan 30 yılı aşkın süre mal müdürlüğü yaptı. 25 Temmuz 1955 Mardin doğumluyum. Mardin Kızıltepe’de, Sivas’ta ve Gaziantep İslâhiye’de ilkokulu okudum. Bir müddet Ağrı’da da okudum. O dönem babam Ağrı’da muhasebe müdürlüğüne tayin olmuştu. Ortaokula Hatay’da başladım ve bitirdim. Liseye Nazilli’de başladım. Oradan Samsun Bafra’ya tayinimiz çıktı. Liseyi Bafra’da bitirdim. Birçok tanıdık isim var liseden. Halen görüşürüm. Kuaför Osman var, Mahmut Gümrükçü var, şu anda oto galeri işletiyor, babamın eski dostları var, işadamları var. Hikmet Samitürk, benim üniversiteden hocamdı. Vedat Türkali vardır. Onun çok iyi bir okuruydum. Sonra İstanbul Unkapanı’nda bir yıl üniversiteye hazırlandım.”

Cizre’ye avukat olarak gittiğinizde, nasıl bir fark gördünüz?
“1981’de yerleşik düzene geçmek üzere gittim. Bağlarım şimdiki gibi kuvvetli, hiç kopmadı. Oradan evlendim. Ablam oradan evli. Birçok insanın oradan ayrılmak istediği zamanda Cizre’ye gittim. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, gece 23.00’den sonra elektrik verilemiyordu. Yarım yamalak çalışan bir jeneratör vardı. Sokaklarda devriye gezen tanklar, panzerler ve askerler vardı. Hiç unutmuyorum, bir gece büromda oturuyorum. Bürom da hükümet konağının karşısında. Ayrıca bir sürü de kitabım vardı. Saat 11’e 10 var. Devriye gezen iki asker büroma doğru yöneldi. Kuzenimi çağırdım. Ev de yakın 10 dakikada gideriz. Asker kuzenime diyor ki, “Bu kitapçıya söyle, kapatsın.” Oysa tabelada yazıyor Avukat Orhan Doğan diye. Beni kitapçı sanmış. Çok yoğun bir işkence, gözaltı kampanyası başladı.”

Siyasi davalar ne zaman başladı?
“Hemen başladı. Köylere operasyon yapıyorlar. Bize silah verirseniz, biz hiç kimseye bir şey yapmayacağız. Güvenlik kuvvetleri yapıyor. Milli Güvenlik Konseyi’nin (MGK) bir bildirisi vardı. Herkes silahları teslim edecekti. Kimseden silah çıkmayınca da tüm köyleri meydana toplamışlardı. Kadınlar bir kenara erkekler bir kenara ayrılmıştı. Bir simci erkeğin penisine bağlayarak, onu da karısının eline tutuşturarak köyde dolaştırmışlardı. Cizre’ye bağlı köylerden bir tanesiydi. Bölge halkı çok acı çekiyordu. Kısa süre sonra askere gittim. 1983 seçimleri zamanında da askerden döndüm.”

Ankara’nın görece güvenli, rahat ortamında avukatlık yapmak yerine Cizre’ye gitmeye iten koşullar neydi?
“Ben o bölgede avukatlık yaptığım zaman da, Macarların, Çekoslovakların, Polonyalıların ve Türkiye – Irak ham petrol boru hattını yapan İtalyan firmasının hukuk müşavirliğini yapıyordum. 1980’lerden itibaren avukatlığım, İstanbul, Ankara ve Avrupa bağlamında gerçekleşti. Ben sadece bölgedeki davalarla yetinen bir avukat değildim. Benim hem Cizre’de hem Ankara’da ofisim vardı. Evim Cizre’deydi.”
Kürt müsün? Ne işin var burada?

“Babamın Hatay’ın Yayladağ ilçesinden Nazilli’ye tayini çıktı. Liseye kayıt olacağız. Ben edebiyat bölümüne kaydımı yaptırdım. Okulda Mardinli olduğumu söyledim. Sınıf arkadaşlarım ‘Kürt müsün?’ diye sorduktan sonra ‘ne işin var burada’ dediler? Babam da Kürt’tü… Yüksek okul mezunu… Yıllarca devlet memuru olarak çalışmıştı. Böyle bir soruyu kavramakta zorluk çektim. Ben o gün okulda erken ayrıldım; ama okul dağılana kadar bekledim. Okuldan dağılan çocukların arasına katıldım ve eve döndüm. Babamın ‘ilk gün nasıl geçti?’ sorusunu sadece ‘iyi’ diyerek yanıtladım.
‘Kürdün kuyruğu varmış, sen de var mı?’
Başka gün birinin ceketimi kaldırmakta olduğunu fark ettim. Birkaç kişilik grup. Önce anlam veremedim. Ne yaptıklarını sordum. Dediler ki, ‘Kürdün kuyruğu varmış, sen de var mı?’ ona bakacağız. Ben onlarda dostluk arıyorum, kardeşlik arıyorum. Onların maksatları öyle değildi belki ama onlardan uzaklaştım. Nedenini hiç sorgulamadım. 16 gün okula gitmedim. Aileme söylemedim. Meğer okulda belli bir devamsızlıktan sonra veliye bildiriliyormuş.
Bir gün babamla yemekten sonra biraz sohbet ediyoruz. Cebinden kâğıt çıkardı: ‘Sen günlerdir okula gitmiyormuşsun, ne yapmayı düşünüyorsun? Seni okuldan çekerim, ne olduğunu anlatacaksın, kendini kabul ettireceksin ve okula devam edeceksin. Benim siyasal nüfuzuma güvenerek asla okulda sınıf atlayacağını düşünme!’ Ertesi gün okula gittim. Müdür beni çağırdı. Beni, ben olarak kabul edeceksiniz, ben de sizi, siz olarak kabul edeceğim. Kürt olduğum için aşağılarsanız, bu bende farklı bir reflekse dönüşür, anlaşamayız, bunu yapmayın dedim.
Kısa süre sonra okulun en sevilen öğrencilerinden biri oldum. Müdür ‘yaşadıklarını niye bizimle paylaşmadın?’ diye sordu. Bir yönetim tedbiriyle bu olayın çözülmesinden yana değildim. Kürtlüğümü açığa çıkaracak bir şey de yapmadım. İlk günden gelip sordular Kürt müsün? diye…
ÖNCEKİ HABER

ZEUS SUNAĞI

SONRAKİ HABER

Bağımsız adaylar konuşuyor - 23

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...