30 Haziran 2007 00:00
ZEUS SUNAĞI
Troya savaşları sırasında Patroklos, Yunanistanlı ordu komutanlarından yarı ölümsüz Ahilleusun can yoldaşıydı. Üstelik baba tarafından akraba oldukları gibi birliktelikleri de çok öncelere dayanıyordu...
Troya savaşları sırasında Patroklos, Yunanistanlı ordu komutanlarından yarı ölümsüz Ahilleusun can yoldaşıydı. Üstelik baba tarafından akraba oldukları gibi birliktelikleri de çok öncelere dayanıyordu... Patroklos daha çocukken, oyun sırasında bir arkadaşını öldürmüştü kazayla. Bu yüzden babası Kral Menoytiyos (Menoitios) onu hemen akrabası Kral Peleusun sarayına gönderdi. Kral Peleus, bu emanet çocuğu aynı yaştaki oğlu Ahilleus gibi sevecenlikle bağrına bastı. Ve büyüdüklerinde Patroklos, arkadaşı Ahilleusun hem seyisi oldu, hem de yiyip içtikleri ayrı gitmeyen can yoldaşı... Üstelik yazgıları da, yazgı tanrıçaları Moyralarca aynı yumağa bitişik dolanmıştı... O yüzden Patroklostan söz edilince, Ahilleustan da söz etmek gerekiyordu: Öylesine birbirleriyle iç içeydi yaşamları ve de eylemleri! Ne var ki anası bir tanrıça olmasına karşın yazgı tanrıçaları kısa bir yaşam biçmişlerdi Ahilleusa. Ve iki seçenek koymuşlardı önüne: Troya savaşına katılırsa orada ölecekti. Ama tarihe geçecek, büyük bir ün kazanacaktı. Ülkesinde kalırsa çok uzun yaşayacaktı. Zaten anası Tanrıça Tetis de, nefret ettiği savaşlara katılmasını hiç istemiyordu oğlunun. Bu yüzden,Ölmekten ve öldürmekten gelen servet de ün de yerin dibine batsın! gibilerden sözler ediyordu arada bir oğlunun yüzüne karşı. Bir ara Troyaya namus savaşı açan Başkral Agamemnon, onu alıp götürmesin diye bir başka kralın yanına kız kılığında göndermişti! Ne var ki gözünü kan bürümüş Agamemnon, onu aratıp buldurdu ve ordusuna kattı. Haliyle cepheye giderken can dostu Patroklosu da aldı yanına Ahilleus. Ne var ki Başkral Agamemnon, bir gün sevgilisi güzel Briseisi elinden alıp çadırına götürünce, Ahilleus hem Başkraldan hem savaştan daha çok iğrenip çadırına çekildi...
İşte savaştan elini eteğini çekip durmadan sevgilisinin yasını tutan Ahilleusun aşırı duygusallığını dinginleştirmeye, avutmaya çalışıyordu Patroklos... Hem arkadaş, hem kardeş, hem bir baba gibi... Arada çocukluların da birlikte söyledikleri ezgileri dillendiriyordu flütüyle... Sonra da Briseisi alıp götüren Agamemnona bol bol sunturlu küfürler savurarak biraz rahatlamaya çalışıyorlardı... Bu adam, diyordu Tanrıça Tetisin oğlu Ahilleus, Helenanın namusunu temizlemek için bizleri buralara getirdiğine inandığımızı sanıyor! Adamı görmüyor musun, ganimet bölüşümünde aslan payını hep kendine ayırıyor!.. Bir an önce Troyayı düşürüp hazineleri, güzel kadınları devşirmek için can atıyor!.. Ama Baştanrı Zeus da Troyalıları tutuyor artık. Bak başına neler, neler gelecek onun!.. Ahilleus tam bunları söylerken Agamemnonun elçilerinin geldiğini duyurdu nöbetçiler. Patroklos onları içeri aldı. Biraz hoşbeşten sonra; Yunanistanlıların çok zor durumda olduğunu; Ahilleusun hemen gelip savaşa katılmasını, yoksa Troyalıların gemilerini yakacaklarını, haliyle geriye dönüş umutlarının da bitmekte olduğunu söyledi elçiler. Ne var ki Ahilleus savaşa katılmayacağını kesin bir inatla yineleyince, arkadaşı Patroklos söze girip onun yerine savaşa katılmayı önerdi!... Ahilleus çadırının penceresinden dışarıya baktı bir süre. Alevler gemilerden birini ha sardı, ha saracaktı!... Kalk arkadaşım Patroklos! dedi. Kalk ve benim silahlarımı kuşan. Hiç olmazsa dönüşümüz için gemileri kurtar!
Patroklos, bir taraftan acele acele giyinip Ahilleusun ünlü silahlarını kuşanırken, Ahilleus da erlerini savaşa hazırlıyordu. Ahilleusun tez giden ölümsüz atlarını arabasına koşan Patroklos, gene Ahilleusun savaşa tam hazır askerleriyle Troyalıların üstüne doğru dolu dizgin saldırıya geçti... Onu gören Troyalıları bir korkudur sardı... Kimileri sağa sola kaçışmaya bile başladı. Patroklos önüne geleni deviriyordu. Kısa sürede Troyalıların ordusunda büyük bir bozgun yaşandı. Bu arada Kazdağının (İdadağının) doruklarından savaşı yönlendiren Baştanrı Zeusu da bir tedirginliktir aldı. Çünkü çok sevdiği öz oğlu Kral Sarpedon da kardeş Troyalıların saflarında, Patroklosun saçtığı dehşeti önlemeye çalışıyordu. Baştanrı oğlunun kesinlikle öleceğini anlayınca onu hemen savaş alanından çekip yanına almak istedi. Bu konuda karısı Tanrıça Heraya akıl danıştı. Ama Hera, duruma karışmamasını, çünkü yazgı tanrıçalarının ömür yumağını öyle sardıklarını söyledi. Bir baştanrı olarak oğlunu kurtarırsa, diğer tanrılar da kalkıp kendi çocuklarının yazgısını değiştirmeye kalkacaklardı. Böylece evrenin zorunluluk denen en önemli yasasının zembereği kırılmış olacaktı... Onlar bunları konuşurken baştanrının oğlu Sarpedon, Patroklosun kılıcıyla can verdi... Ve Baştanrı Zeus, savaşta yitirdiği bu oğlu için ilk kez uzun uzun gözyaşı döktü. Kendilerinin tetikledikleri savaşların dönüp dolaşıp bumerang örneği kendilerini de vurduğunu anladı... Umarsız, Tanrı Apollonu çağırdı yanına. Oğlunun ölüsünü önce yıkatmasını, sonra da vatanı Frigyaya götürmesini, orada yazılı bir taşın altına gömdürmesini buyurdu...
Ne var ki aynı hengâmede, Sarpedonu öldüren Patroklosun yazgı tanrılarınca sarılmış ömür yumağı da, hızla çözülüp boşalmaya başladı...
Yaşar Atan