01 Temmuz 2007 00:00

naçizane bir soru: geride ne bırakıyorsunuz?

Bugün Evrensel okurlarına naçizane bir önerim olacak. Bu öneriyi bir satırla yapmak yerine küçük bir senaryo düşünmenizi rica edeceğim. Güzel bir gün, baharın sonlarına doğru. İş çıkışı bir arkadaşınızı görmeye gidiyorsunuz. Önünüzde yürüyen kişi can eriği yiyor; bunu üzerinize doğru attığı erik çekirdeklerinden anlıyorsunuz...

Paylaş

Bugün Evrensel okurlarına naçizane bir önerim olacak. Bu öneriyi bir satırla yapmak yerine küçük bir senaryo düşünmenizi rica edeceğim.
Güzel bir gün, baharın sonlarına doğru. İş çıkışı bir arkadaşınızı görmeye gidiyorsunuz. Önünüzde yürüyen kişi can eriği yiyor; bunu üzerinize doğru attığı erik çekirdeklerinden anlıyorsunuz. Şaşkınlık içinde çekirdeklerden kaçmaya çalışıyorsunuz ve otobüs durağına kendinizi zor atıyorsunuz.
Durakta otobüs bekliyorsunuz. Esen rüzgar yüzünüzü yalıyor. Yanınızdaki kişi çekirdek çitlemeye başlıyor ve kabukları rüzgara doğru üflüyor. Kabuklar üzerinize üzerinize geliyor.
Kabuklardan kaçarak iskeleye gidiyorsunuz. Zaten güzel bir bahar gününe, aslında vapur keyfi yakışır. Suya yakın olmak güzel; dışarıda oturuyorsunuz. Birazdan yanınıza başkaları da geliyor; herhalde onlar da denizin kokusunu solumaya geliyorlar. Tam yanınıza oturan kişi, daha vapur hareket etmeden çantasını açıyor ve karpuz çıkarıyor. Siz “Ya, karpuz ne zaman çıktı ki” diye düşünürken, başlıyor karpuzu kesmeye ve sonra yemeye. Isırdıkça karpuzun suyu hem yere dökülüyor, hem de esintiyle üzerinize geliyor. “Yere dökülene mi yanayım, üzerime gelene mi” derken, bir de karpuz çekirdeklerini denize tükürmesin mi? Dayanamayıp “Kardeşim, sen ne yapıyorsun” diye bağırıyorsunuz. Pişkince, epey yinelenmiş bir yanıt geliyor: “Ben bu meretin bağımlısıyım. Rahatsız oluyorsan, başka yere...” Bunu söylerken karpuzun kabuğunu dalgalara doğru bırakıveriyor. Çaresiz su kıyısındaki yerinizi bırakıp içeri kaçıyorsunuz.
İskeleden arkadaşınızın ofisine hızla yürüyorsunuz. Hızla, çünkü sağda solda önünüzde bir şeyler yiyen ve artıkları üzerinize doğru savuranlar var. Ofise çıkmak için asansöre biniyorsunuz. Tam kapı kapanırken, içeri birisi daha giriyor. Binmesine biniyor da gözlerinize inanamıyorsunuz -boynunda davul var-. Daha asansör hareket etmeden başlıyor davulu gümbürdetmeye. “Aman etme, dur!” demenizle yanıtı yapıştırıyor: “Ben bunu çalmadan duramam ki kardeşim!”
Yukarıya çıktığınızda ne bahar gününün güzelliği, ne vapurun keyfi, ne de arkadaşınızı görmenin heyecanı kalıyor. Bir saatlik yolculuğunuzdan geriye kalan bir çeşit kirletilmişlik duygusu.
“Böyle senaryo olur mu” demeyin... Alın erik, ayçekirdeği, karpuz ve davulu; yerlerine koyun sigarayı, sigaranın dumanını, küllerini ve izmaritleri. Bir daha okuyun, bakın ne kadar tanıdık gelecek.
Kıssadan hisse: Naçizane önerim, eğer sigara içiyorsanız, geride ne bıraktığınızı lütfen düşünün.
Serdar M. Değirmencioğlu
ÖNCEKİ HABER

dönüşüm ihtiyacı

SONRAKİ HABER

İkinci acı haber: Kubilay ağır yaralandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...