01 Temmuz 2007 00:00

cızırtı

mucit star meselesi

Paylaş

Televizyonda demokrasi artık sınır tanımıyor. “Sirkte hoplayıp zıplamayı en güzel beceren ünlü insan” seçilecekse halkımıza soruluyor mesela. Ya da “Kime alaturka popstar adı altında kaset yapalım” diye de halkın sihirli parmaklarına başvuruluyor. Çünkü o parmaklar SMS olarak geri dönmeli televizyon kanallarına. Şarkıcı olmayıp da şarkı söyleyeni, dansçı olmayıp da dans edeni, evlenmek isteyenlerin kaynanasını bile vatandaş seçiyor. Devir seçim devri.
Milletvekillerini seçiyor muyuz, orası tartışılır ama her türlü starı seçtik, seçiyoruz.
Sonuncusu da Türk Mucit’ti. Finale kalan 12 kişiyi jüri seçmişti, onlar arasından ilk üç seyircilerin kısa mesajlarıyla seçildi. Tabii birinci de. Mucit star seçen ilk ülke biz değilmişiz, orda öğrenmiş olduk. Yarışma Amerika’da ve Fransa’da da yapılmış. Daha sonuçlar açıklanmamıştı, Cem Yılmaz’ın sorusu üzerine Fransa’da hangi icadın kazandığını da öğrenmiş olduk: Kebap makinesi. İlk kuşkuyu uyandıran bu oldu aslında. Sonra final ilerledikçe mucit starın tuhaf bir fikir olduğu konusunda artık hiçbir kuşkumuz kalmamıştı.
Bir kere bütün programın “sunum” yapmak üzerine kurulu olması hiç anlamlı değil. Mucit mi seçiliyor, yoksa dandik bir icat yapmış olsa, hatta hiçbir şey icat etmemiş olsa bile güzel sunan biri mi? İzleyenler biliyor, birinci İskender Aruoba oldu, “Temiz deniz, bol balık” adında bir projeyle. Radikal gazetesinde yazan, düzgün konuşan, anlatmayı beceren, konusuna da hakim biri. O yüzden acaba gerçekten icada mı puan verildi diye düşünüyor insan.
Önemli bir mesele daha vardı. Elmalarla armutlar bir arada yarıştırıldı. Farklı yanları öne çıkan ürünler, yan yanaydı. Birinci olan bol balık “Evimde bulunsun” türünden bir şey değil, balıkçılık yapmak isteyenlerin işine yarayacak bir ürün ama genel bir faydası da var tabii. Bir başkası, “Otomatik aşı makinesi”, belki tarımla uğraşan kesimlerin ilgisini çekecek bir şey, dolayısıyla o kesimin kalabalıklığına göre popülaritesi artmıştır. İki tane baca vardı örneğin, benzer amaçlarla yapılan iki ürün birbirini olumsuz etkilemiştir tabii. Üstelik kimseye para kazandıracak işler değil. Belki hayat kurtarır ama önemli olan diğeriyse kusura bakmasınlar, para kazandırmaz.
Zaten jüridekiler sürekli “Bu satar mı, satmaz mı”, “Şirketler alır mı”, “Patentini alsan şöyle olur, almasan böyle olur” şeklinde bir gerilim yaratıyordu. Yani icatların halkın ne kadar işine yarayacağından çok piyasanın ne kadar işine yarayacağını tartışıyorlardı. Oysa Mardinli Oktay Tagıl, “Baca Gazı Temizleme Filtresi” yapmıştı, onunla yarışmaya katılmıştı. Öyle ilk bakışta kimsenin “Hemen alayım” diyeceği bir şey değil. Ama Tagıl bu icada yıllarını verdiğini, itfaiyedeki işinden bu yüzden ayrıldığını, bir sürü borca girdiğini, amacının yangınları ve baca zehirlenmelerini engellemek olduğunu anlatınca etkilenmemek mümkün değildi tabii. Kendisini bu işe vermişti. Sunumu nasıldı peki? Ne yazık ki çok başarısızdı, ilk kez canlı yayına çıkan herkes gibi çok heyecanlandı. İcadın bırakın amacını süsleyip püslemeyi, nasıl çalıştığını bile pek anlatamadı.
Bize Oktay Tagıl’ı ve diğer idealist güzel insanları tanıttığı için Türk Mucit’e teşekkür ederiz. Ama insanın hevesini kursağında bırakan bir programdı işte.

KAMPANYA - özgür kız paris hilton
Magazin tarihine geçecek önemli bir olaydır Paris Hilton’un içeri girmesi.
Dünyada hapse giren ilk insan değildi tabii, ama galiba hapse giren en zengin insan olmak gibi bir unvanı vardı kendisinin.
Birkaç ay önce, Associated Press ajansı, ilginç bir araştırma yapmıştı. Bir hafta boyunca hiç Paris Hilton haberi vermemişti. Fotoğraf da geçmemişti.
“Eee?” demeyin, bugüne kadar o kadar çok haber geçmiş, abonesi olan dünyanın dört bir yanındaki basın kuruluşları da o kadar çok kullanmıştı ki, bir hafta kısa bir süre değildi anlayacağınız. Hatta Paris Hilton’un doğumgününün ve iki doğumgünü partisinin de içinde olduğu haftaydı bu hafta.
Sonradan açıklama yaptıklarında dediler ki, “Bir deneyelim dedik, baktık ki bir tek abonemiz bile arayıp, niye Paris Hilton haberi girmediniz diye sormadı. Demek ki kimseye lazım değilmiş.”
Aradan çok zaman geçmedi. Ama görüyorsunuz, Paris Hilton çıktı mı, çıkacak mı, tekrar mı girdi, içerde hasta mı oldu, her gün ana haber bültenlerinde. Sonunda, Paris hanım 23 günde iyi halden serbest bırakıldı.
Amerika’nın üç büyük kanalı, CNN, ABC, NBC sıraya girdi Hilton’la röportaj için. İçerideki günlerinden söz etsin, cezaevi anılarını anlatsın diye. ABC 100 bin dolar vermiş, ama CNN’e çıktı, onların ne kadar verdiği açıklanmadı.
Ne diyorduk? Dünyada hapse girip çıkan, yıllarca kalan milyonlarca insan var. Onların da cezaevi anıları var.
Bizim ülkemizde de çok meşhurdur bu anılar. Ama hiçbiri “Cezaevi beni çok değiştirdi, artık iyi bir insan olacağım” ya da “Yemekler çok kötüydü” kadar para etmiyor.
“Paris’ten bizim neyimiz eksik” diyen olursa ne cevap vereyim, bugünlerde ona çalışıyorum.
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

70 yaşında 43 derece sıcak altında

SONRAKİ HABER

dönüşüm ihtiyacı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...