02 Temmuz 2007 00:00
Bağımsız adaylar konuşuyor - 25
Ankara İkinci Bölge Bağımsız Milletvekili Adayı Sırrı Keleş ülkedeki tüm haksızlıklara karşı bir olanak yaratabilmek için aday olduğunu anlatıyor
Ankara İkinci Bölge Bağımsız Milletvekili Adayı; Ardahan-Göle doğumlu, Türkçeyi ilkokulda zorla öğrenen, okul hayatıyla beraber çalışmaya başlayan, gecekonduda oturan bir işçi. İşyerinden izine ayrılmadığı için geceleri simit-poğaça yapıyor, gündüzleri ise milletvekilliği için çalışıyor. Sırrı Keleş,Türkiyenin siyaseten tehlikeli bir sürece sürüklendiğine dikkat çekerek hem kendi yaşamında gördüğü haksızlıklar, hem de ülkedeki tüm haksızlıklara karşı bir olanak yaratabilmek için aday olduğunu anlatıyor.
Neden aday oldunuz?
İçimde hep ülkenin daha iyi yönetilmesi konusunda bir özlem vardı. Aç yatan çocuklar olsun, dilini bilmeyen, konuşturulmayan insanlar olsun... Ülkenin her yanında çeşitli sorunlar var ama bölge biraz daha farklıdır. Tüm ülkede savaş mağduru aileler bulunuyor. Bunun için adaylık konusu içimde hissettiğim bir konuydu. Kürt sorunu çözülmediği müddetçe emekçilerin gitgide daha zor durumda kaldıklarını düşünüyorum. 70 milyonun 20 milyonu açlık, 20 milyonu yoksulluk sınırında olan bir ülkede, milyonlarca dolar bu savaşa ve bunun yarattığı çetelere gidiyor. Bu çeteler, hâlâ devlet tarafından korunup kollanmaktadır. Bu çeteler her zaman devlette yerlerini alıyorlar. Daha yakın bir zaman önce Veli Küçükün adı yine olaylara karıştı. Demokrasi içinde barışçıl yöntemle Kürt sorunu çözülürse, daha iyi bir yönetim anlayışı olur ve çetelere de savaşa da son verilebilir.
O zaman sizin için milletvekilliği, hem toplumsal hem de bireysel olarak bir arayış
sanırım...
Meclis şu anda tek renkli, tek sesli. Meclisin sağı solu bile kalmadı. Yıllardır Türkiyenin güvenlik politikası ile dış politikası militarist yapıyla kendini koruyarak bugüne geldi. Artık dört tarafı değil, ülkenin sekiz tarafı düşmanlarla çevrili diye korkutulduk. En son Genelkurmay Başkanlığının Ne mutlu Türküm demeyen düşmanımızdır düşüncesi sunuldu. Geleceklerini, yüzyıllık planlarını, emekçilerin ve Kürtlerin kanı üzerine planlayıp hayatlarına devam etmek istiyorlar. Tabii bu sistemin bozulmasını istemiyorlar. Bu ülkede bu sorunun çözülmesini istemeyen güçler, hepimize kötülük yapıyorlar. Benim reddedilen bir Doğulu kimliğim var ama diğer yönden daha çok aciliyet gerektiren emek sorunum var; aş sorunum var, iş sorunum var. Ekonomik özgürlüğünü kazanamayan insan hiçbir şeyi kazanamaz.
Türkiyede son günlerde yapılan siyaseti nasıl yorumluyorsunuz?
Ülkedeki bütçenin büyük bir kısmı askeri harcamalara gidiyor. Askerin hukuku, yasaları farklıdır. Anayasal olarak Başbakana bağlı bir kurum olsa da gerçekte öyle değildir. 12 Eylül Anayasası ile bu ülke yönetiliyor ama aynı şekilde askerler tarafından yönetiliyoruz. Yani hem Anayasamız askeridir, hem rejimimiz askeridir. Bunu kimse inkar edemez. Ülkeyi yöneten, sözüm ona diğer partiler de kendi programlarını, tüzüklerini bu şekilde belirliyorlar. Türkiye çok tehlikeli bir süreç yaşıyor. Bence ne şeriat tehlikesi ne de bölücülük tehlikesi vardır. Aslında faşizm tehlikesi vardır. Sokaklar hareketleniyor. Asker bir şeyler söylüyor. Beni en çok kaygılandıran da TÜSİADın açıklamasıdır. Dünyada bundan daha yüzkarası bir şey olamaz. Ülkenin güvenlik sorunu, ekonomik sorunundan daha önce gelir diyorlar. Sözüm ona sanayici derneği... Bunlar bu sorundan nemalanıyorlar. Emekçi halkın sırtından geçiniyorlar. Devletle, hükümetle paslaşıyorlar.
Seçim bölgenize gittiğinizde, halka bunları nasıl anlatacaksınız?
Emekçi yoksullara gittiğimiz zaman, insanların korku içinde yaşadığını görüyoruz. Çünkü hiçbir insanın ekonomik olarak sorunu çözülmüş değil. Kendilerini siyasi anlamda da ifade edemiyorlar. Yıllarca açlıkla terbiye edilmeye çalışılmışlar. Ve böylece sistem, onları kendi kültürel isteklerinden, özgürlük isteklerinden uzak tutmaya çalışıyor. Mesela Mamakta bir gecekonduda oturuyorum. Aynı sorunları biz de yaşıyoruz. Aday olmamızın önemli noktalarından birisi de bu sorunları dile getirmek. Sorunun sosyolojik, ekonomik, psikolojik olarak çok yönleri var. Bunlar bizi çok korkutuyor. Eğer bir ses olabilirsek, belki vicdanen rahatlamış oluruz. Ben aday olduğum halde, işyerinde kendi gazetemi okuyamıyorum. Okursak, biliyorsunuz başımıza geleceği. Türkiye genelinde bu hava yumuşatılmalı. Emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ezilen tüm kesimlerin ortaktır sorunları. Hepimizin sorunu aciliyet taşıyor. Doğru, Kürt sorunu tüm sorunların ana kaynağı olarak duruyor ama çözümü de diğer sorunlarla birlikte mümkün görünüyor.
Peki milletvekili olduğunuzda neler söylemeyi planlıyorsunuz?
Artık çatışma, şiddet kültürünün değil barışın egemen olduğu bir ortamın yaratılması için böyle bir dille bu sorunların çözülmesini isteyeceğiz. Yoksa dış güçlerin müdahalesiyle, istemiyle hepimiz kaybederiz. Siyaset yapmanın koşulları da gittikçe zorlaşıyor. Demokratik düzen gitgide daralıyor. Şiddetin egemen olduğu bir ortamda aktif siyasetin koşulları da kalmıyor. Çok tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor. Ama Meclise girdiğimiz zaman, bunu açık ve net söyleyeceğiz. Yüzyıllardır inkar edilen sorunları dile getireceğiz.
En başta askeri harcamalar olmak üzere tüm harcamaların şeffaf olması gerekiyor. Gerçek, demokratik Anayasanın olmasını talep edeceğiz. Bu anlamda devlet bürokrasisinin milletvekili dokunulmazlığı falan göstermeliktir. Asıl dokunulmazlığı olanlar devlet bürokrasisidir. Bu devlet bürokrasisini sistematik, organize şekilde kontrol altına alırsanız, bunlar kendiliğinden çözülür. Hükümet gelip gidiyor ama asıl tehlike bu sistemin böyle kalmasını sağlayan sistemdir. Bizi en çok kaygılandıran, devlet kurumlarının durumudur. Bunlar düzelirse zaten parlamentoya çok fazla bir iş kalmıyor.
Peki bağımsız adayların milletvekili olmasıyla nelerin değişmesini bekliyorsunuz, umutlu musunuz?
Devlet de eskisi kadar rahat değil. Sistem artık çatırdıyor. Mehmet Ağar, Kenan Evren gibi sistemin adamları bile aleyhte konuşmalar yapıyor. Sistemin bu çözülüşünü demokrasi, özgürlükler, insan haklarına doğru evriltmeliyiz. Bunun yolu da parlamentoda emekçilerin, sosyalistlerin, özgürlük yanlılarının bulunmasıyla olacaktır. 35-40 sayıya geleceğimize inanıyorum. Ama mücadele ederseniz, arzularınız muhakkak olur. Biz de parlamentoda bunları dillendireceğiz. Tabii ki amacımız şiddet ve şov yapmak değil. Türkiyenin birliği ve bütünlüğü içinde emeğe dayalı, insan haklarına dayalı, bu ülkenin medeni devletler arasına girmesini savunan bir politikayla hareket edeceğiz. Çünkü bu ülkenin barışa, birlik ve kardeşliğe ihtiyacı var.
Bir emekçi olarak aday olmak nasıl bir duygu?
Emekçi olarak her zaman onurlanıyorum. Çünkü birileri trilyonlarla uğraşıyor, ama biz emeğimizle, özgürlüğe olan sevdamızla, barışa olan ihtiyacımızla çalışmalar yürütüyoruz. 1997 yılıydı galiba. Metin Göktepenin Afyondaki duruşmasına gitmiştim. Gece HADEPin otobüsünü çevirmişlerdi, zar zor ama coşkulu bir şekilde duruşmayı izlemiştik. İşyerine de cenazeye gidiyorum demiştim. Polisler, patrona Teröristin cenazesine katıldı demişler. Döndüğümde işten atıldım. Bana göre Kürt sorunu, emekten destek alarak çözülebilir. Ben işyerine aday olduğumu bile daha söylemedim. Ama ay başında söyleyip izne ayrılacağım. Arkadaşlarım biliyorlar ama yönetim bilmiyor. İşverenler emekçilere karşı her zaman önyargılıdırlar. O yüzden söylemek istemedim. Eğer seçilemezsem, tekrar işime dönmek istiyorum. Parlamentoyu kaybedersek bari işimizi de kaybetmeyelim.
YARIN: Mardin Bağımsız Milletvekili Adayı Emin Ayna
Sırrı Keleş kimdir?
1967 Ardahan-Göle doğumlu. İlkokul ikiden sonra Kuran kursuna gitti. Ortaokulu Sivasta, liseyi Ankara Mamak Lisesinde tamamladıktan sonra kazandığı Anadolu Üniversitesini maddi imkansızlıklardan dolayı yarım bıraktı. 1995te, çeşitli partilerin bir araya gelerek oluşturduğu blokta siyaset çalışmalarına başladı ve o günden beri birçok siyasi partide görev aldı. DTP Mamak İlçe yöneticiliği yaptı. Unlu gıda üreten bir şirkette işçi olarak çalışıyor. Mamakta bir gecekonduda kalıyor. Evli ve üç çocuk babası.
Müge Tuzcuoğlu