05 Temmuz 2007 00:00

Silahlı evlerin gerçek sahipleri

Geçtiğimiz günlerde birçok ilde ortaya çıkan silah dolu evlerle ilgili yapılan operasyon neticesinde yakalananlar mahkemeye çıkarıldı ve içlerinden 12 kişi tutuklandı. Öne sürülen suçlar arasında ev ve işyeri kurşunlama, adam kaçırma...

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde birçok ilde ortaya çıkan silah dolu evlerle ilgili yapılan operasyon neticesinde yakalananlar mahkemeye çıkarıldı ve içlerinden 12 kişi tutuklandı. Öne sürülen suçlar arasında ev ve işyeri kurşunlama, adam kaçırma, işkence yapma, provokatif eylemler düzenleme gibi suçlar da bulunmaktaydı. Ama tutuklamaların ertesi günü çıkan gazetelere bakıldığında iş basit bir dolandırıcılık safhasına indirgenmiş şekilde ‘Şehit eşini bile dolandırmışlar’ olarak verilmekteydi. Bu basite indirgeme operasyonlar safhasında da göze çarpmaktaydı. Ortalığı ayağa kaldırması gereken gelişmeler son derece küçük görülmekte ve adeta mahkemeye sevk edilip birkaç tutuklamayla bitse de kurtulsak havasında verilmekteydi. Operasyonların çeteleri ortaya çıkarmak, kirli ilişkilerin peşinden gitmek olmadığı, bir hesaplaşma, bir yerlerle mesajlaşma niteliğinin ötesinde bir anlam taşımadığı mahkeme sonucunda da görüldü.
Geriye dönüp yapılan operasyonlarda ortaya çıkanların neler olduğunu hatırlamaya çalışalım. İstanbul, Eskişehir gibi birkaç ilde cephanelik boyutunda silah depoları ortaya çıkmıştı. Cephaneliklerin çoğunun özel kuvvet mensubu eski askerlerle bağlantısı bulunmaktaydı. Silahlar değişik marka ve çapta silahlardı. Ele geçen patlayıcıların çoğu askeri menşeli idi. Mahkeme ve soruşturma safhasında bu silahların kaynakları, kullanıldıkları eylemler sorgulanmadı. Onlarca silah masanın üstünde sergilenirken bunların balistik muayene sonuçlarından kamuoyu haberdar edilmedi. Bu silahlar kime karşı kullanılmıştı? Silahlar nereden temin edilmişti? Bu silahlar ordu malı silahlar mıydı? Öyleyse kimler tarafından dışarı çıkartılmıştı?
Karşımızdaki kontra timi mi?
Hücre tipi örgütlenmeler, gizli silah depoları, özel kuvvetlerle ilişkiler, giriştikleri provokatif eylemler, ordu malı patlayıcılar karşımızdakilerin basit bir dolandırıcı ekibi olmadığını açıkça ortaya koymakta. Kendilerine koydukları ‘vatansever’ isminin de çağrıştırdığı gibi bunların kontrgerilla talimnamelerinde sıkça vurgu yapılarak bahsedilen ‘vatan için tetik çeken vatanseverler’ olduğu belli olmakta.
Ne diyordu ST 31-15 kodlu kontrgerilla talimnamesi? ‘Bir gayri nizami kuvvetin yer altı unsurları kaide olarak kanuni statüye tabi değildir.’ Kontrgerilla savaşı gayri nizami harbi, yani her yol ve yöntemin mübah olduğu bir savaşı, hedefleyen bir yöntemdi. Ve kontrgerilla savaşının iki asli unsuru vardı. Bir tanesi yer üstü unsurlar diğeri yer altı unsurlar. Yer üstü unsurlar birçok ülkede özel harp dairesi, özel kuvvetler birimleri diye anılan askeri birimler yer altı unsurlar ise asker ve sivillerin iç içe geçtiği cinayetten soyguna, işkenceden adam kaçırmaya her yolun mübah olduğu kontra timleri.
‘Vatansever örgütler’
Türkiye’nin NATO’ya girişiyle ülkemizde de kurulan ve bir NATO örgütlenmesi olan kontrgerilla örgütlenmesinde amaç ‘ülkenin düşmana karşı savunulması için vatansever güçlerce’ bir gizli örgütlenme kurmaktı. Cephanelik evlerde yakalananların kendilerine ‘Vatansever Kuvvetler’ ismini koyarken nereden esinlendikleri belli olmakta.
Yalan, asılsız haberler gibi psikolojik harbin temel unsurları, kontrgerilla harbinin ana yöntemlerindendir. Örneğin kontrgerilla talimnamesinde şöyle yazmaktadır: ‘Halkı mukavemetçilerden ayırmak için sanki ayaklanma kuvvetleri tarafından yapılıyormuş gibi, mücadele kuvvetlerince zulme kadar varan haksız muamele örnekleri ile sahte operasyonlara başvurulması tavsiye edilir.’
Yazılanları okuyunca insanın aklına talimnameyi çağrıştıran örnekler gelmekte. Örneğin Güneydoğu’da gerilla kıyafetli kontra timlerinin yaptığı zulümler, ev basmalar, adam kaçırmalar. Örneğin Cumhuriyet gazetesine atılan bombanın çeteyle irtibatı. Örneğin Danıştay baskının ‘Allahüekber’ diye yapılmasına rağmen yine bu çeteyle ilişkisi.
Yine talimnamelerde soygunların yapılacak işlerden olduğu da belirtilmekte. Son süreçte büyük şehirlerde artan kuyumcu soygunlarını hatırlayalım. Kendinden son derece emin bazı silahlı ve maskeli kişiler geldikleri kuyumcunun sokağını kesip, altınları aldıktan sonra ellerini kollarını sallayarak gidiyorlardı. Askeri eğitim aldıkları belli olan bu kişiler her tarafı kameralarla donatılmış İstanbul’da bir türlü yakalanamıyordu. Dahası haklarında bir tek ipucu bile bulunamıyordu. Oysaki adamlar kuyumcuya bir tek kartvizitlerini bırakmıyorlardı. Kuyumcu soygunları neredeyse haftada bir yapılacak kadar sıklaşınca son soygunda bir operasyon düzenlendi ve İstanbul’da soygun yapanlar medyanın şişirdiği helikopterli takiple bolu Tüneli’nde yakalandılar. Bu bir polisiye başarı mıydı? Değildi. İçlerinde özel harpçi eski subayların ve itirafçıların olduğu soyguncular o kadar rahat ve kendilerinden emindiler ki soygundan sonra araba değiştirmeye gerek görmeden İstanbul’dan Ankara’ya doğru hareket etmişlerdi. Altınlar, silahlar, maskeler arabanın bagajında eksiksiz halde bulunuyordu. Bir hesaplaşmanın ya da mesajlaşmanın gereği olarak yakalandılar. Üstelik büyük başarı diye sunulan operasyondan sonra yakalananların özel harpçi eski subaylar ve itirafçılar olduğu ortaya çıkınca haberler de kesildi. Ele geçen silahların sabıkası neydi? Yakalanan itirafçıların suç dosyaları bulunmakta mıydı? Bağlantıları kimlerdi?
Hem gizli silah deposu evlerde hem soyguncularda bol miktarda sim kart da ele geçiriliyordu. Telefonlarla yapılan tüm görüşmeler istenirse açığa çıkarılmasına rağmen bu olaylarda niye bu bağlantıların üzerine gidilmedi? ‘Vatansever Kuvvetler’ hücresinin üyelerinin emekli General Veli Küçük ile irtibatlı oldukları, konuşma yaptıkları söylendi, daha ileri gidilmedi. Susurluk tartışmalarının neredeyse odağındaki Küçük’e o zaman da bir türlü dokunulamamıştı. JİTEM’in kurucusu da olduğu iddia edilen Veli Küçük, Susurluk’taki kazada ölen katliam sanığı Abdullah Çatlı ile yüzün üzerinde telefon konuşması yapmıştı. ‘Sen bu adamla ne konuştun’ denilememişti. Hatta Meclis’te oluşturulan Susurluk Araştırma Komisyonu dinlemek için Veli Küçük’ü çağırmaya kalkınca zamanın Jandarma Genel Komutanı Teoman Koman tarafından ‘haddinizi bilin’ diye azarlanmıştı.
Yakalamalar, çetelerin, kontra timlerinin suç örgütlerinin kökünü kurutmayacağı, kimsenin böyle bir niyetinin olmadığı ortadadır. Çetelerden, kontra timlerinden hesap sormak demokrasi için mücadele etmenin ayrılmaz parçasıdır. Bunu gerçekleştirebilmenin ilk adımı da Bin Umut Adaylarını diğer şeylerin yanı sıra çeteler ve ilişkilerini açığa çıkarmak için Meclis’e yollamak ve onların arkasında durup güç vermek.

Gladio silah depolarıyla deşifre olmuştu

31 Mayıs 1992’de Venedik yakınlarındaki Sagrola kasabasında bir patlama sonrası İtalya’yı sarsacak gelişmeler meydana geldi. Bir ihbar sonrası jandarma bir aracı incelerken patlama oluyor ve üç jandarma ölüyordu. İlerleyen soruşturmada patlayıcıların ordu malı C-4 tipi olduğu anlaşılıyordu. Venedik Savcısı Casson’un yaptığı araştırmalar ilerledikçe neredeyse her ağacın altından gizli silah deposu çıkıyordu. Depolar İtalyan gizli servisi SİSMİ’ye aitti. Kısa süre sonucunda açığa çıkan silah deposu sayısı 127’yi buluyordu. 14 yıl süren araştırmalar sonucunda ortaya çıkan 1956 yılında CIA ile İtalyan Askeri İstihbarat Örgütü’nün anlaşması sonucu kurulan Gladio olduğu anlaşılıyordu.

Esrarengiz Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker

80 öncesi ülkücü militanlara ordu malı silahları ve patlayıcıları temin eden Yüzbaşı Mehmet Ali Çeviker, üstündeki sır perdesi bir türlü aralanamayan bir isim oluyordu. Bir süre tutuklu kalan yüzbaşıyı kaçırmak için ülkücü militanlar olağanüstü çaba harcıyorlardı. Çeviker, Abdulah Çatlı’ya da ordu malı patlayıcılar veriyordu ve bu patlayıcılarla Beyazıt Katliamı gerçekleştiriliyor ve 7 öğrenci öldürülüyordu. Yüzbaşı’nın bildiği birçok silah deposu ise bir türlü açığa çıkmıyordu.

Ecevit’in ağzından ‘Vatansever Gönüllüler’

Bülent Ecevit Başbakan olduktan sonra kontrgerilla hakkında öğrendiklerini şöyle anlatıyordu: ‘Özel Harp Dairesi, Türkiye’nin veya bir kısım topraklarımızın düşman istilasına uğraması durumunda, istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yer altı etkinliğiyle mücadeleye hazırlanmak üzere kurulmuştu. Bazı ‘Vatansever Gönüllüler’ de Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Bazı gizli silah depoları oluşturulmuştu...’
Semih Hiçyılmaz
ÖNCEKİ HABER

Pakistan’da medrese gerilimi

SONRAKİ HABER

EMEK GÜNLÜĞÜ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...