06 Temmuz 2007 00:00

Dönüşen robotların dönüşü

Transformers Yönetmen: Michael Bay, Senaryo: John Rogers, Roberto Orci, Tom DeSanto, Alex Kurtzman Oyuncular Shia LaBeouf, Megan Fox, Josh Duhamel, Tyrese Gibson, Rachael Taylor, Anthony Anderson, Jon Voight, John Turturro Yapım 2007, ABD

Paylaş

1980’lerin kült çizgi filmlerindendi Transformers, öyle çok izlenmiş ve tutulmuştu ki arabaya dönüşen robot oyuncaklar, birçok çocuğun düşlediği oyuncaklar listesinde ilk sıralardaydı. Transformers’ın çizgi filmi Amerikan-Japon ortak yapımıydı ve “teknoloji çağı” -ya da uzay çağı- lafının sıkça edilmeye başlandığı yıllarda teknoloji bayrağını en önde taşıyan iki ülkenin “bakın biz teknolojiyi nerelere getirdik” deyişiydi belki de. Çizgi filminin yayınlanışından neredeyse 15 yıl sonra, Steven Spielberg’in yapımcılığında ve Michael Bay’in yönetiminde film olarak çıkıyor karşımıza.
İyi robotlar-kötü robotlar
Cybertron gezegeninde yaşayan ve başka mekanizmalara kolayca dönüşebilen robotlar, Energon Küpleri adı verilen yakıt stoklarının azalması sonucu farklı enerji kaynağı arayışına girerler. Bu arayışları onları dünya gezegenine getirir. Bu transformer’ların, yani dönüşebilen robotların dünyaya yaklaşımı ise iki türlüdür; başını Optimus Prime adlı robotun çektiği Autobotlar iyi robotlardır ve insanlara zarar vermek istememektedirler, Megatron’un yönettiği Deceptionlar ise dünyayı tümüyle ele geçirmek ve onlara göre son derece genç ve gelişmemiş bir tür olan insanları yok etmek isteyen kötü robotlardır. Bu durum iki robot grubunun savaşmasına sebep olur, insanlığın kaderi de bu savaşla belirlenecektir. Bir tarafta kamyona dönüşmüş Optimus Prime’ın önderliğinde iyi niyetli Autobotlar, diğer tarafta ise kendisini bir silaha dönüştürmüş Megatron’un liderliğindeki tanklı helikopterli Deception ordusu…
Autobotlar, dünyada insanlarla uyumlu bir biçimde yaşamayı seçmişlerdir, oysa Deceptionların tek niyeti bu gelişmemiş türü (insanlar) ortadan kaldırmak ve dünyaya çakılıp kalmış olan Megatron’u özgürleştirmektir. Bu yüzden de asıl hedefleri, Amerika’nın gizli istihbarat raporlarını ele geçirmek, Amerikan ordusunun en gelişmiş teknoloji ile donattığı savunma mekanizmasını dağıtmak ve tabii ki Amerikan teknolojisine bağımlı olan ileşitim ağını ortadan kaldırarak insanlığı, tehlikenin farkına varamadan yok etmek olur. Filmin resmi web sitesindeki “Choose your side to enter” (Giriş için tarafınızı seçin) yazısı ve altındaki Protect (Koru) ve Destroy (Yok et) seçenekleriyle yapılan espri de robotların dünyanın kaderini belirleyen seçimini anlatsa da kaderimizi kimin belirlediği meselesi biraz farklı algılanabilir.
Robotlar Amerika’yı kurtaracak!
Filmin ana eksenini Amerikan ordusu, Pentagon ve ABD’nin ana komuta merkezinin uğradığı saldırılar üzerine kurması, bizi tehlikeden kurtaracak olanların yine cesur, yetenekli ve muhteşem teknoloji bilgisine sahip Amerikalılar olduğunu baştan gösteriyor. Yine de varlığından Savunma Bakanı’nın bile haberdar olmadığı gizli servisin ajanlarının gerçekten abuk sabuk davranışları, iki genç insanın Autobotlarla kurduğu dostluk, Savunma Bakanlığı’nın göreve çağırdığı sinyal analistleri arasındaki cevval bir genç kız filan, acaba Amerikan ordusu değil de azıcık aklı başında Amerikalılar mı çözecek işi diye düşündürmüyor değil. Çünkü saldırı ile panikleyen Pentagon’un aklına Çin, Kuzey Kore ve İran’dan başka bir tehdit gelmiyor. Üstelik bu yüzden ortada saldırıyı bu ülkelerden herhangi birinin yapmış olduğuna dair en ufak bir kanıt yokken, üslerini güçlendirmeleri ya da Amerikan Başkanı’nın bu tehlike anında Hava Kuvvetleri’nin üst düzey çalışanlarından birini odasına çağırıp çikolatalı kek istemesi, ABD’nin savunma anlayışına dair bir eleştiri olarak da görülebilir. Ama filmin bu “eleştirel” tutumu, Jim Carrey esprilerinden öteye geçmediği için pek ciddiye alınır gibi değil. Deceptionların tüm saldırı planlarını internet ve bilgisayarlar aracılığıyla hayata geçirebilmiş olmaları ise bilişim teknolojisi ve terörizm bağlantısını kurdurarak sansürü onaylatan bir hava estiriyor.
Kocaman kocaman robotlar ve Amerikan ordusunun dağı taşı delen silahları, filme büyük gişe kazandıracaktır ama bana kalırsa filmin en sempatik yanı, Deceptionların küçücük şeylere dönüşüp hiç farkettirmeden ana bilgisayar ağına sızıveren casus robotları. Robotların dönüşme sahnelerinin oldukça başarılı olmasına rağmen, robotların bire bir dövüş sahnelerinin insanı yoracak kadar uzun ve aksiyondan hoşlananların bile garipseyeceği, anlaşılmayan bir toz-duman-ateş bulutu içinde kaybolması da biraz tuhaf. Bir zamanlar çizgi filmini okuldan eve koşarak gelecek kadar tutkuyla izleyenler için nostaljik bir çekiciliği olabilir filmin, ama çizgi filmin çocukluğunuzda bıraktığı o naif etkiyi bırakır mı bilemem.
Eylem Yıldızer
ÖNCEKİ HABER

Mısırlı Robert Açıkhava’yı nasıl salladı?

SONRAKİ HABER

Barış, bugün toprağa veriliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...