08 Temmuz 2007 00:00

vaatler ve seçim masallarına kim inanır?

Demokrasilerin kilit araçlarından birisi olarak görülen seçimler dünyanın hemen her yerinde seçime giren parti veya kişilerin vaatleri ile...

Paylaş

Demokrasilerin kilit araçlarından birisi olarak görülen seçimler dünyanın hemen her yerinde seçime giren parti veya kişilerin vaatleri ile gerçekleşir. Bu aslında gayet doğaldır çünkü seçimler geleceğe dairdir ve halkın ileriye dönük kararlar vermesini gerektirir.
Doğal olmayan ise, verilen şişirilmiş veya tümüyle gerçek dışı sözlerdir. Türkiye’nin yakın geçmişinde bu çeşit vaatlerin örnekleri gayet boldur. Ülkenin çok bariz bir şekilde yoksullaştığı bir dönemde önce başbakan daha sonra cumhurbaşkanı olacak Demirel, halka hem bir ev, hem de bir araba vaat etmiştir. Kitlelere verilen bu gibi abartılı veya tümüyle gerçek dışı vaatler o kadar yoğunlaşmaktadır ki, bu vaatleri toptan karşılayabilmek için Demirel “kim ne veriyorsa beş lira fazlasını vereceğim” diyebilmiştir.
Aceleye getirilen 2007 seçimleri öncesinde, ülkenin getirildiği vahim durumu yansıtırcasına seçim tartışmalarında gerçeklerin tartışılması yerine, “Mazot 1 YTL!” gibi gerçekleşmesi beklenmeyen vaatler merkezdedir. Bu durumda akla gelen soru, bu gibi vaatlerin nasıl olup da çok sayıda seçmen tarafından ciddiye alınabildiğidir.

Politikayı anlamak
Seçim öncesi ortaya atılan boş vaatlere kolayca kapılan bireylerin nasıl mantık yürüttüğü dünyanın birçok yerinde incelenmiştir. Bu incelemeler, boş vaatlere kapılanların çoğunluğunu politikayı anlamayan, daha doğrusu anlamak için araçları olmayan bireylerin ve “düze çıkmak” için hayaller kuranların oluşturduğunu göstermektedir. Özellikle çalkantılı ve bunalımlı dönemlerde anlatılan masallara inanılması çok daha kolay olmaktadır. Bu bir ölçüde inanılmak istenen hayali (örn., iyi bir hayat) bir başkasından duymak ve duyduğuna inanmaktır.
Mucizelere inanmak yalnız politikada var olan bir sorun değildir. Artık unutulmaya yüz tutan 12 Eylül skandallarından birisi olan Banker Skandalı, mali hesapları ve ekonominin nasıl işlediğini anlamayan kitlelerin oldukça kısa sürede yüksek faiz elde etmek için bankerlere koşabildiğini göstermiştir. Emek vermeden, ter dökmeden faizle para kazanmak hayali kısa sürede bir kâbusa dönüştüğünde boş vaatlere inanan nice insan hatalarının bedelini birikimleri ile ödemişlerdir.

Mucizeleri kullananlar
Bir partinin programı ne kadar zayıf veya bir adayın yapacakları ne kadar azsa, vaatlerinin o kadar bol ve sınırsız olacağı tahmin edilebilir. Şovenizm, ırkçılık gibi araçları kullanan partiler de aslında içi boş partilerdir. Yapılan araştırmalar, parti programlarını bilen ve oy atacağı partiyi ideolojik açıdan değerlendirerek belirleyen seçmenlerin seçim kampanyalarından ve vaatlerden çok etkilenmediklerini göstermektedir.
Bol ve sınırsız vaatler açısından çok iyi, yani berbat bir örnek Genç Parti’dir. Bu partinin ne güçlü bir programı, ne de örgütü olmasına karşın son seçimlerde büyük kentlerde çok oy toplamış olmasının ana nedeni, Cem Uzan’ın bir başarı hayalini somutlaştırması ve “tek bir oy ile bol getiri” vaat edebilmiş olmasıdır. Yakından incelendiğinde, Cem Uzan tıpkı dünyadaki benzerleri gibi büyük paralar harcayarak bir kampanya yürütmüş ve bilinçsiz seçmenlere hayaller pazarlamıştır. Uzanların mahkemelere ve medyaya yansımış “başarılarına” rağmen oy toplayabilmeleri, Türkiye’de temsili demokrasinin ne kadar zayıfladığının bir göstergesidir.

Ortak aklın zayıflatılması
Vaatlere kanan bireylerin sık sık “safdil”, “şaşkın” vb. olduğu söylense de, ana sorun başka yerde aranmalıdır. Asıl anlaşılması gereken politikanın birden fazla tarafın varlığına, bu taraflar arasındaki çekişme ve tartışmaya dayandığıdır. Demokrasilerde bireyler politikayı tek başlarına incelemezler ve tümüyle bireysel bir çabayla toplumsal ufuklar oluşturmazlar. Eğer toplumda güçlü politik örgütlenmeler varsa, bir yandan emekçilerin geçmişini ve bakış açısını taşıyan partiler, diğer yandan sendikalar ve diğer mesleki örgütlenmeler ortak çıkarlar üzerine ortak akıl üretirler ve bu ortak aklı topluma yayabilirler. Sivil toplum kuruluşları da ortak akıl üretilmesine katkıda bulunurlar. Bu şekilde, sağlam kararlar alması gereken seçmen bireyler, içi boş vaatlerin boş olduğunu anlamak için yalnız kalmazlar.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 ve sonrasında toplumun bütün politik dinamiklerine büyük bir darbe vurulduğu göz önünde tutulduğunda, halkın çıkarlarına ilişkin ortak aklın üretilmesinin zorlaşması hiç de şaşılacak bir durum değildir.
Tam tersine, 12 Eylül ile amaçlanan zaten toplumun örgütlenme, direnme, çözüm ve ortak akıl üretme araçlarının yok edilmesi, bu araçları yeniden oluşturmaya çalışacak bireylere ise korku salınmasıydı. Sonuç olarak, 2000’li yıllara varıldığında Türkiye her türlü hukuk dışı eylemin rahatlıkla görüldüğü zorbalığın ve adaletsizliğin baskın olduğu bir ülke durumuna getirildi.
Ortak aklın üretilmesinin, yayılmasının ve gerçeklerin dile getirilmesinin engellendiği, toplumdaki çok boyutlu çalkantının insanları sürekli savurduğu bu ortamda seçmenleri içi boş vaatlerin daha çok etkilemesi kaçınılmazdır.

Ya medyaya düşen görev?
Demokrasilerde 4. kuvvet olduğu söylenen medya, hem ortak aklın üretilmesinde ve yayılmasında, hem de kolektif belleğin güçlü kalmasında önemli bir rol oynayabilse de, Türkiye’de özellikle 12 Eylül sonrasında medya bu rolü büyük ölçüde bir yana bırakmıştır.
Yaygın medyanın bilgilendirme ve tartışma işlevi yerine yönlendirme ve anlamsız bilgi bombardımanı üretmeye yoğunlaşması, politikacıların vaatlerini daha da pervasızca yapabilmesine olanak sağlamaktadır.
Öte yandan günümüzde seçim kampanyalarına medyadan doğrudan destek almak, bir önceki seçim döneminde Genç Parti’nin medya kuruluşları olması gibi örneklerden de görülebileceği üzere çok kolaylaşmıştır.
Geçen hafta içinde Türkiye’nin en büyük medya gücü olan Doğan Medya’da sendika üyesi gazetecilere baskı yapıldığı haberleri ve Radikal’den çok sayıda çalışanın işten çıkarılması Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın da belirttiği üzere basın özgürlüğünün ve medyanın bilgilendirme işlevinin ne denli zayıfladığını bir kez daha göstermiştir.
Medyanın asli işlevleri açısından zayıflaması, büyük paralar ile yürütülen “büyük vaatler” kampanyalarının 2007 seçimlerinde de etkili olabilmesinin bir nedenidir.
Siz iyisi mi, 2007 seçimlerinde de Evrensel’i okumaktan şaşmayın...

(*)Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Doç Dr Serdar M. Değirmencioğlu*
ÖNCEKİ HABER

zübük demek suç mudur?

SONRAKİ HABER

hepsi birbirine benzedi hangisine vereyim?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...