08 Temmuz 2007 00:00

iş yaşamında cinsler arası eşitsizlik

Kadınlık bilinci geliştikçe, kadınlar haklarını öğrenip sendika içinde ağırlığı olan bir güç yaratacaklardır. Ama onların özgül taleplerine kulak verilmeli, bunlar çeşitli gerekçelerle ikinci plana itilmemelidir.

Paylaş

İşsizlik, kadın ve erkek tüm işgücü için yaşamsal bir sorundur.
Ancak kadınlar açısından daha da önem kazanıyor.
Emek piyasasında kadınların pek şansı yok çünkü.
Yetiştirilme biçimleri yüzünden ancak “evdeki işlerin uzantısı” olan işlerde – eğitim, sağlık, tekstil vb.- çalışma olanağı bulabiliyorlar.
Günümüzde yeni teknolojilerin “erkek işi “ denilen kas gücüne dayalı işleri ortadan kaldırması, ilk bakışta kadınlar için bir avantaj sayılabilir. Ancak bu gelişmenin cinsiyete dayalı işbölümünü bir çırpıda, kendiliğinden dönüştüreceği beklenebilir mi?
Örneğin elektronik sektöründe kadınlar rutin işlerde, erkekler üst yönetim kadrolarında istihdam ediliyor.
Çuvaldızı önce kadınlara batırırsak; kadın iş yaşamında da geleneksel rolü içinde görüyor kendini. Ezilmiş olduğundan uysal, itaatkar, çekingen …baskıyı içselleştirme, düşüncelerini ortaya koyarken duraksama gibi özellikleri ağır basıyor.
İş yaşamında kadın emeğinin tercih edilmesi de kadın ezilmişliğini yansıtıyor. (Düşük ücrete, düşük statülü işlere razı olma vb.)
Araştırmalar, kadınların yasal haklarını bile kullanamadıklarını, aynı işi yapan erkeklerle aynı ücreti alamadıklarını ortaya koyuyor.
Ücret farklılığı ise, kadının erkeğe ekonomik bağımlılığının sürmesine yarıyor. Sözgelimi, kadın boşanmak istese bile, kazancı kendini ve çocuklarını geçindirmeye yetmediğinden boşanamıyor.
İş yaşamındaki cinsiyet ayrımcılığı bugüne kadar kadınların aleyhine kullanıldı.
Neoliberal politikalarla da cinsiyet ayrımcılığından arınmış bir emek piyasasının sağlanması mümkün görünmüyor.
Ancak günümüzde durum karmaşık bir hal alıyor.
İşgücü piyasasında kadın -ve de çocuk- emeğinin giderek ağırlık kazanması, ücretleri düşürürken erkek çalışanın pazarlık gücünü kırıyor, işini yitirme tehlikesini artırıyor.
İşçi ve emekçi gereksinimi, işgücünün ucuz olduğu yerlerden -bölge, kent, ülke- karşılanıyor. Bu nedenle işgücü içindeki yaş, cinsiyet, ulus, etnik köken, din, mezhep vb. ayrımlar önemsizleşiyor. (Yeter ki ucuz olsun!)

Sendikaların rolü
Demek ki, kural tanımayan piyasa ekonomisi, “serbest rekabet düzeni” koşullarında, kimin başına neler geleceği kestirilemiyor.
Sisteme karşı mücadelenin etkili olabilmesi için de emekçi sınıfın tüm üyelerinin birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Ama hemen ekleyelim; bununla kastedilen, cinsler arası eşitsizliğin giderilmesi mücadelesinin ertelenmesi ya da paranteze alınması değil. Bu zaten mümkün de görünmüyor.
Birincisi; artık kadının toplum içindeki statüsü, ülkelerin gelişmişlik düzeyinde ölçüt oluyor. Dolayısıyla başta kadın haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelere imza atan ülkeler olmak üzere, tüm dünyada kadının toplumsal statüsünün güçlendirilmesine çalışılıyor. Bizde de Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ boşuna mı “Kadınların siyasetteki temsil oranı, yüzde 30’lara çıkarılmalı” diye feryat ediyor? (Yüzde 30, asgari temsil oranı.) İkincisi, dünyada ve bizde kadın örgütlenmeleri artıyor, kadın hareketleri güçleniyor.
Ama bizde cinsler arası eşitsizliğin azaltılmasında fazla bir yol kat edildiği söylenemez. Araştırmalar ülkemizin; kadınların eğitimi, iş yaşamına, toplumsal ve siyasal yaşama katılımı vb. konularda pek çok dünya ülkesinin gerisinde kaldığını gösteriyor.
Hem evde hem bir işte çalışma, toplumsal ve kültürel baskılar, kadını kamusal yaşama katılmaktan alıkoyuyor. Bu nedenle kadın kendini geliştirmede zorlanıyor.
Siyasi parti, dernek, meslek örgütü, sendika vb. ilerici kuruluşlarda ise olumlu gelişmeler kaydediliyor: Bugüne kadar kadınları dışlayan yapılar olarak tanımlanan bu kuruluşlar, artık kadın hareketlerinin de zorlamasıyla değişiyorlar, kadınlara seslerini duyurmaları için kapılarını açıyorlar. (Örneğin Petrol-İş aylık kadın dergisi yayınlıyor.)
Kadınların “politik özne” olmalarına en önemli katkı kuşkusuz sendikalardan gelecektir.
Sendikaların birinci görevi üyelerini eğitmek ve bilinçlendirmek değil midir?
Denilebilir ki, araştırmalara göre kadınlar sendikaya girmeye sıcak bakmıyorlar.
Bunun kadınlık bilincinin kazanılmasıyla ilgili olduğu açıktır. Çünkü kadının evi geçindirme zorunluluğu yoktur. İşi geçici bir süreç olarak algılamakta; evlenince ya da koşullar düzelince eve dönüş hayalleri kurmaktadır.
Oysa ekonomik bağımsızlık her iki cinsin de hedefi olmalı, kadın geçimini kendi sağlayabilmelidir.
Kadın ile erkek, işçi ve emekçiler olarak ortak sorunları paylaşıyor ve birlikte deneyim kazanıyorlar.
Sendikal mücadeleye kadınların geniş ölçüde katılımı, ortak mücadeleye güç katmayacak mıdır?

Dayanışma kültürünün yaratılması
Geniş kitlelerin, ekonomik sömürünün artışı karşısında yeterli düzeyde örgütlenemedikleri görülüyor. Örneğin çoğunluğu kadın -ve de gençlerin- oluşturduğu “esnek çalışma” mağdurları… Üstelik yalnızca geleneksel işlerde çalışanlar değil; eğitimli, dil bilen, bilgisayarla çalışan, evi işyeri olarak kullanan kesimler de... Sendikalar bu konuda ne düşünüyorlar?
Esnek çalışma boş zaman bırakıyor. Bu zamanı eğitimle değerlendirmenin yolları aransa...
Öte yandan sendikaya giren kadınların talepleri sendika politikasıyla çelişebilir.
Erkek üyeler kadınların özgül sorunlarına ilgi duymayabilirler.
Değişime her iki cinsin de direnmesi doğal karşılanmalıdır; önemli olan erkek egemenliğinin yeniden üretilmesine fırsat verilmemesidir.
Kadınlık bilinci geliştikçe, kadınlar haklarını öğrenip sendika içinde ağırlığı olan bir güç yaratacaklardır. Ama onların özgül taleplerine kulak verilmeli, bunlar çeşitli gerekçelerle ikinci plana itilmemelidir. Diyelim kadın işe gidiş gelişlerinde çevre tarafından rahatsız ediliyor. Sendika bununla ilgilenmeyecek midir?
Sonuç olarak, emekçi sınıflar için ekonomik ve toplumsal koşulların giderek sertleşmesi, iki cins arasında bir dayanışma kültürü yaratılmasının gerekliliğini ortaya koyuyor.
Tülin Tankut
ÖNCEKİ HABER

evrensel olmak

SONRAKİ HABER

seçmen, medyanın işaret ettiğine yüz vermiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...