08 Temmuz 2007 00:00
Ankarada çevre skandalı
Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsünün, büyük indüksiyon döküm fabrikalarında 2 bin derecede imhası gereken zirai ilaç atıklarını, Beypazarı ve Ayaş gibi ilçelerde toprağa gömdüğü ve kanalizasyon sistemine verdiği iddia edildi.
Ankara Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsünün, büyük indüksiyon döküm fabrikalarında 2 bin derecede imhası gereken zirai ilaç atıklarını, Beypazarı ve Ayaş gibi ilçelerde toprağa gömdüğü ve kanalizasyon sistemine verdiği iddia edildi. Tarımsal mücadelede kullanılan ilaçların numunelerinin ve atıklarının bekletildiği depoların da sağlıksız olduğu, oluşan buhar ve gazların çalışanlar başta olmak üzere insan sağlığını tehdit ettiği saptandı. Söz konusu atıkların canlı-cansız doğaya ve atmosfer ortamına çok büyük zararları olduğu ifade edilirken, enstitünün üzerinde çalıştığı kansorejen etkisi olan ilaçların atıklarıyla ilgili olarak da valilik ve belediyeye bilgi vermediği öne sürüldü.
İl sağlık müdürlüğü müfettişleri raporunda,ise , Enstitünün kullandığı 2 adet depoda 2002den beri yaklaşık 1 ton zararlı tarımsal atık bulunduğu belirtilirken, depodaki muhafaza şartlarının ve havalandırmanın yetersiz olduğu, analiz sırasında oluşan kimyasal atıkların herhangi bir işleme tabi tutulmadan kanalizasyon sistemine verildiği de kaydedildi.
İhbar ortaya çıkardı
Olay, Ziraat Mühendisi Salih Ertürkün 5 Nisan 2007de Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ve Teftiş Kurulu Başkanlığına yazdığı şikayet dilekçesi üzerine yapılan araştırmayla ortaya çıktı.
Şikayet dilekçesinde, atık tarım ilaçlarının hayvanlara, ekolojiye ve biyo ekolojiye verdiği zararlara değinen Ertürk, enstitünün Türkiyedeki zirai ilaçların ruhsatlanmasında, fabrika, imalat ve şikayet kontrollerinde referans konumunda olduğunu ifade etti. Dilekçede, her yıl yüzlerce kiloluk çeşitli türden ilacın enstitü depolarında biriktiğine işaret eden Ertürk, atıkların yeni çıkan Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine aykırı bir biçimde imha edildiğini söyledi.
Dilekçesinde enstitü yönetimini suçlayan Ertürk şunları söyledi:
Enstitü yöneticileri, ilaçları imha yoluna gitmeyip, zararlarını en iyi şekilde kendilerinin bilmesine rağmen gizli bir şekilde her yıl ayrı bir ilçede bir yere (ör. Ayaş ve Beypazarı), kanun ve kuralları hiçe sayarak gömdürterek, aklı sıra yok etmektedir.
Bakanlık topu TAGEMe attı
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil, 5 Nisan 2007 tarihli şikayet üzerine Teftiş Kuruluna durumu bir yazı ile bildirdi. Teftiş Kurulu ise Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne (TAGEM) 19 Nisan 2007de bir yazı yazarak, iş yoğunlukları ve müfettiş azlığını öne sürerek dilekçede dile getirilen hususların araştırılmasını istedi.
Ankara Valiliği İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, 19 Nisanda Teknik Müdür Yardımcısı Dr. Cevdet Zekiyi iddiaları araştırmak için görevlendirdi. Dr. Zeki, ilaç atık deposunun binanın bodrum katında kapalı bir alan olduğunu ve deponun raflarında poşetler içerisindeki atıkların burada 2 yıl bekletildiğinin kendisine beyan edildiğini raporuna yazdı. Dr. Zeki, yetkililerin atıkların bir kısmının inceleme isteyen firmalara gönderildiğini diğer kalan kısmı için de çimento fabrikalarıyla görüşmenin sürdürüldüğünü dile getirdiklerine değindi. (Ankara/ANKA)
Soruşturma savsaklanıyor mu?
Olayı ayrıca inceleyen Ankara İl Sağlık Müdürlüğü, enstitüde 29 Mayıs 2007 tarihinde yapılan incelemeyle ilgili sonuçları 17 Haziran 2007de Tarım ve Köyişleri Bakanlığına sundu. Raporda, enstitünün kullandığı 2 adet depoda 2002den beri yaklaşık 1 ton zararlı tarımsal atık bulunduğu belirtilirken, depodaki muhafaza şartlarının ve havalandırmanın yetersiz olduğu, ilaçlardan kaynaklanan organik buhar ve gazların çalışanların sağlığını olumsuz yönde etkilediği belirtildi. Raporda ayrıca, analiz sırasında oluşan kimyasal atıkların herhangi bir işleme tabi tutulmadan kanalizasyon sistemine verildiği de kaydedildi. Şikayet dilekçesinde, ilçelere zirai ilaç atıklarını götürüp gömen şoför ve işçi isimleri de verilmesine rağmen, onlarla görüşmeyen müfettişlerin sadece ilçelerdeki kamu kurum ve kuruluşlarının görüşlerine başvurmakla yetinmesi ise dikkat çekti ve soruşturmanın savsaklandığı endişesi yarattı.