08 Temmuz 2007 00:00

GÖZLEM

İşçi gazetesi olarak bilinen Evrensel’de yazma önerisi geldiği zaman nasıl bir yazı ile başlamalı sorusunun yanıtını bulmakta güçlük çekmedim. Evrensel denilince, pek çoğumuzun zihninde canlanan ilk kavram olan “emek” kavramının tarihsel anlamından başlamanın en isabetli tercih olacağını düşünüyorum.

Paylaş

İşçi gazetesi olarak bilinen Evrensel’de yazma önerisi geldiği zaman nasıl bir yazı ile başlamalı sorusunun yanıtını bulmakta güçlük çekmedim. Evrensel denilince, pek çoğumuzun zihninde canlanan ilk kavram olan “emek” kavramının tarihsel anlamından başlamanın en isabetli tercih olacağını düşünüyorum.
Tarihsel olarak emeğin, çalışma kavramının kökenine bakıldığında, bugün pek çoğumuzun zihninde oluşanlardan farklı anlamlarla karşılaşırız. Emek, eski Yunanca’da, doğum sancısı, acı çekme ve çabalama anlamındadır. Gerçekten de insanlık tarihinde, sadece kapitalizmde değil feodal dönemde, ondan daha önceki dönemlerde de toplumsal zenginlikleri üreten kölelerin, serflerin, işçilerin çalışmada varoluşları her zaman sancılı ve acı dolu olmuş, tarih boyunca emek demek acı çekmek ile aynı anlama gelmiştir.
Emek kavramının acı ve sıkıntı çekmek açısından asıl anlamını kapitalizm ile birlikte kazandığı görülür. Kapitalizm öncesinde çalışmak zorunludur, angaryadır. İşçiler çoğu zaman zor kullanılarak çalıştırılmış, angarya çalışmanın genel biçimi olmuştur. Öyle ki, kapitalizmin ilk oluşmaya başladığı yıllarda işten kaytaran, yavaş çalışan işçiler cezalandırılmış, hatta işi bırakıp giden çok sayıda işçi dövülerek zindanlara atılmıştır. Bazen öyle cezalar verilmiştir ki işi bırakıp gitmeyi alışkanlık haline getiren çok sayıda işçinin kulakları kesilmiş (geçmişten deneyimli anlamında kullanılan ‘eski kulağı kesik’ ifadesi bu olaydan gelse gerek) bu şekilde işi bırakıp gitmeyi düşünen diğer işçiler korkutulmak, disiplin altına alınmak istenmiştir.
Emek, bir taraftan acı çekmek ile aynı anlama gelirken, diğer taraftan liberalizmin öncüsü Adam Smith ve klasik iktisadın en önemli ismi sayılan David Ricardo tarafından “en yüce değer” olarak görülüp kutsanmıştır. Bu kutsama, aslında sermayenin birikmiş emek olduğu yasasının politik slogan haline getirilmesinden başka bir şey değildir. Emeğin bu şekilde yüceltilmesinin ardında, artı-değer yaratan tek gücün canlı emek, yani işçinin emekgücü olması, sermayenin emeğe duyduğu gereksinim yatar.
Emeğin kölelikten, serflikten, angaryadan kurtulması ve özgürleşmesi olarak tanımlanan kapitalizm, sanayi devrimi ile birlikte, “zorunlu çalışma ortadan kalktı”, “çalışma özgürlüğü var”, “işçiler artık çalışıp çalışmamakta özgür” gibi söylemlerle emeğin kapitalizmle birlikte özgürleştiğini propaganda etmeye başladı. Ancak işçi sınıfının yaşadığı deneyimler, bu ifadelerin sadece basit birer propagandadan ibaret olduğunu defalarca gösterdi. Sanayi devriminin ilk yıllarından günümüze kadar geçen sürede etkisini hissettiren emeğin bu ilk anlamı, yeni sorunlarla birlikte varlığını sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor.
Kapitalizmin ilk yıllarından bu yana görülen uzun çalışma süreleri, erkeklerden daha ucuz olduğu için kadın ve çocuk emeğinin daha fazla kullanılması, yoksulluk, işsizlik gibi gelişmeler, işçilerin çektiği sıkıntıları sürekli artırdı. İşçiler ise acılarını, yaşadıkları sorunları çözebilmek için önce aralarındaki rekabete son verip birleşerek dayanışma içine girdiler, daha sonra sendikalar kurarak maruz kaldıkları sömürüyü sınırlandırma, insanca yaşam mücadelesi verdiler.
Bugün Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında sadece bir işte çalışanlar değil, aynı zamanda çalışma hakkından yoksun olanlar da geçmiş dönemlerdeki işçiler gibi acı çekiyor. Anayasa ve yasalarda her yurttaşın çalışma hakkı varken, milyonlarca genç bu haktan yararlanamıyor. İş Yasası’nda haftalık çalışma süresi en fazla 45 saattir yazarken, sanayi sitelerindeki işçiler günde 14-15 saat çalışarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Yine yasalara göre tüm işçilerin sigortalı çalıştırılması gerekirken, sadece küçük bir bölümü bu hakka sahip. Anayasal haklarını kullanarak örgütlenen işçiler hemen kapı önüne konuluyor, sendikaları patronlar tarafından tanınmıyor.
Çalışma eyleminin ilk ortaya çıktığı günden bugüne emeğe, çalışmaya ilk anlamını veren acı; eskiyi yerle bir edip, yeni bir dünya kurma mücadelesinin yarattığı doğum sancısı ise artarak devam ediyor.
Erkan Aydoğanoğlu
ÖNCEKİ HABER

Esendere’de seçim şenliği

SONRAKİ HABER

Sağlıkçılardan Sanovel’e destek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...