09 Temmuz 2007 00:00
MEDYADA GEÇEN HAFTA
İki hafta sonra seçim sonuçları belli olacak ve hükümetin kimin kuracağını göreceğiz. Ama medyadaki iktidar ondan çok önce kuruldu, iyice de sağlamlaştırıldı
Medyadaki iktidar belli
İki hafta sonra seçim sonuçları belli olacak ve hükümetin kimin kuracağını göreceğiz. Ama medyadaki iktidar ondan çok önce kuruldu, iyice de sağlamlaştırıldı.
Geçen Pazar günü medyadaki son gelişmeleri Basında seçim temizliği başlığıyla bir araya getirip gazetemizin manşetine taşımıştık. O zamandan bugüne de bu müdahaleler yaşanmaya devam etti. Belki önceden AKP medyada salt çoğunluğa sahipti, artık nitelikli çoğunluk elinde, yani her istediklerini yapabilecek konumdalar
Son haftanın bilançosu şöyle:
* Takvimin bütün yönetimi değişti. Takvim, fon tarafından el konan Turgay Ciner gazetelerinden biri. Sabah, grubun görüşlerini yansıtan, en hükümetçi ana gazete rolünü üstlenmişken, bulvar gazeteleri kulvarındaki Takvim kısmen kendi çapında bir muhalefet yapıyordu. İşte bu gazetenin genel yayın yönetmeni dahil 6 tepe yöneticisi birden, ani bir kararla işten çıkarıldı. Son zamanlarda yaşanan en büyük darbeydi bu.
* Show TVden 30 kişi çıkarıldı. Yaz başında başlayan tenkisatların sonuncusu bu oldu. Patron bir açıklama bile yapmadı, yapmaya gerek duymadı. Çünkü bu kurumda da Neden yaptın diyecek bir gazeteci örgütü yoktu, hâlâ yok. Kalanlar için de elbette işten çıkmamak öncelik haline geldi.
* Fox TVde daha ilginç bir işten çıkarma yaşandı. Başbakanın danışmanı Egemen Bağış, Muazzez Ersoy ile İzzet Yıldızhanın sunduğu eğlence programına katılmıştı. Programla ilgili bir tartışma çıktığı belli ki, bir süre sonra kanalın programdan sorumlu genel müdür yardımcısı Canan Obay, işten ayrıldı. İnternet sitelerine yansıyan haberlere göre Obay, Bağışa programda siyaset konuşmamaya söz verdiği halde program yaptığı için eleştiride bulunmuş, kanal da onu Bağıştan özür dilemeye zorlamış. Özür dilemeyen Obay, işten ayrılmış. Bağış, olayla ilgisi olmadığını savunuyor elbette. Ama bu olay da hükümetin medyaya tırpanlarına eklendi bile şimdiden.
Ondan önceki taze gelişmeleri de hatırlayacak olursak:
* Sabahta sendikalaşma mücadelesi veren çalışanlar işten atıldı. Yine de sendika Sabah ve Atvde çoğunluğu ele geçirdi, yetki için başvuruyu yaptı.
* Yine TMSFnin el koyduğu basın kurumlarından Sabahta müdahalelere dayanamayan başyazar Mehmet Barlas ile genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı ayrıldı. Son olarak da gazetenin muhalif sesi Umur Talu yazılarına ara verdi.
* Fanatik, Posta, Milliyet gazetelerinden onlarca kişi atıldı. En büyük darbeyi 41 kişinin çıkarıldığı Radikal aldı.
Sonuç; hükümet için tam bir dikensiz gül bahçesi.
Son sözü, Radikal çalışanlarına bırakalım:
Atılanlar arasındaki daha yaşlı kuşaklar, genç kuşaklara bugünlerde bolca aynı nasihati veriyor: Medya çok kirlendi çocuklar, daha da kirlenecek. Artık bu ülkede gerçek anlamda gazetecik yapma olanağı gittikçe azalıyor. Yolun başındayken bırakın bu işi.
Yıllarca gazetecilik yapmış olan ağabeylerinin, ablalarının söylediklerini ciddiye almıyor değil gençler de, hepsinin kafası bu ara epey karışık...
Bu arada herkes gelecek konusunda endişeli, ama en azından ilk günlerdeki şokun üzerine biraz daha öfke ve bilinç binmiş durumda, her ne kadar bu henüz isyana dönüşmüş olmasa da.
Herkes işten atılma için öne sürülen ekonomik gerekçenin inandırıcı olmadığının, işin içinde başka bir iş olduğunun farkında...
İfade edilmese de bu süreçte yavaş yavaş farkına varılan başka gerçeklikler var, dile getirmese de herkesin mutabık olduğu bazı gerçeklikler: Örgütsüzsek hiçbir gücümüz yok, okumuş etmiş olsak da sonuçta biz de işçiyiz, ego şişmesine yol açan adımızın soyadımızın görünür olması bizi kandırmasın.
Tepedekiler için bu, bazen işten atarken üzerine çarpı atmak için önemli olabiliyor, ama sadece bunun için... (bianet.org)
Biraz dikkat!
Ufak tefek hatalar, gazeteciliğin cilvesi kabul edilir. Ama bu hafta o kadar üst üste, trajik hatalara tanık olduk ki...
İlk tartışmayı Can Dündarın yazısı başlattı. Floransada Fazıl Say konserini izleyen Dündar, Bocaccionun tablolarıdan söz ediyordu yazısında. Biraz Rönesans tarihi bilen herkes Bocaccionun ünlü bir İtalyan yazar olduğunu bilir oysa. Decameron adıyla topladığı öyküleri hâlâ dilden dile çevrilir, okunur. Kolay kolay yapılacak bir hata değil kısacası. Ama en azından Dündar özür dileyip hatasını düzeltti ertesi günkü yazısında, Boccaccionun minyatürlerle resimlenmiş eserleri, yerine tabloları yazmışım dedi.
Ancak Hürriyetin birinci sayfasındaki hataları düzelten, umursayan da yok. Çarşamba günü, Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdilin cezaevine girişini haber verirken, Saray Cezaevinde daha önce Başbakan Tayyip Erdoğanın da kaldığını iddia etti gazete. Hatta, manşetin üstünde, haberin başlığına yansıttı iddiasını: Ve Erdil Erdoğanın cezaevinde. Oysa Başbakan Erdoğan 1999da Pınarhisar Cezaevinde 4 ay yatmıştı. Bu iki cezaevi aynı ilin sınırları içinde bile değil. Üstelik üzerinden 8 yıl geçti geçmedi. Birinci sayfada yapılacak hata değil ama özür dilemek, düzeltmek nerdee?
Cumartesi günü aynı gazetenin yine birinci sayfası, yine yapılması zor bir hataya imza attı. Barış Akarsunun cenazesi haberinde Barış Mançonun Islak Islak parçası eşliğinde toprağa verildi diye yazdı. Madem onu da düzelten yok, biz düzeltelim: Parça Cem Karacaya aittir.
Mümkünse herkes işini düzgün yapsın da, burada bir düzeltme listesi yayınlamak zorunda kalmayalım.
Tiraj için bu da yapılır mı?
Barış Akarsunun beklenmedik ölümü, onu tanıyan tanımayan birçok insanı etkileyen bir olay oldu. Haliyle medyada da geniş yer buldu. Buraya kadar anlaşılabilir bir durum. Ancak ölümünden sonra medyanın imza attığı fotoğraf rezaleti hakikaten es geçilecek gibi değil.
Öğrendiğimiz kadarıyla, Barış Akarsunun yattığı hastaneye, yoğun bakım odasına giren birileri genç şarkıcının fotoğrafını çekmiş. Doğan grubu gazeteleri de yayınlamış, hatta Hürriyet Son fotoğrafı diye sürmanşete taşımıştı. Fotoğrafta Barış komada, vücuduna bağlanan kablolar, serumlarla birlikte yatıyor yatakta. Fotoğrafların üzerinde de kocaman DHA yazıyordu, yani Doğan Haber Ajansı. Kısacası, büyük bir gazetecilik başarısı gibi sunuluyordu. Oysa hiç hoş olmayan, yasakları da umursamayan bir yayın karşımızdaki.
Bir de fotoğrafın nasıl ele geçirildiğine dair açıklamayı görünce, iyice komik duruma düştüklerini fark ediyorsunuz: Barış Akarsunun ölüm haberinin açıklanmasından kısa bir süre önce, hastane bahçesindeki basın araçlarına esrarengiz bir zarf bırakıldı. (Milliyet gazetesi internet sitesi).
Fotoğraflar mahkemelik olduğu için fazla ayrıntıya girmeye gerek yok. Ama bu derece duygusal ve hassas bir konudan, biraz tiraj için yararlanmaya kalkmak gerçekten mide bulandırıcı.