10 Temmuz 2007 00:00

ARA SIRA

Her yerde Kürt olmak zor. Yıl 2007 aylardan Temmuz, yer Türkiye; ama burası da Eskişehir, Ankara’nın bile batısında. Burada da zor mu Kürt olmak?

Paylaş

Her yerde Kürt olmak zor.
Yıl 2007 aylardan Temmuz, yer Türkiye; ama burası da Eskişehir, Ankara’nın bile batısında. Burada da zor mu Kürt olmak?
Aramızda topladığımız benzin paralarıyla arkadaşların arabalarını süslüyoruz üç partinin bayraklarıyla ve karar veriyoruz gidilecek köye. Öncelikle Kürt köylerini seçiyoruz hem yoksullar hem de Kürtler diye. İyice meraklanıyorum, Kürt olmak zor da, Eskişehirli Kürtler nasıl diye. Basıyoruz gaza.
Batarken güneş, çoktandır unuttuğum tezek kokularını duyunca ve teypten çalan Kürtçe seçim şarkısına koşarak eşlik eden, elleri zafer işaretli çocukları görünce anlıyoruz köye geldiğimizi.
Severek, sevinerek bakıyorlar yüzlerimize, buyur ediyorlar; kimi evlerine, kimi kahvehanelerine ya da köy odalarına.
“Kalabalığız” deyip kahvehanelere oturuyoruz. Tanışmıyor değilmişiz meğerse, tanıyorlar bizleri. Hatır soruluyor, karşılıklı başsağlığı dileniyor yeni kaybettiğimiz Orhan Doğan için. Kara kara çaydanlıklardan geliyor yeni demlenmiş kaçak çayımız.
“Mazot 1 milyon olacakmış, bedava olacakmış bana ne” diyor Kireçli köyünden Sait, “Benim traktörüm yok ki, olan düşünsün” diye ekleyip kahkahalarla gülüyor…Sevinç köyünden Metin abi, köyünden hiç kimsenin emekli olmadığını anlatıyor. Çünkü diyor; “Ağrı’da hangi köylünün SSK’sı var; hangi mezrada, hangi çoban sigortalı olmuş, bizden, Kürtlerden emekli olmaz” sonra ekliyor gözlerimizin içine muzipçe bakıp: “Türkler hepimizden vergi topluyor, hepimizden asker yapıyor ama doğuya bir kuruş emekli parası ödemiyor.”
İsmetpaşa köyünden Mehmet ise daha geçen gün bir başka köyde, kahvede Kürtçe konuştuğu için kovulduğunu aktarırken; Yeniköy’de Salih’in 1993’te geldiklerinde önce köyün yerlilerinin Kürt ölülerini kendi mezarlıklarına gömmek istemediklerini söylemesi aklıma geliyor. Hemen hemen gittiğimiz tüm köylüler Baykal’la Bahçeli’nin ip oyunlarının ne denli tehlikeli bir oyun olduğunda hemfikirler. R.T. Erdoğan’ın ise Diyarbakır’daki bombalama olayının ardından “çocuk, kadın demeden gereken yapılacaktır” dediğini unutmuş değiller…
Aslında söylemiyorlar, dinliyorlar DTP İl Başkanı Hazma Abay, SDP İl Başkanı Serkan Tohumcu, EMEP İl Başkanı A. İhsan Gezer. Onlar ve onlarla birlikte köylere giden bizler de söylemiyor dinliyoruz Eskişehir’in yeni Kürt köylerini.
Kendimizi duyuyoruz.
İnanılmayacak kadar hoş bir duygu insanın kendisini başkasının sesinden duyması…
Heyecanla anlatıyorlar, heyecanlarını umutla izliyoruz…
Gençler seçim afişlerimizi asıyorlar kahvelerin duvarlarına, masalara seçim bildirgelerimizi koyuyorlar, köylülere seçim bildirilerini dağıtıyorlar ama seçim konuşmaları yok ortalarda.
Sohbet ediliyor kıyasıya.
Herkes aslında kendini duyuyor karşısındakinden.
Bilinmeyen bir şey yok, durum ortada işte. Kime neyi anlatacaksın ki; tarladaki, ahırdaki, inşaattaki sıvacı, organizedeki çırak ya da zengin sayılan kamyon şoförü biliyor zaten her şeyi.
DTP’li Hamza başkan, Ahmet Türk’ün Mardin, Akın Birdal’ın Diyarbakır, Abdullah Levent Tüzel’in İzmir milletvekili olmaması, onların tüm Türkiye’nin milletvekili olabilmeleri için ısrarla oylarını Emek Partisi’ne vermeleri gerektiğini anlatıyor sadece.
Emek Partisi İl Başkanı A. İhsan abi, milletvekili adayı Hür Keskin’i anlatıyor kısaca. Hür Keskin bir işçi önderi, Paşabahçe direnişinden tanıyor çoğu. Şimdi inşaatlarda çalıştığını öğrenince, Hür’ün Ankara’ya gidemeyeceğini bilmelerine rağmen yüzleri gülüyor, kardeşlerinden biri aday işte, olabiliyor işte…
Tüm köyler bu yeni haberi dinliyor sadece, yoksa herkes her şeyi görüyor, biliyor...
Her gittiğimiz köyde etrafımızı saran onlarca çocuk… Her biri Kürtçe bağırıyor bize, saçlarını okşadıkça sevinçleri artıyor. Hangi takımı tutuyorsunuz diye sorunca hep bir ağızdan bağırıyorlar “Es, es” diye. Eskişehirsporu tutuyorlar.
Kürtçe bilmediğimi anlayınca alay ediyorlar benimle, onlar daha okula gitmeden önce öğrenmişler ya Kürtçeyi.
Anlıyorum onları, buldular ya benim gibi cahili ti geçiyorlar işte…
Büyüdüklerinde ne olmak istediklerini soruyorum, herkesin sorduğu gibi. Çoğu futbolcu olmak istiyor, daha sonraki sırayı ise öğretmen alıyor. Doktor olmak isteyeni nedense çok az. Ama hiç istemedikleri meslekler de var bana umut veren; polis, asker gibi…
Bağımsız adayları soruyorlar bize, neden bağımsız girmek zorunda kaldıklarını, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birbirlerini yiyenlerin nasıl bir gecede birleşik oy pusulası için birleştiklerini ve cumhurbaşkanının yemeden içmeden onayladığını biliyorlar aslında, ama yine de soruyorlar işte.
Çünkü gelenlerden vaaz dinlemiyorlar, sohbet ediyorlar. Dostları gelmiş, haber getirmişler, dinliyorlar, sohbet ediyorlar.
“Sabah işe gideceksiniz, biz de sabah altı buçukta işçi servislerine bildiri dağıtacağız” deyip kalkıyoruz sert ama rahat sandalyelerimizden.
Bu saçma sapan seçimin en doğru şeyi ‘adı’ galiba diyorum,
SEÇİM…
Bizimkiler her şeyi, herkes kadar biliyorlar, seçim işte.
Seçecekler, belki de burada, milletvekillerini değil ama; seçecekler işte, galiba geleceklerini…
*Yeni Sinemacılardan
Önder Çakar*
ÖNCEKİ HABER

27 bin öğrenci sıfır çekti

SONRAKİ HABER

İstanbul 1. Bölge seçimleri tartışıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa