13 Temmuz 2007 00:00
ÖZGÜRCE
Kamu emekçi sendikalarının üye sayılarının Çalışma Bakanlığı tarafından resmi olarak açıklandığı 2002 yılından bu yana sendika üyesi olan kamu emekçilerinin sayısı, 650 bin 770den 855 bin 463e çıkmış; yani, yüzde 31.5 artmış.
Kamu emekçi sendikalarının üye sayılarının Çalışma Bakanlığı tarafından resmi olarak açıklandığı 2002 yılından bu yana sendika üyesi olan kamu emekçilerinin sayısı, 650 bin 770den 855 bin 463e çıkmış; yani, yüzde 31.5 artmış. Kuşkusuz beş yıl gibi çok uzun olmayan bir sürede kamu emekçilerinin önemli ölçüde örgütlenmiş olması ilk bakışta oldukça olumlu bir gelişmedir. Ancak, bu alandaki kimi örgütlerin, emekçilerin hakları için mücadele etmekten ziyade devletin ve iktidar partilerinin güdümünde kurulup faaliyet yürüttüğünü de göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapmak gerekir. Bu bağlamda, 2002den bugüne üye sayılarının gelişimine konfederasyonlar itibariyle baktığımızda, tablonun pek de parlak olmadığı görülmektedir.
2002 yılında KESKin ve kamu emekçi mücadelesinin engellenmesi amacıyla kurdurulan ve milliyetçi motifleri ağırlıkta olan T. Kamu-Sen, MHPnin iktidarda olmasının da katkısıyla toplam sendikalılar içerisinde yüzde 50.6lık paya sahiptir. Buna karşılık, kamu emekçi mücadelesini 1980li yıllardan itibaren fiilen yürüten sendikaların oluşturduğu KESKin 2002 yılındaki üye oranı yüzde 40.3tür. Daha çok İslami bir söylem üzerinden hareket eden Memur-Senin 2002deki üye oranı ise sadece yüzde 6.4tür.
2007 yılına geldiğimizde tabloda son derece çarpıcı değişiklikler ortaya çıkmaktadır. Bunların başında da Memur-Senin üye sayısındaki gelişme gelmektedir. 2002den 2007ye Memur-Senin üye sayısı, 41 bin 871den 249 bin 725e çıkmıştır. Yani, geçen beş yıl içinde Memur-Senin üye sayısı, yüzde 496.4 artmıştır. Böylece Memur-Sen, toplam sendika üyeleri arasındaki oranını yüzde 29.2ye çıkartarak ikinci en çok üyeye sahip konfederasyon olmuştur.
Aynı dönemde T. Kamu-Senin üye sayısında yüzde 6.6 gibi düşük de olsa bir artış ortaya çıkmıştır. T. Kamu-Senin toplam içindeki payı yüzde 50.6dan yüzde 41e düşmüşse de hâlâ en fazla üyeye sahip konfederasyon konumunu korumaktadır.
KESKe geldiğimizde, aradan geçen bu beş yılda üye sayısı bakımından son derece hazin bir durumda olduğu görülmektedir. 2002 yılında 262 bin 348 üye ile toplam sendikalılar içinde yüzde 40.3lük bir paya sahip olan KESKin üye sayısı, 2007ye gelindiğinde 231 bin 987 kişiye düşmüştür. Diğer bir ifade ile KESK, üyelerinin yüzde 11.6sını kaybetmiş ve toplam içindeki payı yüzde 27.1e düşmüştür. Böylece KESK, üye yoğunluğu bakımından Memur-Senin de ardında üçüncülüğe gerilemiştir.
Memur-Senin üye sayısındaki olağanüstü artışın en temel nedeni kuşkusuz, 2002den bu yana tek başına iktidarda bulunan AKPye olan yakınlığıdır. Bu durum, hem Memur-Senin nasıl bir sendika olduğunu ortaya koymakta, hem de AKPnin kamu işyerlerindeki kadrolaşma ve baskılar biçiminde yürüyen etkinliğini açığa çıkartmaktadır. T. Kamu-Senin durumuna bakıldığında, hükümetten yeterli desteği alamamanın da etkisiyle üye sayısını artırma bakımından yavaşladığı ama mevcut koşullarını da koruduğu görülmektedir.
KESKe gelince; geçen bu beş yıllık süreçten en olumsuz etkilenen örgüt KESK olmuştur. KESK, bu dönemde 204 bin 693 yeni üyeden hiçbir pay alamadığı gibi mevcut üye sayısının da 30 binden fazlasını kaybetmiştir. Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki üye sayısı, sendikaların başarısını ölçmek için yeterli bir ölçüt değildir. Bu bakımdan tek başına üye sayıları üzerinden sendikaları değerlendirmek doğru olmaz. Yani Memur-Senin üye sayısını her yıl ortalama iki katına çıkartması, nasıl bu sendikanın başarılı, etkin bir sendika olduğunu göstermiyorsa; KESKin üye sayısındaki gerileme de KESKin başarısız olduğunu göstermez.
Ancak yine de KESKin sadece üye sayısı bakımından değil, mücadelesinin etkinliği bakımından da önemli bir gerileme içinde olduğu ve üye sayısındaki gerilemenin de bununla ilişkili olduğu, sanırım birçok KESK üyesi arkadaşım tarafından paylaşılacaktır. O halde başta, sendika üyesini kelle sayısına indirgeyen yetki yarışının içinde yer almaktan başlayarak, ideolojik tutarlılığa kadar her konunun tartışılması gerekir. Ancak bu tartışmaların şimdiye kadar yapıldığı gibi yasal savma kabilinden olması hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Sözün özü: KESK, emek mücadelesi içerisindeki yerini korumak istiyorsa, daha da geç olmadan bu gerilemeye bir son vermelidir. Bunun yolu da başta yöneticiler olmak üzere tüm KESK üyelerinin, bu gerilemenin nedenlerini anlamak için kendileriyle ve geçen beş yılda yaptıkları ya da yapmadıklarıyla yüzleşmesidir. Aksi halde bir sonraki beş yılda ortada ne KESK kalacak, ne de gerçek anlamda bir kamu emekçi hareketinden söz edilebilecektir(!)
Özgür Müftüoğlu