15 Temmuz 2007 00:00

GÖZLEM

Seçim dönemleri, geniş emekçi kitlelerinin, diğer zamanlarla karşılaştırıldığında, siyaset ile daha fazla ilgilendiği, sorunlarını daha yoğun tartıştığı dönemler olarak dikkat çeker. Bu dönemlerde özellikle emek örgütlerinin tutumu, hem üyeleri açısından hem de genel kamuoyu açısından önem taşır.

Paylaş

Seçim dönemleri, geniş emekçi kitlelerinin, diğer zamanlarla karşılaştırıldığında, siyaset ile daha fazla ilgilendiği, sorunlarını daha yoğun tartıştığı dönemler olarak dikkat çeker. Bu dönemlerde özellikle emek örgütlerinin tutumu, hem üyeleri açısından hem de genel kamuoyu açısından önem taşır.
Ücretlerin düşüklüğü, sigortasız çalışma, uzun çalışma süreleri vb. gibi çalışma hayatının pek çok sorunu, geçmiş seçim dönemlerinde olduğu gibi, bu seçim döneminde de hemen hiç gündeme getirilmedi. Çalışma hayatına ve sendikal haklara ilişkin vaatlerde, başlı başına bir sorun olan yüzde 10 seçim barajını geçmesi muhtemel hiçbir parti, birkaç küçük fark dışında, bugüne kadar farklı bir şey söylemedi. Emekçilere yönelik vaatler çoğu partinin bildirgesinde yer bile bulamazken, yer verenler de genel geçer ifadeler kullanmayı tercih ettiler.
Türkiye’de ücretli emekçilerin istihdam içindeki oranı özellikle son yıllarda hızla artarak yüzde 60’a yaklaştı. Toplam istihdamın yüzde 60’ını (yaklaşık 13 milyon kişi) belli bir ücret karşılığında bir patrona bağlı olarak çalışanlar oluşturuyor. 13 milyon ücretliyi, aileleri ile birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çıkan potansiyel, bırakalım tek başına iktidarı, bir ülkedeki ekonomik-siyasal sistemi kökten değiştirebilecek kadar büyük bir güce tekabül ediyor.
Ücretli emekçiler, sayısal olarak ülkedeki en geniş kesimi oluşturmasına karşın, kendi içlerinde bilinen nedenlerden dolayı bölündükleri için sayısal büyüklükleri, siyasal bir güce dönüştürülemiyor. Üretirken, sermayeyi artırırken emekleri sömürülen, ezilen, azarlanan, işsizlik korkusuyla tehdit edilen milyonlarca emekçi, sermaye adına siyaset yapan partilerin peşinde dini inanç, etnik farklılıklar ve egemen siyasi görüşler doğrultusunda bölünüyor. Hatta bu kesimler, özellikle seçim dönemlerinde, kendilerini her yönden ezen bozuk düzene taze kan taşıyan damarlar haline gelebiliyorlar.
Medya tekellerinin, sözde araştırma şirketlerinin yönlendirmesi ile tercihlerin belirlenmeye ve çalışıldığı bir dönemde, toplumun örgütlü kesimlerinin, sendikaların tutumu ayrı bir önem taşıyor. Özellikle özelleştirme tehdidi ile karşı karşıya kalan PETKİM, TEKEL gibi işletmelerde işçiler “Özelleştirmeci partilere oy yok” gibi olumlu çıkışlar yaparak, sendikalarını tavır almaları için uyarıyorlar. İşçilerin en azından hangi partilere oy vermeyeceklerini açıklamaya başlamaları gelecek için umut verici bir durum olarak değerlendirilebilir.
İşçiler sendikalarından kendi çıkarlarına uygun tavır beklerken, konfederasyonların benimsediği “geleneksel” tutum bu seçim döneminde de sürdü. Türk-İş, kurulduğundan beri yaptığı gibi, yuvarlak ve kaçamak söylemlerle başta iktidar partisi olmak üzere mevcut sistem partilerine dolaylı olarak destek verdi. Kırkıncı yılında 15-16 Haziranları yeniden yaratmak iddiasında olan DİSK, kendi siyasi tarihinin bile en geri noktasına savrulmuş olan CHP’yi destekleme kararı aldı. Sırtını iktidara yaslayarak “büyüyen” Hak-İş, hükümet ile kurduğu iyi ilişkiler nedeniyle görüş bile belirtmedi.
Sendikal hareket içinde yıllardır varolan ve birikerek bugüne gelen bu tür tutumlar elbette bugünden yarına hemen değişecek kadar basit bir sorun olarak değerlendirilemez. Ancak sendikalar artık kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini görmeleri için yeterince deneyim kazanmışlardır. Onca özelleştirme uygulamasına, sigortasız çalıştırmaya, sendikal örgütlenmeye yönelik baskılara ve daha birçok soruna rağmen, sendikaların neden emeğin çıkarları doğrultusunda bir tutum alınamadığını öncelikle o sendikaların üyelerinin sorgulamaya başlamasını ve bu durumun genişleme eğilimi göstermesi önemlidir.
Sendikal hareketin tarihi, sermayenin çıkarlarını savunan sağ ve “sol” partilerden bağımsız bir tavır almayan emek örgütlerinin, zamanla birer tabela örgütü haline geldiğinin örnekleri ile dolu. İşçi ve emekçi kitlelerin durumu ile sendikaların tutumu arasındaki çelişkiyi çözmek için PETKİM işçilerinin tutumu gibi örnekler artmadıkça, sendikaların gerçek kimliklerini kazanmaları zor görünüyor.
Erkan Aydoğanoğlu
ÖNCEKİ HABER

Van’da Bin Umut heyecanı!

SONRAKİ HABER

Yol parası vermemek için oy kullanmayacaklar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...