15 Temmuz 2007 00:00

MERCEK

AKP ve hükümeti, “iktidarları döneminde ekonominin görülmemiş boyutta ve sürekli olarak büyüdüğü” propagandası üzerinden oy desteğini artırmaya çalışıyor.

Paylaş

AKP ve hükümeti, “iktidarları döneminde ekonominin görülmemiş boyutta ve sürekli olarak büyüdüğü” propagandası üzerinden oy desteğini artırmaya çalışıyor. Bu propagandanın inandırıcı olması için son 4.5-5 yıldaki iktisadi durumu “2001 krizi” ile kıyaslayan AKP propagandacıları, bu mali-ekonomik ‘kriz’den çıkışı da kendi politikalarıyla ilişkilendirecek kadar da sözüm ona uyanıklar!
Kapitalist krizlerle Türkiye gibi ülkelerdeki gelişmesi, etkileri ve eğer işçi ve emekçilerin devrimci mücadelesiyle durum değiştirilmemişse, krizlerin “ömrü billahi” devam edip-edemeyeceği sorunu bu makalenin konusu değil. AKP propagandasındaki yalanın büyüklüğünü ise, sermaye gazetelerinde yazan bazı burjuva iktisatçıları dahi artık ortaya koymazlık edemiyorlar. Hürriyet yazarı Ş. Kızılot ile Miliyet’te yazan G. Uras’ın birçok kez özetledikleri ve resmi iktisadi kurumun açıklamalarına dayandırdıkları veriler, AKP’nin hükümet olduğu süre içinde ekonominin nasıl ve kimlerin çıkarları yönünde büyüdüğünü ortaya koyması açısından oldukça çarpıcıdır.
Bu verilere göre, örneğin; AKP Hükümeti’nin işbaşına geldiği 2002’de toplam borç 221 milyar dolar iken, 2006 sonu itibariyle 408 milyar dolara yükselmiştir. AKP Hükümeti döneminde iç borçlarda yüzde 114, dış borçta yüzde 64 oranında artış gerçekleşmiş; kişi başına borç 3 bin 187 dolardan 5 bin 458 dolara yükselmiş, hiçbir sorumluluğu ve “mükellefiyeti” olmaksızın her emekçi ve yeni doğanları da dahil her çocuk yüzde 71 oranında artmış bir borca mahkum duruma getirilmiştir. Ülkeye gelen toplam döviz ile çıkan toplam döviz arasındaki açık, bu hükümet döneminde 1.5 milyar dolardan 31.5 milyar dolara (yüzde iki bin artarak) yükselmiştir. Bu orandaki cari açık, düşük kur yüksek faiz politikasıyla ve IMF tarafından izlenmesinde ısrar istenen ekonomi politikayla birlikte yeni bir kriz için de “ciddi potansiyel” sayılmaktadır. Dış ticaret açığı 2002 Aralık ayında 15 milyar dolar iken 2006 Aralık ayı itibariyle 53 milyar dolara (yüzde 241 artış) çıkmıştır.
AKP Hükümeti döneminde işçinin, emekçinin, küçük üreticinin, esnafın, alt orta kesimlerin bankalara ve tefecilik de yapan para sahiplerine borçları artmıştır. Ailelerin bankalara olan borçlar 2002 sonu itibariyle 4.3 milyar YTL iken, bugün 24.4 milyar YTL (yüzde 467 artış) düzeyine çıkmıştır. Aynı şekilde tüketici kredileri 2.3 milyar YTL’den 45.5 milyar YTL’ye (yüzde 1878 artış) ; kredi kartı borçları 4.3 milyar YTL’den 21.2 milyar YTL’ye (yüzde 393 artış) yükselmiştir. Bu hükümet tarafından ‘spekülatif sermaye’ işlemleri üzerinden gerçekleştirilen rant gelirleri katlanmış; Hazine bonosu ve borsa işlemleriyle elde edilen gelirler vergi dışı hale getirilmiş; limanlar, hava meydanları, başlıca enerji ve haberleşme-iletişim işletmeleri uluslararası ve işbirlikçi sermaye kurumlarının mülkiyetine geçirilmiştir. AKP Hükümeti’nin tekelci sermaye çıkarları yönündeki politikaları sonucu dolar milyonerleri ve milyarderleri yüzde 259 oranında kâr elde etmişlerdir.
Ekonomi, kapitalistlerin çıkarları gereği ve kâr, verimlilik, kapasite kullanımı açısından büyümüş; bunun karşılığı olarak işçi ve emekçiler üzerindeki sömürü daha da ağırlaşmış; son yıllarda ortalama olarak gerçekleşen yüzde 6-7 civarındaki (bazı yıllarda bu oran yüzde 9 oldu) büyüme ücret, maaş, tarım ürünü taban fiyatı vb. işçi-emekçi gelirlerinin düşük tutulması pahasına sağlanmıştır. Düşük kur, yüksek reel faiz politikasıyla büyük sermaye sahiplerinin (yerli/yabancı) rant getirilerini artırma olanakları genişletilirken (dolar sahipleri yüzde 39 civarında kâr sağladılar), aynı nedenle “milli gelir”de “yüksek oranlı büyüme” iddialarıyla ortaya çıkılmıştır. Ancak, aynı hükümet döneminde ve kapitalist iktisadi politikalar sonucu işsizlik artmaya devam etmiş, açlık sınırı altında ve yoksulluk koşullarında yaşayanların oranı düşmemiş, aksine yükselmeye devam etmiştir. IMF-TÜSİAD programları gereği emekçilerin çalışma ve yaşama koşulları giderek kötüleşirken, toplumsal çözülme ve çürümenin sosyal-psikolojik ve politik çöküntüye sürüklediği kesimler, özellikle de geleceklerine dair güvensizlik ve umutsuzluğa sürüklenmiş geniş gençlik kitleleriyle küçük ve alt orta burjuva kesimler içindeki bu çöküntüden de yararlanılarak ve din ve “milliyetçilik” istismarıyla da birlikte bu kesimlerin militarist-şoven politikalara yedeklenmeleri için koşullar olgun hale getirilmiştir. Eğitim ve sağlık özelleştirilmiş; temel sosyal haklar yok edilmiştir. AKP’nin ve hükümetinin övündüğü ekonomik başarı ve sosyal tablo kısaca ve ‘öz olarak’ budur!
Bu “tablo”nun işçi sınıfı ve halk kitleleri açısından “kalkınma, refah, mutluluk ve ilerleme” anlamına gelmediği; aksine daha çok sömürü, daha büyük baskılanma, örgütlülüğün zayıflatılması ve dağıtılması; birbirleriyle daha kesin biçimde rekabete sürüklenme demek olduğu açıktır. Seçimlere partisiyle katılan bilinçli işçi ve ileri emekçinin bu durumun bilgisiyle kendi sınıfının tutum almasını sağlamak için daha çok çaba göstermesi, daha kalıcı hakların elde edilmesi ve anti kapitalist mücadelenin ilerletilmesi “bir yana”(!), en yakın ve acil taleplerin elde edilmesi yönündeki bir emekçi birliği için dahi gerekli ve zorunludur.
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Ufuk Uras tersane işçileriyle buluştu

SONRAKİ HABER

Meclis’e bir şairin inceliği lazım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...