16 Temmuz 2007 00:00

YAŞAMA KÜLTÜRÜ

Son yazımı okuduysanız biliyorsunuz... Bir haftadır Makedonya'dayım. Burada Metodil Krlly Üniversitesi'nin çağrılısı olarak bir yaz okulunu yönetiyorum.Buradaki dostlarıma son yayınlanan yapıtımı getirdim.

Paylaş

Son yazımı okuduysanız biliyorsunuz... Bir haftadır Makedonya'dayım. Burada Metodil Krlly Üniversitesi'nin çağrılısı olarak bir yaz okulunu yönetiyorum.
Buradaki dostlarıma son yayınlanan yapıtımı getirdim. "Türkevi"nin ikinci, düzeltilmiş Türkçe-İngilizce baskısı... Başında diyorum ki "Helenler Helenistan'da Helenevi, Bulgarlar Filibe'dekilere Bulgarevi, Makedonlar Makedonevi derlerse haklıdırlar”. Ama herkes bilmelidir ki geçmiş çağlarda yüzlerce yıl eşit ölçütleri, bir pazarı, bir yaşama kültürünü (vb.) paylaşmaktan ötürü hepsinde eşit olan büyük bir pay vardır. Makedonlar bu ev biçeminin, yönteminin ustalarının Galiçnik köyünden geldiğine, oradan bütün Osmanlı coğrafyasına yayıldığına inanıyorlardı. 25-30 yıl öncesine dek. Bize gelince, elbette kuşkumuz yok hepsinin Osmanlı kültüründen doğduğuna; ama Türkevi. Nasreddin Hoca'nın dediği gibi herkes doğruydu.
Yönettiğim yaz okulunda eski Yugoslavya ülkelerinden öğrenciler de var. Bana yardım eden 7 asistan dışında 30 kişi var. Mimarlık fakültesinin dekan yardımcısı da yönetsel işlerde yardım ediyorlar... Gereçleri sağlıyorlar... Konuyu da "Kent herkes için..." olarak belirledim. Yinsel, tinsel yönlerden değişik insanların, engellilerin, yaşlıların, çocukların, herkesin bir arada var olabileceği kent düzeni düşünüyorum mimar adaylarını...
Tito ile arkadaşları, Yugoslavya'yı oluşturan 6 ülke, iki özerk bölge, çok dinli, çok inanışlı insanlar için becermişlerdi eş durumu... Bir yandan gizli ulusçu, sözüm ona sosyalistler, bir yandan Batılı anamalcıların oyunları, insan dışılıkları ile ne olduğunu biliyoruz.
Yaz okulunda bir gece bir film vardı izlencemizde... Halkbilimcisi bir Bulgar bilim kadınının yapıtı bu film... Adı, "Bu Kimin Şarkısı" diye çevrilebilir... Filmin konusu olan şarkı, "Üsküdar'a Gider İken"... Önce İstanbul'da bir meyhanede saz takımından dinliyoruz şarkıyı... Muammer Ketencoğlu da akordeonuyla bütününü çalışor şarkının... Bölümün sonunda Yeniçeriler, marşa dönüştürülmüş "Üsküdar'la" yürüyorlar. (Ne demekse?) Sonra da ayağa kalkıp İstanbul'un batı kapısından giriyorlar... Yirmi birinci yüzyılda ne "senaryo" ama...
Film, İstanbul'dan Midilli’ye atlıyor. Orada bir başka öykü, başka sözler... Ama notası notasına Üsküdar'a giderken... Şarkının orada doğduğundan hiç kuşkusu olmayan insanlar...
Midilli'den Arnavutluk'a... Bir başka öykü, başka sözler... Eş coşku... Onlar da sevgiyle, kendilerinden geçerek söylüyorlar kuşkusuz kendilerinin olan şarkıyı...
Sarayevo'da İslam kasidesine (?) dönüşmüş şarkı... Dinsel inançla söylüyorlar, bütün yürekleriyle inanarak... Allahü ekberlerle...
Makedonya'da bir derviş söylüyor şarkıyı... Onun da kuşkusu yok şarkının kendi yöresinden olduğundan...
Ardından Sırbistan'da bir papaz, kanıtlarıyla şarkının kendi dinsel inanışından, kendi yöresinden olduğunu anlatıyor.
Gene Sırbistan'da, şarkının Türkiye'de kendilerinin olduğuna inanıldığını söylediğinde bilim kadını, dövülmekten zor kurtuldu kaçarak...
Son olarak kendi ülkesine, Bulgaristan'a geldiğinde kadın, orada başına gelenler usunuza düşmez... Tam Balkan görüntüleriyle bitti film. Yangın, yürüyen askerler, kavga vb...
Üsküplü öğrenci Oliver, gitarını aldı geldi yanıma... O çaldı, ben söyledim; herkesin kendisinin olduğuna inandığı Üsküdar'ı...
Cengiz Bektaş
ÖNCEKİ HABER

Meclis ifade özgürlüğünden sınıfta kaldı

SONRAKİ HABER

Kirli denize dikkat!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...