16 Temmuz 2007 00:00

KONUM


Kürt sorunundan bahsedenlerin “bölücü” olarak damgalandığı, ‘Bin Umut’ Adaylarının “PKK’nin Meclis’e girmek isteyen uzantıları” denilip hedef gösterilerek saldırılara maruz bırakıldığı, siyasal atmosferin gerici şoven havayla zehirlendiği bir süreçten geçiyoruz.
TMSF’nin Sabah gazetesine el koymasından sonra, gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği görevinden ayrılan Fatih Altaylı, böylesi bir ortamda PKK ve Kürt sorunu konusunda dikkat çekici bir değerlendirme yaptı. Altaylı, Yeni Harman dergisine verdiği röportajda, konu ile ilgili görüşlerini; “PKK, bana sorarsanız uzun süre Türkiye’deki bölücü hareketin önünde bir engel oldu. Niye derseniz, Abdullah Öcalan’a bakın, yakın zamana kadar söylemlerinde, PKK’nİn üst düzey yöneticileri bölünmeye karşı tavır aldılar” biçiminde açıklıyor. Ayrıca “Bu konudaki fikirlerimin tamamını söylersem derginizin de, benim de, hepimizin de başınız belaya girer” diyerek sorunu, egemenler tarafından dayatılan çerçevenin dışında tartışmanın tehlikesine de dikkat çekiyor.
Ülkenin yönetiminde belirleyici olmak için çatışan güç odakları, birbirlerine karşı mücadelede ve halkı kendi politikalarına yedekleme konusunda Kürt sorununu, bir “bölücülük ve terör sorunu” olarak etkin bir şekilde kullanıyor. Seçim meydanlarında MHP lideri Bahçeli ve Başbakan Erdoğan’ın yaptıkları idam polemikleri, AKP Hükümeti ve Genelkurmay-CHP arasında sınır ötesi operasyon ve Kerkük konusunda sürdürülen gerilim, ‘Bin Umut’ Adaylarının daha Meclis’e girmeden “akıllı” olmaları konusunda çok yönlü tehditlere maruz kalması, operasyonlar ve “şehit cenazeleri” üzerinden yapılan tartışmalar, DTP’li belediyelerin hedef gösterilerek soruşturma ve görevden almaya varan baskılarla karşı karşıya kalması, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte özellikle kırsal alanda Kürt seçmenlerin tehdit edilmesi… Liste uzatılabilir ama söz konusu olay ve olgular, önümüzdeki dönemde bu güç odaklarından hangisi veya hangilere başa gelirse gelsin, soruna dair mevcut baskı ve şiddet politikalarının değişmeyeceğini anlamak bakımından yeterlidir. Egemenler, Kürt sorununu “terör sorunu” olarak ele almakta, Kürt halkının her türlü hak istemini “bölücülük” olarak değerlendirmektedir.
ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Federe Kürt Hükümeti’nin oluşturulmasından sonra Kürt sorununun yeni bir boyut kazandığı biliniyor. ABD emperyalizmi, Ortadoğu’da halkları düşmanlaştırma ve kendini bir ihtiyaç haline getirmeye dayalı bir politika izliyor ve Kürt sorununu bu amaçla kullanmaya çalışıyor. Türkiye egemenleri, hem içerideki, hem de sınırın ötesindeki Kürtleri düşman olarak görerek (Genelkurmay Başkanı “Ne mutlu Türküm diyene! demeyen herkes düşmandır” diyerek bunu açıkça belirtmiştir) hem sorunun çözümü konusunda ipleri elinde tutan ABD’ye her geçen gün daha fazla yedeklenmekte, hem de ABD’nin gerektiğinde sorunu kullanarak Türk askerini bölgede kendi savaş politikaları doğrultusunda kullanmasına uygun ortam yaratmaktadır. Burada şunu hatırlatmak gerekiyor, 2002-2004 yılları arasında hem Jandarma Genel Komutanı hem de Kara Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapmış olan emekli Orgeneral Aytaç Yalman, ABD’nin bölge politikaları bakımından sorun teşkil edeceğini düşündüğü için Öcalan’ı Türkiye’ye teslim ettiğini belirtmişti. Gerçekten de Öcalan, Altaylı’nın ifade ettiği gibi uzun bir süreden beri, gerek “Demokratik Cumhuriyet” ve gerekse “Demokratik Konfederalizm” tezleriyle halkların birlikte yaşamasını esas alan bir yaklaşımı, dolayısıyla ABD’nin bölge politikalarına ters düşen bir platformu savunmaktadır. “PKK’nin yasal uzantısı” olarak hedef gösterilen DTP de her fırsatta sorunun çözümünün ABD ve AB’de değil, içeride, halkların demokratik birliğinde olduğu vurgusunu yapmaktadır.
Bugün emek, barış ve demokrasi güçlerinin ortak bağımsız adayları olan ‘Bin Umut’ Adayları, gerici kamplaşma ve ırkçı-şoven dayatmalar karşısında oluşturulan/oluşturulmaya çalışılan mücadele platformunun temsilcileri olarak Meclis yolunda. Altaylı’nın açıklamaları üzerinden bugün şu soruyu tekrar sormak gerekiyor: Bölücülük yapan, ülkenin geleceğini tehdit edenler kimler? Halkların eşitliği ve kardeşliği temelinde bağımsız demokratik bir ülke için mücadele edenler mi, yoksa kan, şiddet, ülke içinde ve bölgede halklar arasında düşmanlık yaratmaya dayalı politikalar izleyen, mazlum halkların can düşmanı emperyalizmin bölge politikalarının taşeronluğu için didişen malum güçler mi?
Çetin Diyar

Evrensel'i Takip Et