17 Temmuz 2007 00:00
ALBATROS
Mostar... Mostarın Hırvat milliyetçileri tarafından havaya uçurulan, kentin simgesi olan köprünün üzerinden yeniden geçmek farklı bir duyguydu. Kent hâlâ iç savaşın izlerini taşıyor.
Mostar... Mostarın Hırvat milliyetçileri tarafından havaya uçurulan, kentin simgesi olan köprünün üzerinden yeniden geçmek farklı bir duyguydu. Kent hâlâ iç savaşın izlerini taşıyor. Terk edilmiş, her yanı delik deşik binalar...
Nefis vadilerden, dağlardan ve ormanlardan geçerek ulaşmıştık buraya. Ve Neretva Köprüsüne de uğramadan geçmemiştik.
Halk Kurtuluş Ordusunun partizanları burada Nazi ordusunun, Sırp milliyetçisi Çetniklerin ve Hırvat faşisti Ustaşaların arasına sıkışıp kalmıştı.
Neretva Köprüsünü havaya uçurup herkesi şaşırtarak, bir gece içinde başka bir noktadan geçici bir köprü kurarak, çok kayıp verseler de aradan sıyrılıp geçmeyi başarmışlardı.
Yugoslavya nüfusuna oranla 2. Dünya Savaşında en fazla kayıp veren ülke olmuştu. Ama Nazi ordusuna da 300 binin üstünde kayıp verdirmişlerdi.
Yugoslavyanın birliğini güçlendiren harç, anti faşist direniş olmuştu. Halkların kardeşliği anlayışı derin kökler salmıştı.
Daha sonra Sovyetler ile başlayan gerginlik, Batının da desteği ile güçlü bir ordunun kurulmasına yol açtı. Batı, Titoyu destekledi.
Halkların kardeşliği anlayışı zaman içinde erozyona uğramaya başladı.
Sonunda herkes kendi evini kurmaya yöneldi.
Sırp milliyetçiliği, daha Tito zamanında ordu ve polis içinde kök salmaya başlamıştı.
Almanya el altından Hırvat milliyetçilerine destek verirken, Ruslar da Sırp milliyetçilerini destekliyordu.
Bu arada federal ordu da parçalandı.
Sırp faşistlerinin yaptığı Srebrenika katliamının 12. yıl anmasına gidiyoruz.
Yeni bir toplu mezar daha bulunmuştu. Orayı ziyaret ediyoruz.
Bizde 90 yıldır açılmayan toplu mezarlar geliyor aklıma.
O mezarlar insanların belleğinde hâlâ açık duruyor.
Hâlâ gömülmedi onlar.
DNA testleri sayesinde insanlar hiç olmazsa burada sevdiklerinin kalıntılarını bulup törenle gömerek, onların insanlığını bir anlamda iade ediyorlar. Kendileri de bir parça olsun huzur buluyorlar.
Bu insanları en çok inkar yaralıyor.
Bugün Bosnada soykırım yasakçılığını cezalandıran bir yasa var.
La Heydeki Uluslararası Mahkeme her ne kadar Sırbistanı doğrudan sorumlu tutmasa da, bu kıyımın jenosit olduğunu tescil eden bir karar aldı.
Bizim parlamentoda ise 1915 Ermeni trajedisini soykırım olarak nitelendirmeyi cezalandıran bir yasa önerisi bekletilmekte... Zaten Süryaninin, Rumun adı bile yok! Ya Yezidi Kürtleri, İbraniler?..
Bir sırat köprüsünden geçirildiler hep birlikte.
Ya karın soğuğunda, çölün sıcağında heba edilen Anadolu köylüsü?..
Saraybosnada Sinagogu ziyaret ediyoruz. 20 binden 12 bini soykırım kurbanı olmuş çoğu İspanyolca konuşan Bosna Yahudilerinin. Bugün kentte yaşayan ise sadece 700 yaşlı insan. Aynı zamanda müze olan Sinagogda anti faşist direnişe katılan Yahudi partizanların resimleri hâlâ onurla sergileniyor.
Çoğu o direnişin mirasını unutturmaya çalışırken...
Mostar yakınlarında Hırvat faşistlerin yaktığı bir Sırp manastırını ziyaret ediyoruz.
Sırp faşistini gören Batılı gözler, her nedense Hırvat faşistlerini görmezden geliyor.
Bu arada pek başarılı olmasa da Saudilerin Vahabi misyonerliğini de unutmamak gerek.
Oysa Bosna kimliği üç inanışı da kapsıyordu.
Ve Saraybosnalılar 1400 gün farklı alt kimlikleri ile Sırp faşistlerine karşı direndiler. Sırp ve Hırvat demokratları da savundular kentlerini.
Ama kırsal kesimde toplumlar silah zoruyla koparıldı bundan.
Ve Batılıların Dayton anlaşması bu durumu tescil etti.
Srebrenika anması için Bosna Hersekin Sırp Cumhuriyeti Kantonuna giriyoruz. Bu kantonun polisleri pek hoşnut gözle bakmıyor uluslararası grubumuza. Yolumuz boyunca her köşe tutulmuş neredeyse... Önümüzde ise federal polis eskortu. Bizi, yakılıp yıkılan köylerin yer aldığı yoldan geçirmek istemiyor Sırp bölgesinin polisleri. Kürt illerine yaptığımız heyet ziyaretleri sırasındaki görüntüler dökülüyor belleğimden...
Ragıp Zarakolu