18 Temmuz 2007 00:00

UZUN MESAFE

Söz konusu tüketim olunca bilumum özel günlerin yaratıcısı ABD’den söz etmemek olmaz. Ben de kendi adıma esini oralara dayanan bir özel gün önermek isterim: “Fast-fooda Veda Günü”. Sloganı da “son kez tıka basa yiyin” olabilir.

Paylaş

Söz konusu tüketim olunca bilumum özel günlerin yaratıcısı ABD’den söz etmemek olmaz. Ben de kendi adıma esini oralara dayanan bir özel gün önermek isterim: “Fast-fooda Veda Günü”. Sloganı da “son kez tıka basa yiyin” olabilir. Zamanlanma olarak da her yıl nisan ayının son gününü öneriyorum. Neden mi nisan ayı?
Bilindiği üzere hamburger yeme yarışmaları ile her yıl Guinness Rekorlar Kitabı’na girme denemeleri düzenlenen ABD’nin dünya ölçeğinde yaygın fast-food zinciri yani hamburger üreticisi McDonalds. İşte bu zincirin zirvedeki yöneticisi jim Cantalupo nisan 2004’te kalp krizinden öldükten sonra yerine gelen yeni yönetici Charlie Bell de görevinin henüz ilk ayında yani bir nisan günü kalın barsak kanseri tanısı aldı ve iki ameliyat sonrasında vefat etti. Ardı sıra gelen her iki ölümde de akla yanlış beslenme alışkanlığı yani ticaretini yaptıkları bol kalorili doymuş yağ zengini hamburgerler geldi.
Bilinmez bir gerçek olmasa da geçen ay basında Harvard Üniversitesi üzerinden koruyucu hekimlik alanından bir sağlık uyarısı daha yer aldı. Araştırmacılar hamburger, patates kızartması, gofret, cips, hazır dondurma vb. gıda ürünlerinde kullanılan doymuş ve trans yağlar konusunda uyarılarını şöyle sürdürüyorlardı: “Bu yağlar obezite, kanser ve kalp rahatsızlıklarını tetikliyorlar. Sigara kadar zararlılar” Bu cümle ülkesindeki her dört çocuktan birinin obez veya aşırı kilolu olmasında pay sahibi olan fast- food sektörünün en bilineni McDonald’sın iki yöneticisinin yani düzenli tüketicisinin kalp ve kanserden ölümünün özetiydi.
Sonrasında Mcdonald’s, KFC, Frito-Lay, Kraft, Burger King vd. gıda tekelleri geri adım atarak bu zararlı yağları artık kullanmayacaklarını söylemeye başladılar. Şimdilerde 2008’de yürürlüğe girecek yasal zorunluluklar gelmeye başladı ABD’de. Ülkemize gelince; ufukta ne yasal düzenleme ne de sektörün sözleri görülmüyor. Reklam sever gazete ve televizyonlarımızın temel müşterilerinin bu sektörden olması ise cabası.
...
Kapısız tuvaletler
Geçen hafta iki gençlik haberi gazetelerin ilk sayfalarında buluştu. Biri spordan diğeri eğitimdendi. “Protez Bacaklarla Sağlamları Geçti” manşeti bizden bir haberle “Tarladan Tıp Fakültesine” cümlesi ile buluşuyordu. Bir ortak özellikleri iki alanın da artık yarışlarla anılıyor olması.
Her iki bacağı henüz beş aylıkken kesilen Pistorius “Altın Lig” atletizm yarışlarında sağlamlarla yarışarak ikinci olmuş, yazlarını tarlada çalışarak geçiren İ. Halil Özyavuz ise oldukça iyi bir puanla koşulları katılanlar açısından eşit olmayan bir sınavda Tıp Fakültesini garantilemişti.
Bu iki haberin ülkemizin ötekileri için bir umut olamayacağı ise ortada. ÖSS’de sıfır çeken illerin sağlıktan ve eğitimden yana şansları yok. Sosyal devletin imkanları onlar için baştan sıfırlanmış durumda. En sık çocuk ve anne ölümlerinin izlendiği illerinde muhtemeldir ki protez dahil sağlıkta rehabilitasyon olanaklarından en mahrum çocuklarımız onlar.
Son iki ayında liselerinde eğitim verilmeyen ve resmi kurumlarca devamsızlıktan kalmama adına sahte rapor almaya yönlendirilen gençlerimizin umudu bu iki örnek ve benzerleriyle daha ne kadar sömürülecek. Eğitilmek adına gönderildikleri okulda sahteciliği eğitimdeki kolektif yalan öğrenci raporlarıyla uygulamalı öğrenen gençlere son darbe ise yanlış(!) hesaplanmış okul başarı puanları ile OKS’den geldi. Ve ÖSS sınavlarının fotoğrafı: “Bazı sınav merkezlerinde sınav güvenliği adına erkek tuvaletlerinin kapılarının sökülmesi”
Sosyal devletin olmazsa olmazı eğitim, sağlık ve güvenlik. Güvenlik ve tuvalet deyince aklıma yıllar önce umuma açık tuvaletlerde uyuşturucu kullanımına bağlı ölümlerin artmasıyla İstanbul’da tuvaletlere güvenlik adına kamera yerleştirilmesi tartışmaları geldi. İşin özü gençlerimizin umutsuzluğu yıllar içinde onları bir tuvalette buluşturmuş oldu. Bir umut adına sınav günü kapısı sökülmüş tuvalete saklanmış cep telefonu ve umutsuzluğun dibe vurmuş hali uyuşturucu.
Bir seçim döneminde daha bunlar konuşulamadı. Sosyal devleti yeniden hatırlatacak en azından tuvaletin sadece tuvalet olarak kullanılabileceği bir ülkede buluşmak umuduyla hoşça kalın. Ve bir son söz: “İyi ki bağımsız adaylar var”
...
Cirit, hastane parmaklıkları ve sağlık
Cirit, gülle, tabanca, ok savaş araçlarının sporla buluşturulduğu silahlar. Kanımca şiddeti kabul edilebilir kılıyorlar. Geçen hafta bunlardan birisinin, ciridin öldürücü bir silah olduğunu yeniden hatırladık. Kontrolden çıkmış cirit bir başka atletin gövdesine saplanıyordu stadyumda Roma dönemini çağrıştırırcasına.
Şiddetin araçları sadece spora değil gündelik hayatımıza da sinmiş durumda. Şiddet diyince en akla gelmez mekanlar olması gereken hastanelere göz atmaya ne dersiniz? İşe hastane bahçelerinden başlayabiliriz. Ülkemiz hastanelerinde demir parmaklıklar adettendir. Parmaklıkların boşta kalan uçlarının boyutuna ve sivriliklerine hiç göz attınız mı? Şiddetin içselleştirilmesinde zaman içindeki seyrini eski ve yeni hastanelerden izlemek mümkün.
Ben sizler adına İzmir’de kısa bir tura çıktım. Bunlardan eski ve yeniyi bir arada içeren Buca’daki Devlet Hastanemizi sizlerle paylaşmak isterim. Eski parmaklıkların serbest uçları eğri ve künt, yani zararsız. Devamındaki yeni parmaklıklar ise adeta özenle sivriltilmiş ve boyu 30 santimden fazla. Yani Adli Tıp terminolojisiyle “delici ve batıcı” özellikte. Adeta topunu bahçeye kaçıran bir çocuğun ya da bir sokak kedisinin karnından girip sırtından çıkmayı hedefleyen caydırıcı olmayı hedeflemiş bir silah. Aynen stadyumda koşan atleti delip geçemeyen cirit gibi. İkisini mahkeme salonlarında buluşturduğumuzda bahçe demirindeki kasıt ile spor sahalarındaki hesap hatasını ateşsiz silah yaralanması başlığında buluşturmak mümkün. Ve sormak gerekiyor 24 saat kapısı herkese açık hastaneler ve spor sahaları şiddetin araçlarına neden gereksinim duyar?
Hepsinden de önemlisi bir acil yaklaşım bilgisi. Bu tip yaralanmalarda delici aleti olay yerinde bedenden çıkartmamak, olduğu haliyle örneğin fazlalıkları kesilmiş ciritle, bahçe demiri örneğinde ise demiri keserek hastaneye ulaştırmak yaşamsal önem taşıyor.
Dr. Zeki Gül
ÖNCEKİ HABER

Özkök’ten CHP-MHP’ye destek

SONRAKİ HABER

Yazın ılık duş cildi canladırıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...