19 Temmuz 2007 00:00

AVRUPA GERÇEĞİ

Türkiye’de erken seçimlere üç gün kalırken, başta AB olmak üzere ABD ve diğer güçler, Türkiye’deki seçim kampanyaları ile 22 Temmuz’dan sonra ortaya çıkacak olasılıkları yakından takip ediyor.

Paylaş

Türkiye’de erken seçimlere üç gün kalırken, başta AB olmak üzere ABD ve diğer güçler, Türkiye’deki seçim kampanyaları ile 22 Temmuz’dan sonra ortaya çıkacak olasılıkları yakından takip ediyor. Seçimler vesilesiyle Avrupa basınında, Türkiye hakkında çıkan haber-analizlerin sayısı, hafta başından itibaren artmaya başladı. Çünkü bu seçimler, sadece Türkiye’nin iç dengeleri açısından değil, aynı zamanda Türkiye üzerinde egemenlik kurmak isteyen uluslararası güçleri de yakından ilgilendiriyor. Ordu ile AKP arasındaki çatışma sırasında, 27 Nisan süreciyle birlikte AKP’ye destek veren AB yöneticileri ve basını, benzer bir tutumu seçim öncesinde de sürdürüyor.
Bu hafta yayınlana Alman “Der Spiegel” ile “Stern” dergilerinde ve farklı gazetelerde yer alan haber-analizlerde, Türkiye-AB müzakerelerinin sağlıklı sürdürülmesi için mevcut hükümetin işbaşında kalması gerektiğine vurgu yapıldıktan sonra, AKP’nin seçimlerden birinci parti çıkacağı tahminleri yapıldı. Her iki dergide de dikkat çeken ortak nokta, “Erdoğan ve AKP asıl gücünü nereden alıyor” sorusuna yanıt aranmasıydı.
Der Spiegel’in bu haftaki sayısında Walter Mayr tarafından kaleme alınan “Zeytinyağı ve su gibi” başlıklı makalede yukarıdaki soruya “Erdoğan sistemini güçlü kılan, rakiplerinin zayıflığıdır” cevabının ardından, “AKP çifte bir strateji izliyor. Bir taraftan burjuva entelektüellerine ve ekonomi kaptanlarına; diğer taraftan ise yoksul gecekondu semtlerindeki insanlara seslenmeyi başarıyor” yorumuna yer verildi. (29.06.07)
Aynı dergide, iki hafta önce yayınlanan “Merkez kavgası” başlıklı haber-analizde ise “22 Temmuz’da, Türkiye için deneme seçimleri yapılacak. Bakalım ülke, AB üyeliğini hak edecek derecede bu krizi aşabilecek mi? Belirleyici ve önemli olan; canlanma ve istikrarın son yıllarda olduğu gibi açık bir şekilde Avrupa yönünde kalabilmesi. Aksi halde sorunlu koalisyonlarla durgunluk ya da yeni türbülanslar/fırtınalar başlayabilir” denildi. (Annete Grossborgrad, 27.06.07)
Makalede, Erdoğan ve AKP’nin 2002’deki başarısını tekrarlamasının beklendiği ifade edildikten sonra, “Eğer AKP aynı başarıyı gösterebilirse; açık bir şekilde İslam dünyası için bir model olacak. Yani, din ile Batı demokrasisinin bağlantılandırılabileceğini gösterecek. Ayrıca İslami fundamentalizmden reel politikaya geçilebileceğini de ortaya koyacak” görüşü savunuldu.
Stern dergisi de “Türkiye’nin ruhu üzerine kavga” başlığıyla yayınladığı haber-analizde, “Aylardır Başbakan Erdoğan yandaşlarıyla Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk’ün torunları arasında bir kavgadır sürüp gidiyor. Türban savunucuları, Avrupa’ya güveniyor. Aydınlanmış kesimler ise ordunun gücüne. Çoğu da 22 Temmuz’daki seçimlerden, bir darbenin olabileceğinden korkuyor” yorumu yaptı. (Stefani Rosenkranz, 29.06.07)
Bu “ruh üzerine kavga” konusu, daha önce İngiliz “The Economist” dergisi tarafından da vurgulanmıştı.
Yorumların birleştiği noktada, Erdoğan karşısındaki devlet kanadının, gücünü ordudan, bürokrasiden, milliyetçilerden aldığı vurgulanırken, AB’nin ise bu kesimlerle arasına net bir mesafenin konulması öneriliyor. Bu durumda, AKP döneminde AB’nin isteklerinin sorunsuz onaylanmasının yattığı ortada.
Avrupa’dan bakıldığında dikkat çeken bir diğer önemli nokta ise Avrupa ve Türkiye’nin “ırkçılık” konusunda aldığı tutumdaki farklılığın kendisinde. Dergi ve gazetelerde, MHP’den sürekli “ultra-milliyetçi” diye söz ediliyor. Yani bu partinin ırkçı, aşırı sağcı bir parti olduğu tartışma götürmüyor.
MHP’nin Avrupa’daki kardeşleri durumundaki Ulusal Cephe (Fransa), Avusturya Özgürlükçü Partisi (ÖVP), Kuzey Ligası (İtalya), İsviçre Halk Partisi (SVP), Alman Milliyetçi Demokrat Parti (NPD) gibi ırkçı-yabancı düşmanı ve faşist partiler, herhangi bir seçimde başarı kazandıklarında; bu durum Türk medyası tarafından genellikle “Irkçılık yine hortladı” başlıklarıyla verilir. Avrupa’daki ırkçı partilerin yükselişini bir tehlike olarak gören Türk medyası ve sermaye çevreleri, iş “Türk ırkçılığı”na gelince, bu ırkçıların Batı’daki benzerlerinden “farklı” olduğundan dem vurup, allayıp pulluyor. Bunu yapanların başında ise logosunun altında “Türkiye Türklerindir” yazan gazete geliyor. Almanya’da Göç Yasası’nın sertleştirilmesi üzerine Berlin’i “düpedüz ırkçılık”la suçlayan söz konusu gazete, bu hafta MHP ve onun liderinin, Batı’daki kan kardeşlerinin aksine “ırkçılık temasına rağbet etmediğini” ileri sürdü. Yani, Batı’daki ırkçılığa karşı çıkılırken Türk ırkçılığı yüceltildi. Bunun külliyen yalan olduğunu, Türk siyasetini az çok izleyen Batılılar ve Türkiye emekçileri çok iyi biliyor.
Bütün bunlar, AKP’nin çatışmalara rağmen halen Alman ve Avrupa egemen kesimlerinin “favorisi” olduğunu işaret ediyor. Ancak, Avrupa’da neoliberal politikalara karşı mücadele eden, ırkçılığa karşı çıkan ve halkların kardeşliğini savunanların; kısacası, sistem partilerine karşı bir duruş sergileyenlerin gönlü, gözü ve kulağı Bin Umut Adaylarında...
Yücel Özdemir
ÖNCEKİ HABER

türbeme bak mührünü ona göre bas

SONRAKİ HABER

‘Türkiye, İsrail-Suriye görüşmelerinde arabulucu’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...