13 Ocak 2008 00:00
mursallının güleryüzlü patriyotları
Mübadeleden önce Aydının önemli ticaret merkezlerinden olan Rum köyü Mursallı, bugün de hem ticari açıdan, hem de mübadil yerleşimi olarak önemini koruyor.
30 Ocak 1923 tarihinde Lozanda imzalanan nüfus mübadelesi anlaşmasından sonra Yunanistanın Grebene Kentiyle köylerinden gelen mübadillerin elinde önem kazanan Mursallıda yaklaşık iki bin kişi yaşıyor. Beldenin nüfusunun yüzde 80ini anadilleri Rumca olan ve kendilerine Patriyot diyen Grebene mübadilleri oluşturuyor. Beldede üçüncü kuşak mübadiller bile evde, çarşıda ve kahvehanelerde Rumca konuşuyor.
İlçe merkezi Germencike uzaklığı beş kilometre olan Mursallının çevresinde Reisköy, Karaağaçlı, Üzümlü, Tekinköy ve Moralı köyleri var. Beldenin gelir kaynakları arasında incir, zeytin ve pamuk önemli yer tutuyor.
Rumlardan kalma bir kiliseyle birkaç ahşap ev Mursallının geçmiş yıllarını belgeliyor.
Kurtuluş Savaşından sonra beldeden giden Rumlar Yunanistanın Eğriboz (Evia) Adasına iskan edilmiş. Köyün adı yakın zamana kadar Neomursalli (Yeni Mursallı) iken, son zamanlarda Taxiarkhea olarak değiştirilmiş.
Mursallıdaki birinci kuşak mübadillerin en yaşlısı 1909 yılında Grebenenin Duvrunsta (Klimatakio) köyünde doğan Saliha Gültoplar.
Anadili Rumca olan Gültoplar hemen hemen hiç Türkçe bilmiyor.
Kendisiyle torunu Özmen Gültoplar ve akrabası Safiye Akçanalın yardımıyla konuştum.
Saliha Hanım şunları anlattı:
Köyümüz Türk ve Rum karışık bir köydü. Nispet yarı yarıyaydı. Mahallerimiz ayrı ayrıydı. Bakkallar Rumdu köyde. Onlardan alışveriş yapıyorduk. Buraya gelene kadar herkes kendi aleminde yaşadı. Amcamla evlerimiz yan yanaydı. Küçüktüm, annem Hasibe öldü. O günlerde çok ağladım. Arkadaşlarım Ağlama helva yiyeceğiz diye güya beni teselli ediyordu. Anam ölünce babam analığım Zekiyeyle evlendi. Babamın analığımdan da bir çocuğu oldu. Biliyor musun sen, babam Yunusu civar köylerden gelen çeteci Rumlar öldürdü. Bir gün köyün erkeklerini camiye toplamıştı o Rumlar. İşkence ettiler. Babam da o işkenceye dayanamayarak öldü. Çevre köylerden Çatnahor ve Çutilde akrabalarımız vardı. O köylere giderdik ailece. Arada bir festival olurdu, o zaman şenlenirdi ortalık. Komşu köy Çulhtan (Agios Gorgios) köyümüze Rumlar gelirdi. Fistan giyerdi, ponponlu ayakkabı giyerdi Rum erkekleri. Ayrıca zil takar oynarlardı. Türk erkekleri pantolon ve ceket giyerdi. Önceleri fesliydiler, sonradan şapka taktılar. Kadınlar da ferace takardı. Düğünler şenlikli olurdu Duvrunstada. Atlarla gelin almaya gidilirdi. Bir hafta sürerdi düğünler. Davullar çalınır, ziyafetler verilirdi. Kadınlar, kızlar yüzlerine pudra sürer, kaşlarını kömürle boyardı. Gelinler tellerle süslenirdi. Geline kına da yakılırdı. Kına yakılırken memlekette de türküler söylenirdi. Kına yakmaya sadece kadınlar katılır, damat giremezdi gelinin yanına. Damat gelini ancak gerdekte görürdü. Memleketten ayrılacağımıza yakın Türkiyeden Rumlar geldi. Akrabaların evlerinde toplandık hep. Evlerimizi onlara verdik. Türkiyeden gelenler Türkçe de biliyorlardı. Ama onlarla konuşmadık, komşuluk yapmadık. Anlaşamıyorduk. Pek iyi insanlar değildi. Pistiler. Galiba Elmalıdan gelmişlerdi. Yola çıkarken Duvrunstanın yerli Rumlar arkamızdan, Bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz. Bu pis insanlarla biz nasıl anlaşacağız diye ağladı. Ana yok, baba yok. Analığım Zekiye ve kardeşimle düştük yollara. Kafileyle Yankova gittik. Bizi bir ahıra koydular, keçilerin koyunların arasında bir hafta bekledik. Sonra Türkiyeye geldik. Ama nasıl geldik, hangi yolla geldik bak şimdi onu hatırlamıyorum işte. Türkiyeye geldik, bir sene Isparta Eğirdirde bir handa oturduk. Oradan Gönene geçtik. Gönende de bir sene oturduktan sonra tekrar Ispartaya döndük. Ispartada herkesi dağıttılar. Benim Mursallıya gelişim şöyle oldu: Burada dayım vardı. Hastalanınca ona bakmak için yanına çağırdılar. Bir daha Ispartaya dönmedim. Duvrunstadan çok şeyi hatırlıyorum. Yüreğimde hasreti de var. Ama artık Türkiyedeyim.
Bahri Fenni anlatıyor
1918 yılında Grebenenin Dovratova köyünde doğan Bahri Fenni toprak zengini Sadettin Beyin oğlu.
Dovratovanın Türk ve Rumların iç içe yaşadığı bir köy olduğunu söyleyen Fenni şunları anlattı:
Üç katlıydı evimiz. Annem Huriye Gublardan (Mirsina) gelin gelmiş. Çok büyük arazilerimiz vardı köyde. Babam bu arazilerin 40-50 dönümünde çiftçilik yapıyor, gerisini yerli Rumlara yarıcı olarak veriyordu. Babam köyümüzün zenginlerinden sayılırdı. Babasının tek çocuğuydu. Babasından bütün mallar ona kalmış. Yani toprak zengini. Yanımızda Rumlar çalışıyordu. Rumlardan arkadaşlarım da vardı. Bizi seviyor, sayıyorlardı. Gelirken malımızı mülkümüzü Rumlara bıraktık, yanımıza bir şey almadık. Mallarımızı sattırmadılar. Dovratovadan kamyonlarla Selanike gittik. Selanikten İzmire çıktık. Oradan da Burdura gittik, bir iki ay kaldık Burdurda. Burdurda babam ölünce bizden önce Mursallıya yerleşen dayılarım bizi yanına aldı. Buraya geldiğimizde yerli nüfus alarak sadece Arnavutlar vardı. Mursallının çevresindeki köylerde yaşayanlar 20 yıl öncesine kadar hor görüyordu bizi. Bize gâvur gözüyle bakıyorlardı. Elbette hatırlıyorum köyümü. Ama çare yok artık burada yaşayacağız. Çocuklarım, torunlarım da burada yaşayacak. Ama babam sağ olsaydı belki hep beraber dönerdik. O olmadığı için önemli değil. Buraya geldik çok zor şartlar altında yaşadık. Çok zahmetler çektik, sıkıntılar çektik. Çok çalıştık anca bu durumu gelebildik. Memlekette malımız mülkümüz daha çoktu, hayatımız daha iyiydi. Keşke orada olsaydık. İhtiyarlar bir gün geri dönme umuduyla yaşadı yıllarca ve hasret kalplerinde öldü Mursallıda. Her şeye rağmen keşke eski memlekette olsaydık.
Süleyman Tali anlatıyor
Şilimeylerden Süleyman Tali de anadili Rumca olan Grebene mübadili bir Patriyot.
1921 yılında Grebenenin Gublar (Mirsina) köyünde doğmuş. Onun mübadeleye tanıklığı daha çok babasından ve dedesinden dinledikleriyle sınırlı.
Anlattıklarına gelince:
Babam ve dedemden duyduğuma göre Gublar büyükçe bir Türk köyüymüş. Köy halkı küçük baş hayvan yetiştirirmiş. Kış gelince bir koyun, keçi kesilir, eti duvara asılır hiç bozulmadan bahara kadar dururmuş. İhtiyaç olunca kesilir yenilirmiş. Türk köyü olduğu için sıkıntı çekmemiş büyüklerimiz. 1924 yılının Mart ayında buraya gelmişiz. Selanikten vapura binişimizi ve vapurun içini rüya gibi hayal meyal hatırlıyorum. Selanikten İzmire, oradan da Burdura gittik Burdurda köylülerimizde Behzat Hoca Buranın toprakları kıraç, verimli yerlere gitmeliyiz diyerek Ankaraya gitti, işi halletti. Bizi önce İncirliovaya, sonra Mursallıya kaldırdılar. Burada verimli topraklar vardı. Dağı, ovası, inciri, yağı vardı. Ailemize Gublarda bıraktığımız mallara karşılık burada dokuz dönüm incir bahçesi, zeytinlik ve ev verdiler.
İskender Özsoy
Evrensel'i Takip Et