16 Ocak 2008 00:00

UZUN MESAFE

Bunca yaşımda ülkemin Amerika’da her daim bir büyük Türk’ü olduğuna ikna edilmiş bir nesilden geliyorum.

Paylaş

Bunca yaşımda ülkemin Amerika’da her daim bir büyük Türk’ü olduğuna ikna edilmiş bir nesilden geliyorum. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımızın son ziyareti ile bir kez daha hatırladım. Hal böyle olunca son yılların Amerikalı enlerinden meslektaşım Dr. Mehmet Öz’ün ‘Bedeninizi Kullanma Klavuzu Kitabı’nı anmamak olmaz. Sağlıklı olma adına yazıldığı reklamlara yansıyan bir kitap olsa da, başlığını geçmiş zaman olur ki kıvamında sizler için ödünç almak istedim. Konumuz, evvel zaman içinde insanlık bedeni nasıl kullanırdı?
Azı hayal çoğu gerçek olsun istiyorsanız Heredot Tarihi’ne birlikte göz atmayı öneririm. Ona göre Skyth’ler öldürdüğü ilk düşmanın kanını bir kupaya doldurup dostları ile içer, derisini ise yüzerek elbezi olarak kullanırlarmış. İnsan derisinin elbezi olarak kullanılmadan önce iyice yumuşaması için ise temizlik aracı olarak sığır kaburgası kullanılırmış. Yine içlerinden bazıları düşman elinin sağ el derisini de tırnaklarla beraber yüzerek ok torbasına kapak yaparmış. İyi ki artık Amerika’da elbezi kullanılmıyor mu dediniz?
Sonra bir bakıyorsunuz, o yıllarda Anadolu’ya, bizim Milet’e çok uzaklardan bir uzun saçlı kurye gelmiş. Uzun saçları kesildiğinde saçlı derisindeki dövmenin yazı içeriğini köle ulak bilmemektedir doğal olarak. İyi ki şimdilerde iletişim teknolojileri var değil mi, yoksa son ABD görüşmesi öncesi kim bilir kaç uzun saçlı ulak gerekirdi konu genişletilmiş Ortadoğu olunca!
Herodotos’a göre an gelmiş mahkeme kürsüsünü insan derisi ile kaplamış yakın coğrafyamızın insanları. Rüşvet aldığı savlanarak öldürülen yargıcın yüzülen derisi ile kaplanan mahkeme kürsüsünde sonraki yıllarda yargıç olmak oğluna nasip olmuş. Buradan ilhamla 1960 Anayasası’nda emeği geçen hukukçulardan Tarık Zafer Tunaya bir kitap yazmıştı yıllar öncesinde: ‘İnsan Derisi İle Kaplı Anayasa’. Ve geldik günümüze;Cumhurbaşkanı Gül ülkeye geri döndü. Aynı gazeteleri okumasak da kamuoyunda önemsenen davaları muhtemeldir birlikte izliyoruz. Malatya, İzmir, ölüm yıldönümü yaklaşan Hrant Dink ve diğerleri. Buradan bakınca yeni anayasa tartışmalarının ışığında anayasanın ne ile kaplanacağı daha bir önem kazanıyor. Kırşehir’de lise öğrencilerinin ‘aferin alan’ kendi kanları ile oluşturulmuş bayrak çalışması üzerinden yaşanacak tartışmalar yeni örtümüzü ele verecek gibi; hem mahkemelerde hem yeni anayasa kapağında! Merakım bir örtü olarak türbanın hassasiyetini Çankaya’ya taşıyan öznemizin bol kameralı bir yurt gezisinde kendisine Kırşehirli liselilerin resmettiği kanlı bayrak ile kaplı yeni anayasa metni hediye edilmesi durumunda nasıl davranacağı.
Konunun bir de tıbbi yanı ve sosyal güvenlik kapsamı boyutu var. Bir hekim olarak kanla boyanmış bayrağı kutsallık atfederek öpmemelerini hatırlatmak görevim. Kanla bulaşan bulaşıcı sarılık, AIDS dahil onca hastalığı hatırlatmak isterim. Genel Sağlık Sigortası çıktığında eğer eşit yurttaşlar olacaksak, kişisel tercihlerden kaynaklı hastalıklarda öpülenin bayrak olması kanla bulaşan hastalığımızın kapsam dışında kalmasını önlemeye yetmiyor diye biliyorum. İnanmıyorsanız özel sağlık sigortası yapan şirketlere sorabilirsiniz.
Ne diyelim; sağlıcakla kalın ve kandan uzak durun.
...
Politik bir dil olarak hekimlik

Konu Amerika’ya seyahat eden Cumhurbaşkanımızdan açılınca aklıma değerli hocam Aydın Karabudak geldi. SSK Buca Eğitim Hastanesi Dahiliye Klinik şefiydi o yıllarda. Hastanemizde kimileri için o hâlâ çok sevdiği kedisi üzerinden hatırlansa da benim favorim yabancı hekim tutkunu devlet büyüklerimiz. Eğer yaşasaydı hiç üşenmez Abdullah Gül’ün Amerika’da bir klinikte muayene olup olmadığını basından araştırırdı eminim. Hocamız bu ülkenin kaynaklarını kullanarak kişisel sağlık hakkını yurtdışında arayan devlet büyüklerinin izini sürerek adeta biz asistanlarının eğitimine kaynak yaratıyordu. O yıllarda yabancı yayın bağlamında hastane kütüphanesinden daha zengindi bizim kliniğin kütüphanesi ve tamamı yurtdışı bağışlardan oluşuyordu. Nasıl olmasın ki? Hocamız daha devlet büyükleri yaban ellerdeyken onların bakımını yapan hastane ve kliniklere yazarları arasında oldukları kitaplardan bizim kliniğe bağış rica ederdi. Reddedildiğini hiç görmedim. Sonradan anladım ki ülke adını hastanız Sayın Turgut Özal’ın ülkesinden yazıyorum diyerek bitirirmiş. Yani anlayacağınız benim de uzmanlık eğitimimde rahmetli Turgut Özal ve diğerlerinin yurtdışı hastalık faturalarının ve sizlerin vergilerinizin dolaylı katkısı var. Hocamız o faturalarda kitap ücretlerinin zaten var olduğunu söyler ve Amerikan bağışı olarak algılamamızı istemezdi. İşte bu nedenle sizlerle zaman zaman bir insan ve eğitimci olarak Aydın hocamızı daha sonraları da paylaşmak istiyorum:
-Almanca ve İngilizce biliyordu ama yaş haddinden emekli edilinceye kadar tam gün çalıştı
-Asistanlık eğitimim süresince hiçbir ilaç firmasından bırakalım kitap vb. literatür dahi istediğini görmedim.
- İçinde ilaç firmalarının yer aldığı çalışmalara ne katıldı, ne de bilimsel olarak algıladı.
-Hiçbir tıp kongresine ilaç sektörü katkısı ile gitmedi.
-Politikadan konuştuğunu hiç duymadım
-’Kuzum’ diyince anlardık ki bizlere kızmış
Daha ne diyeyim!
...
Kedi, çiçek ve sahip

Hastanelerde ilaç mümessilleri ile hekim diyalogu çoğu kez tanıtım amaçlı bırakılan ilaç numunelerine benzer. Ambalajı büyük içeriği ise koftur. Genellikle kuşe kağıtlar, promosyonlar ve ezberlenmiş birkaç tanıtım cümlesinin rotasına bağımlı kalınır. Ama an gelir insani bir temas sağlanır.
Halk arasında tıbbi ürünlerin çiçek bakımında kullanıldığı hepinizin malumu olsa gerek. Bunlar arsında en ünlüleri aspirin, doğum kontrol hapları ve vitaminlerdir. Menekşeleri doğum kontrol haplarının azdırdığı, aspirinin vazoda çiçek ömrünü uzattığı, vitaminlerin toprağı minerallerden zenginleştirdiğine inanılır. Özellikle sosyal güvenlik şemsiyesinin dar olduğu yani bu kadar yeşil kartlı olmadığı yıllarda SSK ve Emekli Sandığı’nın çiçek bakımını da kapsadığını söylesek abartı olmaz. Günümüzde ise vitaminler zorunlu haller dışında insanlar için de kapsam dışında.
Şimdi siz biz hekimlere bu amaçla ilaç mümessillerince numune bırakıldığına değineceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Asistanlığımın ilk yıllarıydı. Bir gün odamıza hiç tanımadığım bir mümessil girdi. Sabırsız bir üslupla ‘sizden bir şey isteyebilir miyim’ diye sordu. Ardından da cevabımızı beklemeden devam etti. ‘Ben Engran adlı multivitamin ürün çalışıyorum. Yan odada klinik şefiniz ve şef yardımcınıza ilacımı çalışırken birisi verdiğim numuneleri kedisinin mamasına, diğeri ise çiçeklerin toprağına kattığını söyledi. Kendimi kötü hissettim, ne olur hiç olmazsa kliniğinizden bir hekim insan için reçete yazsa’
Sonradan konuştuğumda hocalarıma hak verdim, ilgili ürün kapsül formatındaydı ve çok büyük olduğundan kolayca yutulamıyordu. Kapsül olduğu için açıldığında kolayca kullanılabiliyordu. Yani çöpe gitseydi daha mı iyiydi! Siz ne dersiniz?
Dr. Zeki Gül
ÖNCEKİ HABER

Memecan’ın AKP sevgisi neden?

SONRAKİ HABER

Sıtmaya karşı toprak yiyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...