17 Ocak 2008 00:00

MERCEK

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasa Tasarısı’nı protesto etmek üzere İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde toplanarak Taksim’e yürüyen 2 bin 500 civarındaki işçi, Türk-İş’i, sermaye ve hükümetin bu saldırısını püskürtmek amacıyla “genel grev yapma”ya çağırdı. Grev, genel grev ve mücadeleyi yaygınlaştırmaya duyulan ihtiyaç İzmir, Malatya ve ülkenin başka çeşitli kent ve bölgelerinde de işçiler ve “kamu emekçileri” tarafından dile getirildi/getiriliyor. Sendikalı oldukları için işten atılan işçiler, ücretlerinde kesinti yapılarak çalışma süreleri uzatılanlar, özelleştirme saldırıları kapsamında işsizlik ve açlıkla yüz yüze bırakılanlar başta olmak üzere, çeşitli sektör ve işyerlerinde çalışan işçi ve emekçiler, saldırıların püskürtülmesinin lokal direnişlerle mümkün olmadığını birçok örnekte görerek, “birleşik mücadelenin önemi”ni vurguluyorlar. Açık ki, işçi ve emekçiler içinde mücadelenin, daha etkili ve saldırıları püskürtücü mücadelenin sadece sözü edilmiyor. Sermaye kamasının can damarlarına dayandığını en belirgin biçimde hissedip buna karşı direnmekten başka yol olmadığını kavradıkları ölçüde işçi ve emekçiler çeşitli lokal direnişleri başlatıyor ve bazen bunu aylarca-hatta yıllarca sürdürüyorlar. Novamed işçilerinin -ki yüzde 98’i kadın emekçiler idi- bir yılı aşkın süren direnişi önemli örneklerden biriydi. 26 bin Telekom emekçisinin ülkenin hemen her tarafında, halkın küçümsenemez bir bölümünün desteğinde sürdürdüğü 44 günlük direnişle hükümet ve sermaye saldırısını püskürtmesi, işkolu düzeyinde başarılı bir eylem olmakla kalmayıp emekçi mücadelesinin geneli bakımından da önemli ve öğretici sonuçlar bıraktı. Bunlar öne çıkan örnekler olmakla birlikte, çok yaygın bir söylentiye çevrilerek hâlâ sürdürülen “yaprak kımıldamıyor, işçiler mücadeleye hazır değiller” türü propagandayı çöpe atacak “ölçü”de çok sayıda yerel, lokal ve sektörel direniş ve eylem (THY, Akyıl, Tuzla tersane, Tuzla deri, TEKEL emekçilerinin direnişleri gibi) sıralanabilir. SSGSS Yasa Tasarısı’na karşı oluşan tepkiler ise hükümetin bu düzenlemeyle hedeflediklerinin halkın tüm kesimlerinin yaşamını doğrudan etkilemesi nedeniyle ülke düzeyinde eylemlere dönüşebilecek potansiyele sahiptir. Türk-İş üyesi işçiler protestolara başlamışlardır ve üyesi oldukları üst sendikal birliği “Uyuma, eyleme geç-mücadele et” çağrılarıyla uyarmaktadırlar. DİSK, KESK, TTB, TMMOB, Diş Hekimleri Birliği üyeleri eyleme geçtiler. Kamu-Sen üyeleri “Artık bıçak kemiğe dayandı” diyerek bir saatlik iş bırakma eylemi yaptılar. Özelleştirilecek işletmelerin başında yer alan TEKEL işçileri “İşimizi alanın canını alırız” türünden sloganlar geliştirerek “hükümeti yolundan alıkoyma”ya, işbirlikçi gericilik ve uluslararası tekellerin saldırılarını püskürtmeye çalışıyorlar. Tüm bunlar -ve eklenebilecek başkaları-, eğer kararlılık ve sorumluluk duygusuyla hareket edilebilir ve sendika üst bürokratlarının oyalamaya bırakarak etkisizleştirme taktikleri boşa çıkarılabilirse, saldırıları püskürtebilecek yaygınlık ve etkiye sahip bir mücadelenin geliştirilmesinin olanaklı olduğunu göstermektedir. Hükümetin, kapitalistlerin işlerini görmekle görevli burjuva aygıtın icra kurumu olarak sermaye adına sürdürdüğü bu saldırılar, ancak “sınıfa karşı sınıf” tutumuyla, işçi ve emekçilerin birleşik eyleminin geliştirilmesiyle püskürtülebilirler. Bunun bugüne kadar başarılamamış olması, başarılamayacağını göstermez. Hareketin zaafları, parçalı yapısı, politik ileri kesimlerinin sınıfın ana kitlesiyle ve tüm öteki emekçi kesimlerle yaygın ilişkilere sahip olamaması, sendikal üst bürokrasinin hareket içinde burjuva ajanı olarak oynadığı role son vermenin başarılamaması gibi nedenlerle başka birçok etken bunda rol oynadı. Bu “zaaf ve eksiklikler” kuşkusuz varlığını sürdürüyor. Ama buna-bunlara “dur!” denilemezse, kapitalistlerle politik askeri temsilcileri gidebilecekleri yere kadar gideceklerdir. İşçilerin çalışan kesimleri ve işsiz olanları, saldırıların hedefindeki emekçilerin tüm öteki kesimleri, örgütlü olanları örgütlerini de zorlayarak ve örgütsüz olanlarla da birleşerek, Türk-İş üyesi işçilerin “genel grev”, “genel eylem” çağrılarını gerçeğe dönüştürmek için çabalarını artırma sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar. Tüm bu saldırıların kapitalistlerin çıkarlarını ifade ettiği bilincinde olanlara ise daha büyük sorumluluklar düşmektedir. Unutulmaması gereken, bugüne dek işçiden emekçiden yana ne kazanım olduysa bunun mücadeleyle, bir sınıf tutumuyla hareket edilmesi sonucu kazanıldığıdır. Hareketin gücü, örgütlü birliği ve eylemindedir.
A. Cihan Soylu

Evrensel'i Takip Et