20 Ocak 2008 00:00

gençlik için sanat gereksiz mi!

Küçücük sahne bir iple ikiye bölünmüş. İpin iki yanındaki çobanlar son soluklarını vermek üzereler. Biri ipi koparmaya çalışırken, “oyun oynamak istemiştik” diye fısıldıyor. Her şey toprağı bölme oyunuyla başlamıştır. Dostluklarının bitişi, birbirlerini boğazlamaları, sürülerin zehirlenmesi.

Paylaş

Küçücük sahne bir iple ikiye bölünmüş. İpin iki yanındaki çobanlar son soluklarını vermek üzereler. Biri ipi koparmaya çalışırken, “oyun oynamak istemiştik” diye fısıldıyor. Her şey toprağı bölme oyunuyla başlamıştır. Dostluklarının bitişi, birbirlerini boğazlamaları, sürülerin zehirlenmesi. Oyunun adı: Aria de Capo. Çobanları oynayanlardan biri Tuncel Kurtiz, öteki Tunca Yönder. Oyuna yön veren replikleri çobanlara fısıldayan suflör ya da “düzen”i Okay Sağtürk oynuyor. 16-22 yaş arasındaki seyirciler mülkiyeti tartışan üç kişilik oyunu soluksuz izliyorlar.
Yıl 1958. Burası o dönemde kısaca Gençlik Tiyatrosu diye anılan Milli Türk Talebe Birliği’ne bağlı kuruluşun stüdyo sahnesi. Binanın adı Eminönü Halkevi’ydi. Sonraları Eminönü Halk Eğitim Merkezi adını almış Beni bir anda elli yıl öncesine götürüveren internet üzerinden gelen “Eminönü Halk Eğitim Merkezi Sahne Sanatları Kursiyerleri Adına Dündar İncesu” imzalı bir ileti:
“1938’de kurulan ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne 50 metre, Valilik Makamına 100 metre mesafede bulunan Eminönü Halk Eğitimi Merkezi (eski adı ile Halkevi) bir kitap deposu olarak kullanılmakta, sanat faaliyetleri engellenmektedir.
On bir yıl önce Sayın Suna Kan ve Sayın Kaya İlhan’ın emekli ikramiyeleri ile ortaya koydukları ve on yıldır sahne sanatları çalışma alanı olarak kullanılan mekan, şu an açık lise öğretiminde kullanılacak kitapların dağıtım ve istiflenmesinde kullanılan depoya dönüştürülmüş durumda.
Onarım yapılacak bahanesiyle 2007 Haziran ayından bu yana kapalı tutulan ve Sahne Sanatları Kursiyerlerine verilmeyen alt salon yanında, açılışı 2007 Mayıs ayında yapılan üst salon da Aydınlar Ocağı ve benzeri siyasi oluşumlara tahsis edilerek buralarda AKP yandaşlarına yönelik etkinliklere pazarlanmaktadır.”
Dündar İncesu adlı delikanlı, bu binada bir zamanlar çalışma yapanların bir bölümünü de hatırlatmış:
“Bugüne kadar sahnede cesur denemeler, heyecanlı gençler (Nisa-Metin Serezli, Nejat Öğünç, Tuncel Kurtiz, Aden Tolay, Ülkü Tamer, Güngör Dilmen, Halit Akçatepe, Üstün Korugan, Vasıf Öngören, Osman Arolat, Sermet Çağan, Atilla Tokatlı, Rana Cabbar, Aydın Engin, Oktay Arayıcı, Şemsi İnkaya, Erol Keskin, Levent Dönmez, Cüneyt Türel, Pınar Kür, Tunca Yönder, Zihni Göktay) yetiştiren Eminönü Halk Eğitimi Merkezi artık bir depo olarak sahne sanatları çalışması yapmak isteyenlere kapılarını kapatmış durumda.”
Gençlik Tiyatrosu’nun üyelik kuralını anımsıyorum, on beş gün bilfiil çalışmak. Ağabey ya da ablalardan biri çalışmalarınızın tanığı olduğunda oyun seçiminde, sahnelemede oy hakkınız oluyordu. Benim mask çalışmalarına katıldığım ağabey Yılmaz Gruda, abla Tolga Tigin’di. Devlet Tiyatroları’nın reddettiği Midas’ın Kulakları da bu tiyatro tarafından büyük salonda sahnelenmişti. Yazarı Güngör Dilmen... Tiyatronun Stüdyo Sahnesi ilk oyunların görücüye çıktığı yerdi. Oktay Arayıcı’nın Dışarda Yağmur Var’ı burada sahnelenmişti.
Gençlik Tiyatrosu Uluslararası Gençlik Festivallerinin tasarlandığı düzenlendiği bir mekandı. Gençler kendilerini ifade için tiyatro çalışmaları yapıyorlardı. Felsefe, edebiyat, psikoloji okurken profesyonel tiyatroyu seçenler için bir basamaktı. Adana Şehir Tiyatrosu’na giden gençleri anımsıyorum. TRT’nin başarılı sunucularından biri olan Güneş Uğurlu’yu. Sonra oynadığı, başarılı oyunlardaki rolleriyle anılan, başka meslekleri seçenleri mesela: Avukat “Papaz” Erdoğan’ı. Üstün Korugan’ın tıbba ara verip Anadolu’yu Oğuz Aral’ın kurduğu mim tiyatrosuyla dolaşması, Zeki Alasya’nın Yağmurcu oyunundaki rolünü aksatan Aynur Sezer’in yerine kollarını traş edip çıkması (Zihni Göktay’ın da yaşadığı) çok daha sonraki yıllarda.
Üç adım ötemizdeki Yeşil Sahne’nin mim öğreticisi Oğuz Aral’dı. Yeşil Sahne, Yeşilay’a bağlıydı. Arada rekabet var mıydı bilmiyorum. Ama genç tiyatrolar, gruplar birbirini kışkırtır gibiydi, Genç Oyuncular... Arena.

Gençlik için bir sanatevi
Eminönü Halkevi yalnızca tiyatrocuların yetişmesi için bir mekan değildi. Bir gençlik sanat eviydi. İstanbul Kız Lisesi öğrencisiyken katıldığım 1958 ya da 1959’da orada “a dergisi”nin düzenlediği toplantıyı anımsıyorum: Asım Bezirci, Önay Sözer, Adnan Özyalçıner...
Benden bir önceki kuşağın usta gazetecisi Doğan Katırcıoğlu da benzer şeyler anımsıyor:
“İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken Eminönü Halkevi de ikinci adresimizdi. Edebiyat matineleri olurdu Halkevi’nde. Gençlik Tiyatrosu vardı, Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nun. Münazaralar olurdu sıkça. Sadri Alışık, Zihni Küçümen, Şükran Güngör, Metin Serezli, Yılmaz Gruda, Tuncel Kurtiz, Tunca Yönder, Okay Sağtürk, Oktay Arayıcı (Tiyatro Yazarı), Vasıf Öngören, Güneş Uğurlu (spiker), Şemsi İnkaya, Dr. Üstün Korugan “Gençlik Tiyatrosu”ndan tanıyabildiklerim. Buraya elli metre kadar uzaklıkta Nuruosmaniye Caddesi üzerine “Yeşilay” vardı. Onun da Tiyatro kolu vardı. Adı: “Yeşil Sahne” (...)Şair Özdemir Asaf Halkevi’ndeki edebiyat matinelerinin azgeçilmezlerindendi.(...)
O zamanlar “Babıali Caddesi”nde küçük de olsa bahçe içindeydi o taş binalar. En görkemlilerinden biri de Cumhuriyet Halk Partisi il binasıydı. Ünlü Başvekil Adnan Menderes bir yasa ile CHP mallarına el koydu. Ne de olsa adam tek başına iktidar. Bu bina da boşaltıldı. (...)Menderes bu binayı Türkiye Milli Talebe Federasyonu’na verdi. Federasyon yerleşti bu görkemli binaya. Yakıştı da. Kapıdan içeri girişte sağdaki ilk oda turizm koluna tahsis edilmişti. O zaman Galatasaray Lisesi’nde okuyan arkadaşım Sultanahmetli Ferit Epikmen’in odasıydı orası. Çok turizm rehberi yetişti Ferit Epikmen’in başkanlığında o odada. Tabii turizmin dünya çapındaki efsanesi Ferit Epikmen de.”
Katırcıoğlu’nun Türkiye Milli Talebe Federasyonu olarak andığı bina şu anda İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü binalarından biri. Ancak bu binanın macerası şimdi oraya yapılmış olan Cezeri Kasımpaşa Camii yüzünden dinsel çevrelerce farklı anlatılıyor:
“(...)Bu camiimizin tahribi ve yok edilmesi biraz trajikomik bir vaka ile olmuştur. Bu Cami’in kible tarafinda bulunan ve hâlen Millî Eğitim Müdürlüğü ek hizmet binası olan bina, C.H.P. tarafından işgal edilmiş, bir türlü muktedîr olamayan, aciz, iktidar mensupları, bu binayı Cumhuriyet Halk Partisi’nin elinden alamayınca, çâreyi istimlâk süsü vererek yıkmakta bulmuşlardı. Bu binâyi yıkabilmek için de önce yanındaki, İstanbul’un en eski camilerinden birisi olan, Cezeri Kasımpaşa Cami’ini yerle bir etmişlerdi. Yaşı altmışın üstünde olan eski Istanbul’lular bu cami’i çok iyi hatırlarlar. (Benim yaşım tanıma uygun, İstanbul Kız Lisesi’nde okudum ama hatırlamıyorum S.S.) Aradan geçen yıllar içerisinde, Eminönü Halkevi binası Millî Türk Talebe Birliği’ne verilince buraya baraka halinde tek katlı bir bina yapmışlar, kapısına da Eminönü Halkevi tabelası asmışlardı. Etrafına da birkaç bank yerleştirip adına park demişlerdi. Cağaloğlu’nda gazete ve matbaalarda çalışan ve az ücret alan kimi foto muhabiri ve matbaa çırağı, bulurlarsa, şarap, bulamazlarsa bu parkta ispirto içerlerdi.”
Aynı binayı Coşkun Büktel de anlatır: “... Oyunculuğa ilk kez Eminönü Halkevi’nde teşebbüs etmiştim. Cağaloğlu’nda bugün Diyanet Vakfı Kitabevi’nin bulunduğu yerde, eskiden su deposu gibi bir bina vardı. Eminönü Halkevi orasıydı. Sokakta kaldığım ilk dönemde orayı keşfetmiş ve orada tiyatro çalışmasına katılmıştım. Haşmet Zeybek’in “Irgat” oyununu çalışıyorduk. Ve geceleri orada birkaç arkadaşla birlikte sandalyeleri birleştirerek yatıyorduk. Daha sonra başka gruplar da o mekana prova yapmaya veya başka amaçlarla geldiler. Bu arada, Yavuz Özkan da, Macit Koper ve başka arkadaşlarıyla birlikte, “Sakko ile Vanzetti’nin Çilesi” diye Howard Fast’ın romanından uyarladıkları bir oyun hazırlamışlar, gelip orada prova yapmaya başladılar.
Fakat gene o sıralarda, bizim binanın çaprazında, önünde Turan Emeksiz’in küçük bir büstü bulunan Milli Türk Talebe Birliği binasından, kendilerine Ülkücü diyen birtakım kişiler de bizim binaya sık sık gelmeye başladılar. Bizden ne istediklerini şimdi pek anımsamıyorum ama bizim binada atış talimleri filan yaparak bize göz dağı vermeye çalışıyorlardı. Başarılı olmadıklarını söyleyemem. Yani bir yanda faşistler atış talimi yapıyor, diğer yanda, Yavuz Özkan, Macit Koper filan onlar geliyor, gayet solcu bir oyunu prova ediyorlar. Öyle bir ortam....”

Halkevlerini yönetenler
Halkevlerini yönetenler kültür adamlarıdır. İstanbul’daki Eminönü Halkevi’nin başkanlarından biri de öğretmen ve edebiyat tarihçisi Agâh Sırrı Levent’tir (1894-1978) Bu yüzden halkevleri tarihinde şöyle bir not olağandır:
“1940 yılında Münif Fehim, Hüsnü Cantürk, Suat Fenik, İlhan Arakon ve İhsan Erkılıç, Eminönü Halkevi’nde açtıkları fotoğraf sergisiyle fotoğrafın da sergilenebileceğinin ilk örneğini oluştururlar.” Mehmet Seyda da bu yöneticilerin dönem yazarlarındaki emeğini vurgular:
“...Üniversite öğrenciliğinin son yıllarında, Eminönü Halkevi Dil ve Edebiyat Kolu
yöneticileri olan Tarık Zafer Tunaya, İskender Fahrettin Sertelli ve diğer görevlilerin, Tahir Alangu ve yakın arkadaşı Behçet Gönül’e [Necatigil] kucak açtıkları anlaşılmaktadır.”
Eminönü Halkevi, tıpkı öteki halkevleri gibi müzik ve spor çalışmaları/öğretimi yapılan bir yerdir. Nevzad Atlığ, Ercüment Berker’in 1947 yılında askere gitmesiyle dağılma tehlikesi geçiren Üniversite Korosu’nu yeniden toparlayıp Eminönü Halkevi’ndeki konserden sonra MTTB’ye bağlı bir örgütlenme olarak tescil ettirir. Hem önemli bir halk müziği icracısı hem derlemeci olan Yücel Paşmakçı’nın eğtim ve yöneliminde Eminönü Halkevi’nin Necati Başara Topluluğu’nun damgası vardır. Günümüzün ünlü mimar yazarlarından Aydın Boysan’ın yaşamında da halkevlerinin yeri vardır: “Eminönü Halkevi bizim cennetimizdi, zaten evde -mangallı tek odalı- ders çalışamazdık da Samatya’dan yürüye yürüye Eminönü Halkevi’ne giderdik. Orada soba yanardı ve biz bir yandan hem ders çalışır hem de kitaplıktaki binlerce kitaptan yararlanırdık. Sefildik ama hayatımızdan şikayet etmiyorduk ve ülkenin geleceğinin parlak olacağına tam bir iman içindeydik”.
Halkevleri içinde Eminönü Halkevine dikkat çekiyoruz madem, buradan yetişen sporcuları da örnekleyelim:
Döneminin sayılı eskrimcilerinden, 97 karşılaşmanın 52’sinde galip gelen Seyyit Mısırlı (1927) eskrime Eminönü Halkevi’nde 1943 yılında başladı. Bu dalın ilk yabancı hocası Nadovsky tarafından yetiştirildi.
Verdiğim örnekler Halkevlerinin, gençlik merkezlerinin önemini vurgulamak için ve yetersiz elbet. Orhan Alkaya, bir yazısında Eminönü Halkevi’nin bir efsane olduğunu söyler. Haklıdır.
Ama şu iletiyi okuduğunuzda bütün efsaneler çökmektedir:
“Eminönü Halk Eğitimi Merkezi Sahne Sanatları çalışmalarının durdurulmasından sonra İstanbul Üniversitesi yönetimi tarafından üniversitenin ebru, edebiyat ve felsefe, fotoğraf, halkbilim, müzik, tiyatro, resim, sinema, sosyal araştırmalar yapılan kültür merkezi gerekçesiz ve süresiz kapatıldı!”
Kapatan yetkililerin “Neden?” sorusu için inandırıcı bir yanıtı var mı acaba?
Sennur Sezer
ÖNCEKİ HABER

akp’nin alevi planı: alevileri asimile etmek

SONRAKİ HABER

graniser işçilerinin sırrı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...