20 Ocak 2008 00:00
Diktatör Pinochetin yapamadığı yapılıyor
GÜNÜN YAZILARI
İzmir Tabip Odası tarafından gerçekleştirilen Tıbbiye Vatanı ve Cumhuriyeti Koruyor konferanslar dizisi kapsamında gerçekleştirilen panelde Türkiye ve altın gerçeği tartışıldı.
İzmir Barosu Konferans Salonunda gerçekleştirilen toplantıyı EGEÇEP Yürütme Kurulu üyesi Dr. Oya Otyıldız yönetti. Otyıldız açılış konuşmasında 16 yılı geride bırakan Bergama süreci ile başlayan ve şu anda ülkenin dört bir yanında kendini gösteren siyanürle altın işletmeciliğini bir saldırı olarak niteledi. Ülkeyi yönetenlerin altın madenciliğini bir zenginleşme aracı gibi sunduğuna dikkat çeken Otyıldız, 16 yıldır Bergama çalışıyor. Kim zengin oldu dedi.
Panelde ilk olarak konuşan Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin Yıldıran, siyanür kullanılmadan altın ve gümüş elde etme konusunda yayınlanmış 4 uluslararası makalesi olduğunu belirterek, bu makalelerle ilgili teknik bilgiler verdi. Siyanürün zehirli etkilerini anlatan Yıldıran, Siyanürün radyoaktiviteden daha üst düzey tersinmesiz bir tahribatı vardır dedi. Türkiyede varlığı kanıtlanmış işlenebilir altın rezervinin 600 ton olduğunu, bu altının tümünün kâr olarak çıkarılması durumunda bile ülkeye 6 milyar dolar civarında bir paranın kalacağını kaydeden Yıldıran, Bu rakam Türkiyenin 1 aylık faiz ödemesidir. Bu sektördeki kârlılık oranı da ancak yüzde on dur diye konuştu. Dünyadaki bütün altın ve gümüş işletmeciliğinin ardında Rotchild ve Openhaimer ailelerinin olduğunu ileri süren Yıldıran, Bu 6 milyar dolar bu aileler için çok büyük para değil. Bence son yıllarda altın işletmeciliğinin Türkiyede bu kadar yaygınlaşmasının ardındaki ana neden ülke insanının direncini ve duyarlılığını yok etmek. Bunu ise dünyadaki rezervin yüzde 95inin Türkiyede olduğu bor madenini ele geçirmenin bir ön adımı olarak yapıyorlar diye konuştu.
Siyanürle altın işletmeciliğinin sağlıktaki etkileri konusunda bir sunum yapan EÜ Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Karababa, ekonomik gelişme uğruna çevresel dengelerin altüst edildiği günlerden geçildiğini aktardı. Kışladağ, Efemçukuru ve Bergamadaki altın işletmeleri konusunda bilgi veren Karababa, buralarda yapılan ve yapılacak olan madencilikten sonra bölgenin rehabilite edilmesinin olanaksız hale geleceğini söyledi. Karababa, Türkiye ve dünyadaki altın madenleri ile ilgili gelişen olaylar, Bergamada yaptıkları su analizi ve Eşmedeki siyanür zehirlenmeleri konusunda bilgi verirken, son olarak siyanürün ve ağır metallerin canlı yaşamında yarattığı tahribatı görsel sunumlar eşliğinde ortaya koydu.
Düzenlemeler madencilere...
Son olarak konuşan Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür ise özellikle altın ve gümüş gibi değerli madenlerin merkezi Kanada Torontoda olan borsada işlem gördüğünü, madenciliğin önemli ölçüde spekülatif bir yapıya büründüğünü vurguladı. Bu borsaların orta sınıfların küçük birikimleri ile ayakta durduğunu aktaran Öngür, Türkiyedeki gelişimin de pek farklı olmadığını belirtti. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan madenciliğin dünyaya bir model olduğunu dile getiren Öngür, dışa bağımlılığın artması sonrasında diğer kazanımların yanı sıra bu modelin de yok edildiğini söyledi. Şilideki Allende hükümetinin devrilmesinin ardında yatan en önemli etkenlerden birinin Şilinin dünyanın en büyük bakır rezervine sahip olması olduğunu kaydeden Öngür, Pinoche darbeden sonra bu madenlerin ancak yüzde 50sini özelleştirerek uluslararası sermayeye açtı. Bizim yöneticiler ise Pinochetnin bile yapamadığını göstere göstere yapıyorlar. Maden yasası iki kez değiştirildi. Şimdi madenciler lehine yeni bir düzenleme üzerinde çalışıyorlar. Ülkede yapılan bütün madencilik, çıkarılan madenin ülke dışına ham olarak satılması prensibine dayalı ki bu dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir şey. Dünyanın en düşük devlet hakkı olan yüzde 2 bile alınmıyor. Madencilikten bu ülkeyi hiçbir şey kalmıyor dedi. (İzmir/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et