20 Ocak 2008 00:00

NOT


Sistemin problemli alanlarla aşınmış bağlarını ‘yeniden’ kurmaya girişmiş bir misyoner rolünde AKP... Probleme yöneliyor, bir şeyler geveliyor, oyalıyor, idare ediveriyor... Sonuçta, çözüm hayalleri satıyor; çözmüyor ama “çözmek isteyen” bir görüntü sergiliyor. Bu görüntü ya da imaj ise AKP’nin asıl amacı ve ana sermayesi oluyor zaten. Tüccar parti, siyasi ticaretini bu imajla yapıyor işte...
Sıkıştığı yerde hemen “bizi anlamanız lazım, çözmek istiyoruz ama ne engellerle uğraştığımızı bilemezsiniz...” şeklinde ‘mağdur’ edebiyatı yapıyor. Örneğin, askerle ilişkilerindeki gerginlikleri de kullanarak bu imajını (yani çözmek isteyen ama engellenen parti) pekiştirip 22 Temmuz seçimlerinde Kürt bölgesinde önemli bir başarı elde etmişti AKP...
Hakkını vermek gerekirse, AKP rolünü iyi de oynamıştır. Açık ki, diğer partilerin, mevcut durumlarıyla, böyle bir rolü oynama şansları, zaten yoktu... Her biri, devletin geleneksel politikalarına bire bir eklemlenmiş, sorunlu alanları cepheden karşısına almıştır. AKP ise, son tahlilde devlet politikalarına eklemlenmenin yanında, bu politikalardan farklı bir projesi olduğuna ilişkin bir imaj vermeyi hiç ihmal etmemiştir. Tek farkı bu imajıdır ve ama bu, AKP’nin en ‘özgün’ yanıdır. Başarısını, imajcılığına borçludur. (Bir başka tartışmanın konusu olmakla birlikte, geçerken not düşmek gerekirse, AKP imajcılığının toplumsal yanıt buluyor oluşunun en temel nedenlerinden biri, AKP’nin devletin ‘asli sahibi’ olan o malum kastın dışından geliyor oluşudur...)
Oysa, AKP’nin bugün de sürdürmeye çalıştığı bu yalancı imaj giderek daha dayanaksız kalmaktadır. Meseleye ilişkin bazı unsurlar bakımından şöyle bir göz atarsak...
Evet, Türk-Kürt bir çok liberal, demokrat aydın, “özgürlükçü-mağdur AKP” imajının yörüngesinde dönüp durmaktadır. AKP’ye inanan, inanmak isteyen ve de inanmak zorunda olanlar var. Güçlü bir muhalefet odağı göremeyenler, CHP-MHP-Ordu eksenine karşı AKP’ye inanmak zorunluluğu duymaktadırlar... Bu durumun söz konusu çevrelerle yeniden tartışılmasını gerektiren gelişmeler var oysa. Artık, AKP’nin askerle ilişkisi, ABD bağlamıyla birlikte, yeni bir sürecin göstergesi sayılacak kadar derin ve önemlidir. AKP artık Ordu’yla birlikte, Kürt hareketinin tasfiyesinden BOP’un taşeron militanlığı ve ABD’nin Ortadoğu’da nükleer istasyonluğuna kadar çeşitli boyutları olan bir işbirlikçiliğin ortağı durumundadır.
Bir diğeri, iktidarda önemli mevziler edinmiş AKP’nin, artık ‘mağdur’ sayılamayacak kadar “ev sahipliği” rolüne alıştığıdır. Artık şu soruyu daha çok sormak lazımdır AKP’ye: Yarım ağızla dillendirdiğiniz “engelleniyoruz” yalanı kokmuştur artık. Hangi çözümü, neyi önerdiniz de engellendiniz? Yanıtı ‘hiç’tir!
İşte Kürt sorunu ve işte AKP... İşte ‘terörle mücadele’ konsepti, işte askere havale operasyonlar, sınır ötesi harekatlar, pişmanlık yasasında ısrar...
Ve yine, Başbakan’ın son birkaç haftadır öne çıkan sözlerine bakarken de AKP’nin bu üçkağıtçı imajının altındaki samimiyetsizlik ve tutarsızlığı görmek mümkündür.
Örneğin, son Diyarbakır ziyaretinde, “Kürtçe eğitim en azından seçmeli ders olarak okutulmalıdır” şeklindeki öneriye verdiği yanıt... Önce, o bahsettiğimiz “uğraşan ama engellenen parti” imajına dönük olarak “Bekara karı boşamak kolaydır” diyerek, talep edenlere sitemini belirtmiş; ama eklediği şu sözlerle de bu imajın sahteliğini sergilemiştir: “Ya aynı şeyi Çerkezler, Lazlar, Arnavutlar da isterse...”!
Bu sözler, Kürtlerin Kürtçe eğitim hakkından mahrum olduğunun kabulüdür de. Ama inkarcı tüccar, ‘an’ı kurtarmak için Çerkezleri, Lazları gerekçe yapmakta, kendisine yöneltilen bu mütevazı talebin üzerinden atlamaktadır. AKP’nin gerçeği de budur zaten. Ki bu inkarcı gerçek, İspanya’da sarfedilen şu sözlerde de sırıtmıyor mu:
“Kürt kökenli vatandaşlarım benden farklı değil, aramızda hiçbir statü farkı yoktur...”!
Ne demeli şimdi? Bilmeyen, Erdoğan’ın da mesela anadilde eğitim sorunu olduğunu zanneder herhalde! Veya şöyle demeli, ya biz Türkiye’de yaşamıyoruz ya da Başbakan, en hafif deyimle, doğru söylemiyor!
Peki, türban konusundaki şu son, “çözeriz, bir cümle yeter” çıkışına ne demeli?.. Bu ne yaman ‘çözücü’lük böyle! AKP bu; her adımında bir pazarlamacılık, bir pazarlık aramak yeridir. Şimdi, Başbakan’ın “türbanı çözeceğiz” sözlerinin, basına, “AKP’nin, yeni Anayasa’da Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarına Yüce Divan’da yargı yolu açmaktan vazgeçtiği” haberiyle eş zamanlı yansımasını nasıl açıklamalı acaba? Sonuçta bu türban cengaverliğinin Kürt sorununda eklemlenilmiş militarist operasyonculuğun bir promosyonu olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır. ‘Türban çözücülüğü’, bir diğer çözümsüzlüğe iliştirilmiştir yani. İcazet alındıktan sonra, “bir cümle yeter” demek kolay. Yoksa, Kürt siyasetinin temsilcileri de “Anayasaya koyacağınız ve farklı kültürlerin tanınmasına yönelik bir cümleyle Kürt sorunu çözülebilir” demiyor muydu? Gerçekten de çözüm derdi olan bir hükümetin böylesi bir öneriyi hiç dikkate almamasını icazete tabi olmaktan başka nasıl açıklamalı...
Aynı konuda, “diyelim ki türban siyasi simgedir; simgelere, sembollere yasak konulduğu nerede görülmüştür?” diye devam ediyordu Erdoğan... Yine imaj! Ama, dediğimiz gibi, AKP hükümetinin icraatları ortadayken, bu ‘özgürlükçü’ imajın, zırnık inandırıcılığı olabilir mi. Biliyoruz ki, bizzat Erdoğan’ın başbakanlık yaptığı bu ülkede “simge ve sembollere yasak konulması” sıradan bir iştir. Tayyip Bey’in da altında imzasının olduğu ve AKP Hükümeti’nin 2006 yılında hayata geçirdiği 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu’yla sarı-kırmızı-yeşil renkli eşarp, egal, poşu gibi Kürtlerin günlük yaşamda kullandığı kıyafetlere ‘örgütün sembolleri’ denilerek, davalar açılıp, hapis cezaları verilmedi mi? Örneğin giyilen yerel giysilerden dolayı Hakkari’deki folklör gösterisinin, Bostaniçi Belediyesi’nce hazırlanan ve yöresel giysilerden oluşan defilenin, soruşturma, hapis ve para cezalarına konu olduğunu hatırlamak yeterli olacaktır herhalde...
‘Mağdur’ AKP imajının lime lime döküleceği, ‘özgürlükçü-liberal’ karizmanın kolayca çizilebileceği bir sürece girmiş bulunuyoruz. ‘Devlet partisi’ olmaya evrilmiş AKP ve hükümetinin her icraatı, onun “fiyakasını bozan”, gerçek siciline eklenmiş bir ‘sabıka’dır...
Ve o sicil, yeterince kabarıktır artık...
Şemdinli bombacısı Jitemci Mutkili Ali’ye teslim olmuşluk var o sicilde...
Tam bir yıl önce, kardeşimiz Hrant’ın katledilişine bile bile göz yuman özel harpçi ilişkilere “allah rızası için” hiç dokundurmayıp, tam da yıldönümüne doğru, “iş yapıyor” görünmek için komisyon oluşturmakla yetinmek de yine o meşum sicile eklidir...
Hiçbir demokratik beklentiye yanıt bulunamayacak ve artık hiçbir imajla örtülemeyecek bir gericiliğin kanıtıdır o sicil...
Vedat İlbeyoğlu

Evrensel'i Takip Et