26 Ocak 2008 01:00

Diyarbakır’da tarikatların faaliyetleri ve tarikatların AKP’yle ilişkisini konu alan yazı dizisinin son bölümünde sözü DTP Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak’a verdik. Yerel seçimlerde “Diyarbakır’ı istiyorum” diyen AKP’yi sert bir dille eleştiren Kışanak, “Hem halkı aç bırakan politikaların sorumlusu olacaksın, hem de bir parça ekmek vererek ‘hayırsever’ olacaksın. Bu gerçekten çok iki yüzlü ve arsız bir politika” diye konuştu.
DTP Milletvekili Gültan Kışanak sorularımızı yanıtladı.
Diyarbakır milletvekili olarak bölgedeki bazı dini örgütlenmelerin boyutları ile ilgili gözlemleriniz nelerdir?
Genel olarak Türkiye’de, özellikle de bölgede halkın dini duyguları siyasete alet edilmektedir. Bu örgütlenmeler aslında, AKP’nin doğrudan ulaşamadığı kesimlere “din” kisvesi altında ulaşma çabalarının bir ürünüdür. AKP Hükümeti, Ortadoğu halklarını birbirine kırdıran ABD ile “stratejik ortak” olabilmek için çırpınmaktadır. Bu dünyanın en büyük tefecisi IMF ve Dünya Bankası’nın talimatlarını harfiyen uygulamaktadır. Bu politikalar sonucunda emekçiler her geçen gün daha yoksullaşmakta, gelir dağılımında adalet her geçen gün daha da bozulmaktadır. Kürt halkının özgürlük talepleri üzerine bombalar yağmaktadır. Bu koşullarda AKP’nin halka söyleyebileceği hiçbir şey yoktur. Elinde sömürebileceği bir tek şey kalmıştır o da halkın dini duygularıdır. Bu örgütlenmeler, AKP’nin istismar politikasının ürünleridir.
İkincisi inkar-imha ve asimilasyon politikaları üzerine kurulan statüko da bölgede iflas etmiştir. Kürt halkının özgürlük talebi, barış içerisinde özgür eşit yurttaş olarak yaşama isteği örgütlü bir irade gücüne kavuşmuştur. İşte bu ortamda statükonun imdadına AKP yetişmiştir. Ve bu ülkenin değişmesini, demokratikleşmesini, tüm kimlikleri eşit-özgür yurttaşlık bağı ile kucaklayarak, cumhuriyetin demokratik bir öz kazanmasını istemeyen güçler ile AKP iktidarı arasında “kutsal bir ittifak” kurulmuştur. Bu ittifakın her iki tarafı da şimdilik “halkın dini duygularının istismar edilmesi” noktasında anlaşmıştır.
Benzeri bir ittifak, binlerce faili meçhul cinayetin işlendiği ‘92 konsepti sürecinde de kurulmuş; bu kirli/kanlı ittifak sona erdiğinde, ortaya çıkan gerçekler en çok da din adına siyaset yapanları mahcup etmişti.

Bu çeşit örgütlenmelerin bölgede yoğunlaşmasının, son Kurban Bayramı’nda da olduğu gibi “bölge halkının terörden uzaklaşması için” Batı’dan yardım çağrısı yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
80 yıllık cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş geçmiş bütün iktidarlar tarafından yürütülen politikalar sonucunda, Kürt halkı her geçen gün biraz daha yoksullaştırılmıştır. İnsanca yaşam kriterlerine ilişkin tüm istatistiklerde, istikrarlı bir şekilde sürekli gerileme yaşanmıştır. Bu durum geçmiş 4.5 yıllık AKP Hükümeti döneminde de değişmemiştir. AKP Hükümeti döneminde bölgeye hiçbir yatırım yapılmamış, işsizliği ve yoksulluğu önleyici hiçbir önlem alınmamıştır. Şimdiki AKP Hükümeti’nin programında ve 2008 yılı bütçesinde de bölgedeki işsizliği ve yoksulluğu önleyici hiçbir yatırım öngörülmemektedir. Öyle anlaşılıyor ki yoksulluk, üzerinde politika yapılan bir durum olarak sürekli gündemde tutulmak isteniyor. Hem halkı aç bırakan politikaların sorumlusu olacaksın, hem de bir parça ekmek vererek “hayırsever” olacaksın. Bu gerçekten çok iki yüzlü ve arsız bir politika.
Ancak bu politikanın mimarlarının, bu halkın evlerinin-köylerinin yakılıp yıkılması pahasına özgürlük ve kimlik taleplerinden vazgeçmediğini bilmeyecek kadar kör olduklarını da söylemek gerekiyor.
AKP Hükümeti’ne öneride bulunduk. Bir taraftan yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar geliştirilsin, iş olanağı yaratan yatırımlar yapılsın; bir taraftan da yoksullara “vatandaşlık geliri” bağlansın. Sosyal yardımlar siyasi istismar konusu olmaktan çıkartılsın. Bu çağdaş ülkelerin uyguladığı bir yöntemdir. Vatandaşlık geliri, rencide etmeden, yardım yapana minnet duymasına neden olmadan, yurttaşlarına insanca yaşama imkanı sağlamaktadır. Tabii ki böyle bir öneriyi duymadılar bile. Çünkü AKP’nin derdi yoksul halka yardım etmek değil, bu yardımları “oya” çevirmek ve inkar-imha konseptinin devamını sağlamak.
Batıdan gelen “hayırseverler” de bu politika ekseninde harekete geçirildiler. Yoksa bu “hayırseverlerin” vicdanı şimdiye kadar neden sızlamadı da Başbakan Tayyip Erdoğan “Diyarbakır’ı istiyorum” deyince vicdanlarını hatırladılar. Hem en büyük vicdansızlık, bir insanı, bir toplumu, bir halkı kendi kimliğinden vazgeçmeye zorlamak değil midir? Yoksa kendi hanesine “iyilik” yazılsın diye, yoksullara acıyıp bir parça ekmek vermenin, vicdanla da din kardeşliğiyle de hiçbir alakası yoktur.

Bölge halkının yoksulluğunun yardım organizasyonlarıyla giderilmesi mümkün mü?
Ayrıca işin bir de psikolojik boyutu var. Öyle bir atmosfer yaratılıyor ki; yapılmayan yardımlar da yapılmış gibi gösteriliyor. Fısıltı gazetesi, AKP’nin ne kadar çok çalıştığını ve ne kadar çok yardım yaptığını sürekli yayıyor. Oysa gerçeğin böyle olmadığını biliyoruz. Örneğin bayramda biz DTP milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri kenti karış karış gezdik. Mahalle komisyonlarımızın da yaptığı ziyaretleri hesaba katarsak, binlerce eve bayram ziyaretinde bulunduk. Bayram süresince kentimizin sokaklarındaydık, halkımızın evindeydik. Hiç de öyle anlatıldığı gibi binlerce eve kurban dağıtıldığını görmedik.
AKP ve onun adına politika yapmak isteyenlerin, bu halkın özgürlük talepleri karşısında ne kadar zorlandıklarını, her ortamda önce yürüttükleri savaş politikalarının hesabının sorulduğunu da çok iyi biliyoruz. Sayın Başbakan konuştukça, bölgede AKP adına politika yapmaya çalışanların başının nasıl öne eğildiğini, “ne yapalım belli güçler var” söyleminin arkasına sığınmaya çalıştıklarını görüyoruz.
Bütün bunlar ortadayken, fısıltı gazetesi aracılığı ile kentte AKP lehine bir atmosfer oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun sahte bir atmosfer olduğu ortada.
Diyarbakır ekmekle teslim alınamaz Özellikle yerel seçimlerin yaklaşmasıyla yardım merkezli gösterilen bu girişimlerin DTP’ye karşı bir alternatif olarak yükseltilmeye çalışıldığı ve AKP’ye yarar sağladığı tartışılıyor. Başbakan “Diyarbakır’ı alacağını” söylüyor. Bu konuda DTP milletvekili olarak ne düşünüyorsunuz? Diyarbakır, dünyanın en çok tanınan kentlerinden biridir. Hem de demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesine verdiği emekle tanınmaktadır. Diyarbakır’ın temsil ettiği bu değerler, ne aşla, ekmekle ne de tankla topla teslim alınamaz. Amed halkı yaşadığı yoksulluğun nedenlerini de sorumlularını da çok iyi biliyor; çözüm yollarını da. Bu halk demokrasi ve ekmek kavgasının ayrılmaz bir bütün olduğunu çok iyi biliyor. O nedenle hem özgürlük istiyor hem adalet. Ne AKP Hükümeti’nin ne de bu politikanın payandalarının, özgürlük ve adalet mücadelesini birbirinden ayırmaya, özgürlüğü bir parça ekmekle satın almaya güçleri yetmeyecektir. DTP, Amed halkının hem özgürlük, hem de adalet taleplerinin takipçisidir. Halkımızın siyasi talepleri kadar, ekonomik ve sosyal taleplerinin de takipçisiyiz, savunucusuyuz. Halkımızı hangi politikalarla açlığa mahkum ettiklerini sürekli teşhir edeceğiz ve yarattıkları bu yoksulluk üzerinde politika yapmalarına fırsat vermeyeceğiz. BİTTİ
Hazırlayan: Elif Görgü

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

Sömürge madenciliği felaketinin yıl dönümünde İliç: Toprak zehirli, halk işsiz

İliç siyanür faciasının üzerinden 1 yıl geçti. Hava, toprak ve su zehirlendi; 9 işçi can verdi. Daha fazla altın için kuralsız çalışmanın önünü açanlar aklandı. Halk zehirlenmiş doğa ve işsizlikle baş başa. Facianın ana sorumlularından uluslararası maden tekeli SSR, hisse senedi değerlerinin yükselmesiyle felaket öncesine geri döndü. İliç’teki altın için de “iş birliği içinde olduğu iktidarla” pazarlıkta.

Türkiye’de siyanür kullanılan 24 maden var. Bunların 10’u fay hattı üzerinde.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Grevdeki Çelikaslan Tekstil patronunun kardeşi: "Benim zenginliğimi Allah verdi."

Evrensel'i Takip Et