27 Ocak 2008 00:00
ankara mektubu
Çok değil, 30-40 sene önce Ankaranın kent coğrafyasını çizmeye kalksak, çepeçevre bağlık, bahçelik semtleri birer birer sayarak işe başlardık: Keçiören, İncirli, Ayvalı, Etlik vb. semtlerden sonra bir daire çizer, son noktayı Firenközü, Balkehriz bahçeleriyle koyardık.
Son 15 yıl içerisinde ise Ankara çepeçevre olmasa da Etlik bağları eteklerinden başlayarak, at nalı biçiminde bir büyük kuşatmanın pençesine düşmüş durumda. Ne bağ kaldı ne bahçe.
Kimisi yayvan, kimisi sivri beton bir yapılaşma. Ne gariptir ki ya da ne ticari dehadır ki, ta Eskişehir yoluna kadar uzanan bu muazzam binaların hepsi alışveriş merkezi. Aklımda kalanlar: Koçtaş, Migros, Real, Praktiker, Armada, Carrefour, Bauhose, Cepa...
Kapitalizmin tüketim toplumu yaratmak için harcadığı büyük parayı ve emeği yakından gözlemek için ben bu alışveriş merkezlerini bir kez olsun yakından görmek istedim. Bu amaçla geçen cumartesi günü yakınlarımla yeni açılan Cepa Alışveriş Merkezine gittim. Aman yarabbi, o ne ihtişam, o ne renk cümbüşü. Gelenlerin gözlerini kamaştırıp büyülemek için her türlü albeniden kaçınılmamış. Yürüme zorluğu çektiğim için altıma iki tekerlekli bir araba verdiler, bütün köşe bucağı dolaştım. Marks&Spencerden tutun da Boynere, Vakkoya kadar bütün lüks mağazalar oradaydı. Vitrinler yüzde 50-60 indirim yazılarıyla kaplıydı. Cumartesi öğle sonrası olduğu halde alışverişin pek hızlı olduğu söylenemezdi. Ortalıkta maaile dolaşanlar çoktu. Ama mağazalar boş sayılırdı. Asgari ücretle çalıştıkları belli olan tezgahtar kızlarla delikanlılar, kollarını kavuşturmuş, bale sanatçıları gibi ayaklarını çaprazlamış, tek ayak üzerinde emre hazır beklemekteydi. Bu boşluğun ve hareketsizliğin nedenini anlamak için güya indirimli etiketlere bakmak yeterliydi: Yiğit süvarilere yakışan, konçları diz kapağındaki çizmeler asgari ücret fiyatında; ayakkabıların çifti, iki çocuklu bir ilkokul öğretmeninin aylık giderlerine eşit fiyattaydı. Diğer giysi fiyatları ile lüks eşya ve hanımların süs nesnelerinin fiyatlarını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Peki fiyatlar şöyleydi, böyleydi; lüks, şatafat, göz kamaştırıcı idi de, bu değirmenin suyu nereden geliyordu?
Ben bu sorunun yanıtını Kral Marksın kapitalinde buldum, siz de bulmak istiyorsanız yukarıda adını andığım Marks&Spencer mağazasını bir dolaşın, sonra da eğer zahmet olmazsa -hiç değilse- kapital özet ve kılavuzu açıp okuyun- eğer kafanız basarsa bu sorunun yanıtını mutlaka orada bulursunuz.
Alaattin Bilgi
Evrensel'i Takip Et