28 Ocak 2008 00:00
GÜNDÖNÜMÜ
Başbakan ve taifesi görünürde özgürlükçü kesildiler.
AKP ve MHPnin işbirliği içinde türbana özgürlük manevraları sürüyor.
Sözde özgürlükçü AKP, MHP ve diğer burjuva partileri yaptıklarıyla kime ve neye özgürlük hedeflediklerini açıkça ortaya koydular.
Dinci-gerici ve ırkçı-şoven örgütlenmeler geçmişte hakları için direnen işçilerin grevlerini kırmak üzere saldırdılar.
Cumhuriyet tarihi boyunca provokatör ajanların öncülüğünde, ne yaptığını bilemez haldeki, kandırılan ve kışkırtılan inançlı/Müslüman emekçiler, hak arayan, özgürlükleri savunan emekçilere saldırtıldılar. Kubilay Olayı, 6. Filoya karşı direnen gençlere yapılan gerici saldırı, 1 Mayıs 1977 saldırısı, Çorum, Maraş, Sivas ve Malatyada 1980 öncesinde yaşanan ırkçı-faşist, dinci-gerici görünümlü kontrgerilla eylemleri bunların tipik örnekleriydi.
6-7 Eylülde İstanbulda yaşayan Rum azınlıklara karşı yapılan saldırılar da bu örneklerdendir.
15 Şubat 1975te öğretmenlerin güçlü örgütü TÖB-DERin düzenlediği Faşizmi ve hayat pahalılığını protesto toplantılarına gelenler, Rusyadan komünistler gelmişler, camileri bombalayacaklar vb. şeklindeki propaganda ile kışkırtılan ve kandırılan Müslüman emekçilerin saldırılarına uğradı.
Din, AKP ve öncesindeki partilerin elinde emekçilere karşı provokasyonlarda kullanılan bir silaha dönüştürülmekte ve saf inançlı emekçileri, aslında çıkarları ortak olan diğer emekçilerle karşı karşıya getirmenin aracı olarak kullanılmaktadır. Bugün türban sorunu da AKPnin elinde böyle bir işlev görmektedir.
Türbanı gündeme taşıyan AKP, diğer gerici partilerin de desteği ile SSGSS Yasa Tasarısını alt komisyondan geçirdi. Zaten paralı olan üniversiteleri emekçi çocuklarına tamamen kapatacak düzenlemeleri hazırlıyorlar. TEKELin, otoyolların, İller Bankasının özelleştirilmesi, tapu dairelerinin noterlere, kadastro işlemlerinin yeminli bürolara devri için hazırlıklar sürüyor. Terörle Mücadelede Görev Alan Personelin Avukatlık Ücretlerinin Devlet Tarafından Ödenmesine ilişkin yönetmeliği 26 Ocak tarihli Resmi Gazetede yayınladılar. Bu yönetmeliğe göre sokakta adam vuran polisin, işkenceci polis ve askerlerin, köy yakan özel harekatçıların, çeteler içinde yer alan asker ve polislerin avukatlarının ücretlerini devlet (emekçilerden topladığı vergilerle) ödeyecek. Yani sizi vuran, köyünüzü yakan, işkence eden güvenlik görevlisinin, halka dışkı yedirenlerin, Şemdinli bombacılarının, Susurlukçuların, Ergenekon Çetesinin vb. avukatlık ücretini de siz ödeyeceksiniz, biz ödeyeceğiz.
Türbanın neleri örtmenin aracı olduğu, AKPnin derdinin yurttaşların din ve vicdan özgürlüğünü sağlamak olmadığı herhalde artık anlaşılmıştır. Öyle olsaydı gerçekten laik bir devlet düzeni kurmak için çalışırlardı.
AKP, MHP ve diğer tüm düzen partileri özgürlükçü değildirler. Kapitalist sistemin devamından yana olan tüm partiler sermayenin, tekellerin özgürlüğünü savunurlar. Egemen olan yönetici sınıfın emekçileri baskı altında tutabileceği, sömürü koşullarının devamını sağlayacak şekilde düzenlemeler yapmak zorundadırlar. O nedenledir ki; kapitalist sistemde anayasalarda hak ve özgürlükler tarif edildikten sonra ancak denilerek bu hak ve özgürlüklerin içi boşaltılır, kullanılamaz hale getirilirler. Kapitalist sistemde yasalarda ne yazılırsa yazılsın, uygulamada patronlara sınırsız özgürlükler, emekçi sınıflara da sınırsız kölelik vardır. Sendikalaşan işçiler işten atılırlar, düşüncesini söyleyen insanlar suçu ve suçluyu övme, örgüt propagandası, örgüt üyeliği, yardım-yataklık vb. suçlamalara muhatap olur; eleştiri hakkını kullananlar devletin manevi şahsiyetini, askeri ve emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif gibi suçlarla yargılanırlar. Özgürlükler görünürde vardır, ancak kullanırsanız yanarsınız.
Tarih gösterdi ki hak ve özgürlüklerin gerçek güvencesi ancak işçi-emekçi iktidarıdır.
İşçi-emekçi iktidarının hazırladığı ve her özgürlüğün tanımının ardından kullanılabilirliği için hangi araçlarla, nasıl güvenceye alındığını da belirleyen 1936 SSCB Anayasası önemli bir örnektir.
Hasan Hüseyin Evin
Evrensel'i Takip Et