7 Şubat 2008 00:00

Bir arada ve kendiliğinden olma hali: Ashura


İlk kez 2004’te 14. İstanbul Tiyatro Festivali’nde sahnelenen “Ashura”, yüzlerce yıldır Anadolu topraklarında “homojen” bir toplum yaratma adına zorunlu göçe maruz kalan ve oradan oraya savrulan insanların dillerini ve dinlerini anlatıyor. Bu insanların göç yollarında, 12 dilde söylediği 25 şarkı da oyunda yer alıyor. Ashura, gördüğü ilgi nedeniyle 7, 8, 9 ve 20, 21, 22, 23 Şubat’ta yeniden garajistanbul’da sahneleniyor.

Türkiye’nin kültürel çeşitliliği düşünüldüğünde “aşure” benzetmesi ve “Ashura” oyunu sizin için ne ifade ediyor?
Ashura, yani aşure; sizin de dediğiniz gibi bir alıntı, bir benzetme, farklı kültür ve dinlerin ortak yiyeceği. Aşure, çocukluğumuzun ritüeli. Bu yiyeceğin bizi etkileyen en önemli tarafı, birçok farklı malzemenin bir kapta kendi lezzetlerini değerlerini kaybetmeden, birbirine karıştırmadan olabilmeleri. Tıpkı Anadolu topraklarında yüzyıllardır olageldiği gibi, şimdi hatırlamaya, hatırlatmaya çalıştığımız gibi.

“Anadolu’nun mozaik tanımından öte bir aşure” demişsiniz “Ashura” oyunu için, nasıl bir aşure tanımı sizin tanımınız?
Sözlüğe göre mozaik, küçük, birbirinden farklı üç boyutlu parçaları bir yüzey üzerinde yan yana getirerek resim oluşturma tekniğine ve ortaya çıkan esere denir. Biz yan yana gelmekten, bir resim oluşturmaktan bahsetmiyoruz, bunun için bir teknikten de söz etmiyoruz. Biz zaten yüzlerce yıldır bu toprakların doğasında olan yaşama halinden söz ediyoruz. Tıpkı her dinde karşılığı olan aşure yiyeceğinde olduğu gibi, tüm malzemelerin kendi lezzet ve değerlerini koruyarak bir arada aynı kapta olabildiği gibi “kendiliğinden olma” halinden bahsediyoruz.

Ötekileştirmeye karşı bir duruşunuz var oyunda. 22 Ocak gününü Ermeni cemaatine ayırarak o geceki oyunu Hrant Dink’e adadınız. Hrant Dink’in ölümü ve Türkiye’nin çeşitliliği üzerine neler söylemek istersiniz? Bir anma gibi mi bu gece, bir selam mı Dink’e?
Geçen yıl Hrant Dink öldürüldüğünde biz Ashura’yı oynuyorduk. O gece bütün ekip tüylerimiz diken diken ve ağlayarak oynadık Ashura’yı; oyun boyunca başka türlü söyledik, başka türlü durduk sahnede.
Benim bir mizansenim var, avucumun içinden uzaklara bir şeyler üflüyorum, yolluyorum. Pek çok anlam ifade ediyor o mizansen bana. İçi hep farklı duygu ve anlamlarla doluyor o hareketin.
O gün Hrant’a üfledim ve “Seninleyiz, senin için bu oyun, senin için bu şarkılar” dedim, dedik hep birlikte. Oyunun son cümlesi ashura tarifi ve son mizanseni benim. Avucumun içinden seyirciye üfledim o gün ve bir cümle ekledim; “Bu Hrant için” dedim. Bütün salon tek nefeste ayağa kalktı ve ağlayarak hep birlikte Hrant’ı alkışladık.
Tam bir yıl sonra biz yine Ashura oynarken, ölümü bir yılını doldururken, Hrant’ın acısını yaşarken, oyunumuz dört yıl önce ne kadar gündemse, ne yazık ki bugün hâlâ gündem olmayı sürdürüyor. Biz 22 Ocak 2008’de yine sahneden Hrant’a söyledik, Hrant’a üfledik…

Ashura oyunu bu yıl Türkiye ve İstanbul’da devam edecek mi?
Oyunumuz ocak ayı içinde kapalı gişe oynadı ve şubat ayına ek oyunlar koyduk; garajistanbul’da devam edecek. Ashura bizim değerli ve hep belli aralıklarla oynamayı düşündüğümüz bir işimiz. Önümüzde İsveç Kraliyet Tiyatrosu ortaklığıyla gerçekleştireceğimiz İsveç turu var. Bu ilgi sürdükçe, Ashura aralıklarla oynanmayı sürdürecek. (BİA)
Yeliz Kızılarslan

Evrensel'i Takip Et