8 Şubat 2008 00:00

Ergenekon aysbergin sadece görünen yüzü


Ergenekon Operasyonu’yla ortaya çıkan ilişkiler ağı derin devlet tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. “İstihbarat Teknikleri-Aktörleri-Örgütleri ve Açmazları” ile “Karanlık İlişkiler” kitaplarının yazarı eski Savcı Gültekin Avcı, Ergenekon’u; “Derin oluşumların kollarından sadece bir tanesi” şeklinde tanımlıyor.
Avcı, derin devlet, Ergenekon Operasyonu ve karanlık cinayetlerle ilgili sorularımızı yanıtladı.

‘Derin devlet’ olgusu her çete operasyonunda mutlaka bir şekilde gündeme geliyor. Türkiye’de derin devlet nedir? Böyle bir oluşum neyin ihtiyacı olarak ortaya çıktı?
Türkiye’de derin devlet, hakim ve oligarşik zümre olan askeri yelpaze etrafında vücut bulmuştur. Karar alıcılar merkez olarak askeri yapı etrafında ve liderliğinde oluşmuşsa da, yapının içinde istihbarat, medya, mafya, sermaye ve bürokrasiden unsurlar mevcuttur. Tatbikatçılar ise görünür-yerüstü birimi Özel Kuvvetler Komutanlığı, yeraltı birimleri ise ‘vatansever siviller’den müteşekkildir. Yani bugün türeyen ‘vatansever’ler… Eski CIA Başkanı William Colby 1998 yılında yaptığı açıklamada, “NATO üyesi olması dolayısıyla Türkiye’de de benzeri bir kurumun (Gladio muadili) varlığı ihtimalinin bulunduğunu” ve “Türkiye’nin komünistlerin eline düşmemesi için CIA’nın antikomünist kuruluşlara destek vermiş olması ihtimali bulunduğunu” ‘en azından’ ifade etmiştir.
Belirtilen formül ve doneler istikametinde, Türkiye’deki derin devlet yapısı içinde öncelikle askeri yapılanma ve ardından, medya-mafya-sermaye-bürokrasi-akademisyenler ilişkisi, bu oligarşik yapının temellerini oluşturmaktadır. Kullandıkları paradigmalar ise tenkit kabul etmez bir Kemalist nihilizm, seküler esvaplı laiklik, militarist bir cumhuriyetçiliktir.
Derin devletin sistemi ve kolları vardır. Bunun içinde hukukçusu, üniversite öğretim üyesi, gazetecisi, iş adamı, mafyası ve tetikçisi mevcuttur. Hepsi de ani bir refleksle birbirleriyle dayanışma içine girebilmektedirler. Mesela Abdullah Çatlı uyuşturucu iddiasıyla Fransa’da yakalandığında, avukatlık işi için hapishanede ilk 12 Mart döneminin sol liderlerinden Sarp Kuray’ı aramıştı. Derin devletin sol unsurları da, sağ unsurları da vardı. Yapının bütün unsurları bütünleşmiştir. Yani o sağcı, ben solcuyum; ben Türkçüyüm, o Kürtçü diye bir ayrım yapılmaz.

Ergenekon Operasyonu’yla ortaya çıkan ilişkiler ağı nasıl bir tabloyu oluşturuyor? Bu da derin devlet ilişkileri içerisinde değerlendirilebilir mi?
Ergenekon, ifade ve formüle ettiğim derin yapılanma sistematiğine fevkalade uygun bir grup. Ergenekon elbette ki derin, yani teknik olarak ‘özel harp’ mantalitesiyle çalışan bir oluşum.
Bu tür çalışmalarda bilhassa ‘özel harp mantığıyla ve yöntemleriyle’ çalışmak ve buna göre sistematize olmak önemli bir ölçüdür. Ergenekon yapılanmasının içinde de medya-mafya-asker-akademisyen-bürokrat-sermaye unsurları mevcuttur. Bunların bir kısmı kamuoyuna aksetmiştir. Ergenekon derin oluşumların kollarından sadece bir tanesi. Aysbergin görünen yüzünden lokal bir kesit.

Ergenekon’da tutuklananlar Susurluk’tan beri göz önünde olan kişiler. Böyle bir dönemde tutuklanmaları nasıl yorumlanmalı?
Susurluk’ta gözden çıkarılan bir ekip tasfiye edildi. O zamandan bu yana Susurluk hadisesinin üzerine gerçekçi bir şekilde gidilemedi. Veli Küçük ifadeye bile getirilemedi. Bir ülkede orgeneral bile olsa bu kişiden ifade temini mümkün olmalıdır. Aksi halde demokrasi ve hukuk devleti umutsuz bir türkü olmaktan öteye geçmez.
Susurluk’tan bu yana gelişen ve zuhur eden her hadisede derin yapılanmanın bazı görünümleri tecelli etti.
Afyon’da geçen sene bir kaza oldu. Küçük Susurluk olarak tavsif edildi. Aracın içindeki şahıslardan biri emekli başkomiser, diğeri müteahhit. Araçta çekler, senetler, silahlar ve bombalar... Seçim ve 27 Nisan muhtırası süreci... Gerginleştirici mitingler ve söylemler... Bunun bir operasyon ekibi olabileceğini hiç düşündünüz mü? Peki ya kaza?.. Bu ekibi bilen muhalif bir ekibin engelleyici bir operasyonu mu, yoksa talihsiz bir kaza mı? Danıştay operasyonu, İsmailağa cinayeti, JİTEM unsuru Abdülkadir Aygan’ın, Musa Anter cinayet ekibinde yer aldığını açıkça anlatması, Atabeyler Operasyonu’nda soruşturma hedefi subayın ikametlerinden çıkan “özel harp” dokümanları... (Ayaklanmaları bastırma harekatı) ve daha niceleri...
Son dönemde hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’na tam destek verdiğini düşünüyorum. Bazı köşe yazarlarının dediği gibi Erdoğan-Bush görüşmesinin operasyonlarda etkisi olduğuna ihtimal vermiyorum. Hükümeti arkasında görmeyen bir emniyet istihbaratı, ABD desteği olsa da harekete geçmez. Kaldı ki aysbergin tamamı ekarte edilse bile, ABD cihetiyle böyle derin bir yapılanmayı teşkil etmek zor değildir.

Danıştay saldırısı, Hrant Dink cinayeti ve Malatya Katliamı... Bu olayları peş peşe sıraladığımızda karşımıza dolaylı ya da dolaysız olarak Ergenekon çıkıyor. Bu tür eylemlerin arkasında yatan neden ne?
Operasyonel derin devletin süratle hareketlenmesi, belirleyici aktör ve mekanizma haline gelmesi için ilk şart; politik istikrarsızlıktır ve tesis edilmesi gereken kargaşa ve ayrışma zeminidir. Birbiriyle anlaşamayan koalisyon hükümetleri, bir türlü kurulamayan hükümetler ve birbiriyle kavga eden liderler veya ‘güçlü tek parti iktidarı ve liderleri’ görünümü fevkalade uygun bir panoramadır. Bu ortam derin devletçileri harekete geçirmeye yetmektedir. Bazen, tek başına iktidar olmasına rağmen (Tansu Çiller dönemindeki gibi) siyasi kararları askere bırakan (PKK terörü ile mücadele ve Kuzey Irak’taki politikaların tespiti) liderler de, derin devletin hakimiyetinde rol oynamışlardır.
Bazen de milletin ciddi oranda teveccüh ettiği güçlü tek parti iktidarlarını ekarte etmek için derin unsurlar devrededir. Özal ve Erdoğan hükümetleri gibi... Rahmetli Özal’a Kartal Demirağ suikastının üzerine neden gidilmediği sorusu tevcih edilince, “Bazı kurumların yıpranmasını istemiyorum” şeklinde cevap vermişti. Basında Kartal Demirağ’ın özel harp eğitimli oluşu ile ilgili haberler ise eylem üzerindeki sis perdesini aralıyordu. Bu itibarla ‘sivil siyaset’ yapmak isteyen-dayatma kabul etmeyen ve kendini demokratik bir hukuk devletinde ‘varsayan’ Başbakan Erdoğan’ın ve Cumhurbaşkanı Gül’ün de bu derin konuşlanmadan ve komitacılardan iyi korunması gerekmektedir.
Operasyonel derin devleti gelişmelere hakim hale getiren ve canlandıran ikinci önemli sebep ise; laik sistemi tehlikeye sürükleyebilecek gelişmelerdir. Fakat bu “gelişmelerin” ne olduğu hiçbir zaman net değildir. Bazen din konusunu bayraklaştıran bir parti de hedef olabilir, bazen bir koalisyon ortağının beyanları da kafi gerekçe sayılabilir. Sözü edilen “tehlikenin” sınırları tabii olarak bulanıktır.
İfade ettiğimiz gibi Türkiye açısından derin devletin ve operasyonel kısmının en önde görünen temsilcileri askerlerdir. Kendi tayin ettikleri zamanda harekete geçer, düğmeye basar ve yönetime müdahale ederler. Kendi içindeki denetimsiz ve bağımsız (sivil makamlardan) örgütlenmesi, istihbarat servisleri, sahip olduğu silah gücü ve en önemlisi kamuoyundaki prestiji sayesinde, daima “kurtarması gereken” ve alkışlanan kurumdur. Fakat askeri bürokrasi yalnız değildir. Sisteme entegre olan (Özel Harp sistemine) askeri bürokrasi, hem olaya müdahale zeminini hazırlar, hem de diğer muhtelif kurumlardan gelen sinyallere dikkat ederek hareket eder. Askeri yelpaze, kendini laik cumhuriyetin tek koruyucusu, tek sahibi, tek yöneticisi ve tek kurucusu olarak görür ve siyasi kadrolara (millet iradesi olsalar da) güvenmez. Gerektiğinde hepsini bir kenara itip duruma müdahale hakkı olduğuna inanır. Maalesef, bu kanaat ve ordunun bu konumu kemiyetinden büyük keyfiyeti olan, toplumun bir bölümü tarafından da kabul edilir. Müdahale etmez veya zamanlama hatası yaparsa, derin devletçiler tarafından tenkit edilir.
Türkiye açısından “derin devlet’in” gönüllü fikir savaşçıları ise hem askeri tahrik ederler, hem de askerden gelen yönlendirmeler istikametinde eylemler düzenlerler ve ‘güdümlü kavramlar’ üretirler.

Yakın tarihe bakıldığında Türkiye’de çok sayıda faili meçhul cinayet işlendi. İktidara gelen hükümetlerin defalarca söz vermesine karşın bu cinayetler aydınlatılmadı. Cinayetlerin asıl faillerinin bulunması önündeki engel nedir?
Çok engel var. Türkiye’de Özel Kuvvetler Komutanlığı, derin devlet oluşumlarının legal ve görünen kısmıdır. Ama çalışmalarının kanunilik derecesi bilinemez. Zira bu birim üstünde ne Başbakan’ın ne TBMM’nin ve ne de Cumhurbaşkanı’nın bir kontrol ve denetleme fonksiyonu ve yetkisi bulunmamaktadır. Özel Harp faaliyeti, bizim ABD’den tercüme edilip 1964’te uygulamaya konulan Kara Kuvvetleri Sahra Talimnamelerine göre de yargısal denetime ve kanuni statüye tabi değildir.
Özel Harp faaliyetinden cumhurbaşkanı ve başbakanların bilgisi olmaz. Ancak Genelkurmay başkanı ‘bilgilendirmek isterse’ arzu ettiği seviyede cumhurbaşkanı ve başbakanı bilgilendirebilir. Keza cumhurbaşkanı ve başbakan, devasa askeri istihbarat yelpazesinin çalışmalarından haberdar olmazlar. Genelkurmay başkanı ‘dilerse’ arzu ettiği seviyede bilgilendirme yapabilir. Yani Türkiye’de başbakanın hakim olduğu tek istihbarat birimi Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’dır. MİT asker etkisi altında ve askeri istihbarat ise tamamen asker etkili ve eksenlidir.
Başbakanın Genelkurmay üzerindeki hakimiyetinin kayıtsız şartsız sağlanması gerekir. Genelkurmay’ın başkanının Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması şart.
Askeri istihbarat üzerinde hiçbir sivil denetim yok. Ne yargısal ne siyasi ve ne de idari bir denetim ve kontrol var. Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı sivil kontrol ve denetime tabi tutulmalı.
Türkiye’de askeri vesayet rejimi sürdükçe derin yapılanma ve eylemlerin sonu gelmeyecektir.
Zira bu illegal derin yapılanmalar, her askeri müdahaleden sonra daha da güçlenmiş ve nemalanmışlardır.
Askeri yargı kaldırılmalı. Şemdinli’de İhtisas Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 39 yıl 5 ay hapis cezası verilen iki astsubay, konu askeri mahkemeye havale edilince ilk celsede tahliye edildiler. Ne oldu acaba; çizilen senaryo böyle gerçekleşmeseydi ve askeri mahkeme bu şahısları serbest bırakmasaydı, bu iki astsubay ağızlarındaki baklayı mı çıkaracaklardı?
Engeller pek fazla. (İstanbul/EVRENSEL)

Türkiye’de savcılar askerden korkar

Siyasi bir irade gösterilmeden savcıların tek başına bu karanlık ilişkilerin üzerine gidebilmesi mümkün mü? Yargı organlarının bu konularda yetersiz kaldığını düşünüyor musunuz?
Türkiye’de savcıların kendi inisiyatif ve yetkileriyle derin devlet yapılanmalarının üzerine gidebilmesi hayaldir. Hele Şemdinli hadisesinde ‘Sonuna kadar gidilsin, arkasındayız’ diyen Başbakan’ın, Ferhat Sarıkaya’nın idamına seyirci kalması ve ona sahip çıkmamasından sonra savcılardan artık bu konularda ataklık, cesaret, inisiyatif ve kararlılık beklemek mümkün değildir.
Zaten bu son operasyonların hepsi savcıların değil, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nın başarısıdır. Tebrik ederim. Yargı bu konularda elbette ki yetersizdir. Ama İtalya’da savcıların başarısıydı. Türkiye’de savcılar, asker karşısında etkin ve belirleyici bir aktör hiçbir zaman olamadılar. Olmaları da istenmedi. Cesur ve inisiyatif sahibi savcılar hep bir noktaya kadar gitti, sınırı geçenlerin ipi çekildi. Hâlâ da öyledir.
Türkiye’de siyasiler Genelkurmay’dan nasıl korkarsa, savcılar da asgari o kadar korkmakta ve çekinmektedir. Türkiye’de bir savcı Genelkurmay’a rağmen bir işlem ve soruşturmaya tevessül edemez. Etse de öncelikle Adalet Bakanlığı’nı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu karşısında bulur.
Türkiye’de savcı ve hakimler, lojmanlarının yakınlarına bomba attırılmak suretiyle hizaya getirilmek istendikçe ve bu inisiyatiflerin önüne geçilmedikçe, yargıdan ümit yok.
Derin oluşumlarla mücadelede önce sivil siyaset yargıya inanacak ve askeri yargı kaldırılacak. Sırf görevini yaptığı için ihraç edilen bir savcı, yüzyılın hukuk mağduru Ferhat Sarıkaya utancı hâlâ yüzümüzde. Hükümet bu utancı unutmamalı. Hukuk devleti bizim için maalesef hâlâ lüks. En küçük fırsatta generallerin ağzına mikrofon tutan medya tetikçileri, demokrasinin katilleri arasında.

Bu çetelerin hepsi ‘özel harp’ anlayışı ile çalışır

Son dönemlerde çok sayıda çete ortaya çıktı. Atabeyler, Sauna ve Kuvayı Milliye bunlardan birkaçı. Bu çetelerin birbirinden bağımsız olması mümkün mü?
Karar alıcılar (derin devlet) ve tatbikatçılar (operasyonel derin devlet-Özel Harp anlayışıyla çalışan resmi ve sivil ekipler) olmak üzere iki kısımdır.
Bugün tezahür eden Ergenekon, Sauna, VKGB, Kuvayı Milliye, Atabeyler gibi oluşumlar, ikinci kısım aktivasyonlarıdır. Bu kadar çoklu görünüme sahip sayılan gruplar, bir bütünün parçalarıdır. Ve bu çetelerin hepsi ‘Özel Harp anlayışı’ ile çalışır. ‘dönem amaçları’ ise menfaat ve manevralarını sıkıntıya sokan siyasi iktidarın (AKP) istikrarını bozmak ve ülkede kutuplaşma ve askeri müdahale zemini yaratmaktır.
Şahin Bayar

Evrensel'i Takip Et