10 Şubat 2008 00:00

Kürt sorununda çözüm anayasal vatandaşlık


Türkiye Barış Meclisi (TBM); “Yeni Anayasa Sürecinde Demokratikleşme ve Kürt Sorunu” başlıklı iki günlük sempozyum ile yeni anayasayı tartışmaya açtı. Sempozyumun ilk gününe ilgi oldukça yoğun olurken, oturumlarda temel konu Kürt sorununun çözümü, anayasal vatandaşlık oldu.
TBM’nin sempozyumu dün İnşaat Mühendisleri Odası Kültür Merkezi’nde başladı. DTP Grup Başkanı Ahmet Türk ve DTP’li milletvekilleri Osman Özçelik, Nuri Yaman, Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani, DEP eski milletvekilleri Hatip Dicle, Selim Sadak, Yazar İsmail Beşikçi, Fikret Başkaya, SDP Genel Başkanı Filiz Koçali, EMEP Genel Başkan Yardımcısı Haydar Kaya, ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Füsun Erol, Halkevleri Genel Başkanı Abdullah Aydın, Devrimci 78’liler Federasyonu Başkanı Ruşen Sümbüloğlu, Şair-Yazar Sennur Sezer, Gülsüm Akyüz, aydın ve yazarlardan Naci Kutlay, Orhan Miroğlu, KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı.
Sempozyum, TBM Sözcüsü Prof. Dr. Cengiz Güleç’in açış konuşması ile başladı. İnsan hakları içinde en önemli öğenin düşünce özgürlüğü konusu olduğunu kaydeden Güleç, anayasal güvence altına alınan düşünce özgürlüğünün, aslında muhalefet özgürlüğü, egemen ideolojiden, resmi görüşlerden, genel ahlaktan, yaygın siyasi, dini görüşlerden farklı düşünceleri ifade edebilme hakkı olduğunu söyledi.
Düşünce özgürlüğünün demokrasi ile kader ortağı olduğunu da belirten Güleç, “Demokrasi, farklılıkların çatışma ve toplumsal kargaşa yaratır fobisinin karşıtı bir görüşü savunmak demektir” dedi. “Yöntem ve amaç ne olursa olsun her türlü düşünce açıklamasını ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak yorumlamak düşünce özgürlüğünü mahkum etmek değil midir” diye soran Güleç, yeni anayasa tartışmalarının gündemde olduğu süreçte konferanstaki amaçlarının “vitrinde bir rol yüklenmek değil, gerçek bir barış anayasası için inisiyatif üstlenmek” olduğunu söyledi.
‘Üç Fırat’ı bir araya getiremedi’
Prof. Dr. Mete Tunçay’ın yönettiği “Cumhuriyetin Kuruluşundan İtibaren Kürt Politikaları” başlıklı ilk oturumda konuşan Ayşe Hür, Türklerle Kürtlerin ilişkilerinde altın çağın hiç olmadığını, her zaman konjonktürel süreç izlendiğini söyledi. Kürtlerin de kendi aralarında hareket edemediklerinden söz eden Hür, bir konferansa kendisini Ümit Fırat’ın buna ise Seydi Fırat’ın davet ettiğini, salonda Abdülmelik Fırat’ın olmadığını belirterek, “Kürt hareketi bu üç Fırat’ı bir araya getiremedi, birleştiremedi” eleştirisini yöneltti.
Yazar Murat Belge, Kürtlere karşı hep asimilasyoncu, Türk nüfusu içinde eritme politikaları uygulandığını söyledi. Başlangıçta “Kürt yok” denmediğini ancak asimilasyonist politika olduğunu, sonra ise “Kürt yok” diyen daha baskıcı politikaların izlendiğini belirten Belge, 23 Eylül’le birlikte “Kürt yoktur”un resmi tavır olarak yerleştiğini anlattı.
‘Kürtlerle uzlaşma Lozan’la bitti’
Eski Parlamenter Tarık Ziya Ekinci ise Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı döneminde Kürt liderlerine “ağalar, beyefendiler” şeklinde mektuplar yazdığını, komutanlara çektiği telgraflarda Kürtlerle uzlaşılmasını istediğini, ancak bu sürecin Lozan Anlaşması’nın imzalanması ile son bulduğunu anlattı. Lozan ile “Kürt yoktur” denilmeye başlandığını da belirten Ekinci, “Kürt ulusal demokrasi hareketine bölücü ve ayrımcı demek ayrımcılıktır, milliyetçiliktir” dedi.
Önceki siyasilerden örnekler veren Ekinci, “AKP de aynı yolu takip etmiştir. Tıpkı Çiller, gibi tıpkı Mesut Yılmaz gibi Erdoğan da açıklama yaptı. ‘Kürt sorunu var’ dedi. Ama Ankara’ya geldi ve inkar etti, unuttu. ‘Kürt olmama rağmen bana bakanlık veriliyor’ denmesi ahlak dışı bir davranıştır. AKP’de politika yapıyor olabilir. Ama ben orada Kürt sıfatı ile bulunuyorum demek sahtekarlık, ikiyüzlülüktür” diye konuştu. Gelinen aşamada tek çözümün; “demokrat aydınların ve Kürtlerin ortaklaşa bir siyasal hareket oluşturması” olduğunu kaydeden Ekinci, “Demokrat, aydın Kürtler birleşmeli ortaklaşa siyasi bir hareket oluşturmalı” dedi.
Prof. Dr. Cemil Koçak da bölgede tarihten bu yana asimile politikalarının yürütüldüğünü Takrir-i Sükun ve OHAL örnekleri ile anlattı. Koçak, “Askerler, memurlar bu bölgeye asimile etmek için gönderildi ama yakın zamanda baktılar ki gönderilen memurlar bir bir bu bölgeye entegre oluyor. Bundan devlet de rahatsız oldu” diye konuştu.
“Anayasal Vatandaşlık” başlıklı ikinci oturumu ise Yücel Sayman yönetti. Başbakan Erdoğan’ın, “benim vatandaşım” ifadesini eleştirerek, “Kimse Başbakan’ın, hükümetin vatandaşı değildir” diyen Sayman, vatandaşların, “Türk soyundan gelenler” olarak tanımlandığını, ancak sadece Türk soyundan gelmenin vatandaşlık için yetmediğini, “milli güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlık” için de tehlike oluşturmamaları gerektiğini söyledi. (Ankara/EVRENSEL)

‘Anayasal vatandaşlık şart’

DTP Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk: Hassasiyet gösterdiğimiz birkaç husus var. Biri anayasal vatandaşlık. On sene öncesine kadar yok sayılan, inkar edilen, adamdan sayılmayan bir halktık. 40’lara kadar da ‘yok edilmesi gereken’ kültürün özneleri idik.
Anayasal vatandaşlık konusunu çok önemsiyoruz. İnkar yeni anayasa ile ortadan kalkacak mı, yoksa devam ettirilecek mi? Cumhuriyetten bu yana aidiyet sorunu yaşayan Kürtlerin yönünü, ilişkilerinin niteliğini bu belirleyecek. Kürt-Türk ilişkileri açısından stratejik önemde anayasal vatandaşlık. Kürtler, hak ve özgürlükleri ile birlikte yaşama iradesini koydu. Bütün arayış ve ısrarlarına rağmen, yeni anayasada tekrar inkar edilir, dışlanırsa bu, Kürtlerde çok ciddi sorgulamayı beraberinde getirecektir.
Başbakan, daha çok Diyarbakır’a gidince ‘kardeşlerim, canlarım, ciğerim’ ifadelerini kullanıyor. Bir kimliğin, kültürün farklılığını güvence altına alma isteğine yanıt vermek yerine, ‘kardeşlik’ kodu içerisinde en geri düzeye çekmek, ümmetçi zihniyetin ürünüdür. Bunu derken de sorunu çözeceğine inanıyor gibi davranıyor. Böyle canı, ciğeri, kardeşliği Kürtler olarak kabul etmiyoruz. Başbakan Erdoğan’a sorumluluklarını hatırlatıyor ve daha ciddi yaklaşmasını bekliyoruz. Başbakan’ın ‘kardeşlik’ anlayışı ‘tek millet, tek dil’ anlayışından farklı değildir. Bu, reddin, inkarın sürdürülmesi olarak algılanacaktır.

Yaşar Kemal: Barışa giden dikenli yolu sizler açacaksınız

Konferansa mesaj gönderen Yazar Yaşar Kemal, “milyonların hakkı verilmeden demokrasinin nasıl geliştirileceğini” sordu. Açılış konuşmasının ardından kısa mesajı okunan Yaşar Kemal, mesajında, bundan 16 yıl önce Musa Anter’in ölümünün ardından; Yirmibirinci yüzyıla, kardeşleri birbirine öldürterek girmeyelim. Alnımızda kardeş kanının kapkara lekesiyle girmeyelim” dediğini hatırlattı. Kemal, mesajında şunları ifade etti:
“İnsanlık karşısında boynumuz bükük olmasın. 21. yüzyılda insanlık; insan hakları, insan kültürü üstüne daha çok titreyecek. Artık dünya çok küçüldü. Burada aşağıladığın, zulmettiğin, haklarından mahrum ettiğin kişilerin haklarını, dünyanın öbür ucundan sana soruyorlar.
Bu çağda demokrasiyle yönetilmek, bir ülkenin en büyük onurudur. On beş milyon insanın, insani haklarını veremezsen, demokrasiyi nasıl gerçekleştirebilirsin?
Sevgili dostlar, çabalarınızla gerçek demokrasiye, barışa giden dikenli yolu sizler açacaksınız. Yürekten sevgiler.”

Evrensel'i Takip Et