14 Şubat 2008 00:00

ÖZGÜRLÜKLER


AKP Hükümeti’nin belirgin özelliklerinden birisi de, bütüncül bir insan hakları ve demokrasi anlayışına ve programına sahip olmayışıdır. Bu özellik yalnızca onlara ait bir özellik de değil. Geçmişte Ecevit hükümeti de aynı modeli uygulamıştı. Erdoğan hükümeti o modeli sürdürdü. Şaşırtıcı gelen ve AKP’nin başarısı olarak da nitelenebilecek bu özellik oluyor zaten. Avrupa Birliği sürecinde öngörülen değişikliklere uyum göstermiş olması… Böyle bir yetenek sergilemesi…
Devlet merkezli bakış ve devletçe belirlenmiş hedefleri gerçekleştirme düşüncesi bunda belirleyici rol oynadı. Devlet merkezli ve kaynaklıydı hazırlanan program. AB hedefleri gerçekleşti (tam üyelik müzakereleri başlatıldı; yıl 2005). İşlem tamamdı.
Yurttaşının haklarını ve özgürlüklerini 3. şahıslarla pazarlık konusu yapan hükümetlerden birisiydi ve hedefe varıldığı için reformları durdurdu. Hatta Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu örneklerinde görüldüğü gibi geri adımlar atıldı; tanınmış haklar geri alındı.
Çünkü devlet, vatandaşa öyle bakıyordu. Devletin vatandaşıydı vatandaş.
Devlet, vatandaşın devleti değildi.
Vatandaş, devlet için vardı.
O nedenle de devlet, vatandaşın özgürlüğünü cebindeki para gibi görüyordu. Yabancı güçlerle kendi vatandaşının insan hakları ve özgürlüklerini pazarlık konusu yapan bir tek Avrupa ülkesi var mı?.. Yok! Ama Türkiye, işte bunu yapıyor. Çeşitli siyasi aktörler ve hükümetlerce sarf edilen ‘Biz kendi vatandaşımız için, yapmamız gerektiği için yapıyoruz bu reformları’ lafları, içi boş ve gerçeği ifade etmeyen laflardır.
‘Üç yıldır niye durdunuz, niye geri adımlar atıyorsunuz ha bire’ sorusu, yanıtsız bırakılan bir sorudur. Yeni pazarlık günlerine ve koşullarına (kendi vatandaşlarının hak ve özgürlüğü üzerinden) hazırlık yapıldığı o kadar açık ki...
Yargı, silahlı kuvvetler ve YÖK zaten reformlara direnç göstermekteydi. O nedenle temel bütün insan hakları sorunları temel özellikleriyle var olmaya devam ettiler. Devletin stratejisi, çok sayıda yasaya dokunmak ve her yasadan üçer-beşer madde değiştirmek şeklindeydi. Bir ondan, bir bundan… Ama yargı, yeniden ve hukukun üstünlüğü ilkesine göre yapılandırılmayacaktı. Öyle oldu. Hükümet ve diğer devlet organları hemfikirdi. İnsan haklarının yargısal korumadan yoksun bırakılması bilinçli bir tercihtir. Yurttaşının haklarından ve özgürlüğünden korkan devletler ne yapıyorsa, AB süreci de olsa öyle yapılacaktı ve yapılıyor.
Bizi Türkiye’nin demokratik bir ülke olması ilgilendiriyor.
Devletçe belirlenmiş ve siyasi partilerce izlenen, yukarıda değinilen strateji ile ve bu performans ile Türkiye ancak 50 yıl sonra demokratik bir ülke olabilir.
O zamana kadar işkence görmeye, yargısız infazlarda can vermeye, hapishanelere gönderilmeye, düşüncelerinizi açıkladığınız için yargılanmaya ve kurduğunuz ve kuracağınız partilerin kapatılmasına hazır olun!
Hazır olun düşüncenizin, dilinizin, dininizin, inancınızın yasaklanmasına!
Hazır olun sosyal devletin aşınmasına, giderek yok edilmesine!
Unutmaya hazır olun kamu hizmeti, kamu yararı kavramlarını!
İnsan hakkı yerine yardım anlayışının yerleşmesine; modern zamanların ağalarının inisiyatifine terk edilmek istenmeye, hazır olun!
Ya da ‘hayır!’ deyin! Mücadele edin haklarınız ve özgürlükleriniz için!..
Aksi halde sizi, Davutpaşa katliamları bekliyor. Tuzla tersanelerinde ölümler…
Ve yoksulluk bekliyor. Eşitsizlikler, insan onuruna aykırı muameleler.
Hapishaneler…
Hüsnü Öndül

Evrensel'i Takip Et