15 Şubat 2008 00:00

GERÇEK

Son 28 gün içinde tersanelerde üçüncü iş cinayetine tanık olduk. Geçen yıl bütün yıl içinde 12 ölüm, yani ortalama ayda bir ölümle karşılaşılırken bu yıl bir aydan az bir zamanda üç ölümün yaşanması bile,

Paylaş

Son 28 gün içinde tersanelerde üçüncü iş cinayetine tanık olduk. Geçen yıl bütün yıl içinde 12 ölüm, yani ortalama ayda bir ölümle karşılaşılırken bu yıl bir aydan az bir zamanda üç ölümün yaşanması bile, kendi başına tersanelerdeki ölümlerden hiç ders alınmadığını göstermektedir. Yani tersane patronları ve işçi sağlığı ve iş güvenliği yasa hükümlerinin uygulanmasından sorumlu olan hükümetin, bu alanda kâr hırsını kışkırtma, işçiyi insan yerine koymama, işçi ölümlerini umursamama konusunda ısrar ettiği anlaşılmaktadır.
Geçtiğimiz yaz aylarında, tersanelerde 15 günde beş ölüm yaşandığında Tuzla’ya kadar gelme zahmetinde bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Gelişme halindeki ülkemizde böyle şeyler normaldir” demiş ve basından, işçilerden, sendikal çevrelerden tepki almıştı. Bundan ders almış olmalı ki Bakan Bey bu sefer, “Yalnızca tersanelerde değil birçok sektörde taşeronluk yaygınlaştı, son yıllarda önemli hale geldi. Ağırlıklı olarak niteliksiz, herhangi bir eğitim almamış olan işçilerimize işlerini gördürmeye çalışıyorlar. Bu işçi sağlığı ve iş güvenliği bakımından ciddi tehlikeler arz etmektedir... İkinci olarak eğitimsizlik de kazalarda önemli bir etkendir” diyor.
Bakan’ın söylediklerinden; taşeron sistemi ve işçilerin eğitimsizliği nedeniyle bu kazaların olduğunu kabul ettiğini görüyoruz.
Nitekim, tersanelerdeki “kadrolu” (eğitimli ve gerekli önlemler az çok alınarak çalıştırılan işçiler) işçilerin bu iş cinayetlerinde kurban olmadığını ya da sendikalı işçilerin çalıştığı Pendik Tersanesi’nde ölümlü kazalara rastlanmadığını biliyoruz. Dolayısıyla Tuzla’daki, hiçbir iş güvenliği ve işçi sağlığı kuralına uyulmadan, patronların; mümkün olduğu kadar az ücret ödeyip mümkün olduğu tadar çok çalıştırmayı ana ilke edindiği taşeron çalışmasında bu türden cinayetlerin gerçekleştiği gözlendiğinde, bu saptamaları yapmak için bakan olmak gerekmiyor. Hatta taşeron çalışmasını izleyen bir gözlemci olmak bile gerekmiyor. Bunu mahallenin kasabı, bakkalı da size söyler. Bu bakımdan da Bakan’ın, taşeron sistemi ve eğitimsiz işçi çalıştırmanın sakıncalarını kabul ettiğini açıklaması, kimseyi bundan böyle bu işyerlerinde önlemler alınacağı konusunda umutlandırmamalıdır. Çünkü, bu hükümetin mantığında patronlara yeni masraflar açacak önlemler yoktur. Dahası onların zihniyeti, bu kâr hırsından da öte; tersane sahipleri AKP’li Milletvekili Hasan Kamil Yardımcı ve MHP Milletvekili Durmuşali Torlak’ın görüşlerinden de anlaşılacağı üzere şudur: “Tersanecilikte kazalar mukadderattır; kaçınılmazdır!”
Bu yüzden de Bakan’ın; “Olur böyle şeyler”den, “Kazaların nedeni taşeron sistemi ve eğitimsizliktir” demeye dönmesinin bir ilerleme sayılması, ancak bütün bunları yeni duymuş olmasıyla mazeret olarak kabul edilebilir olur. Ki, Bakan’ın cümle alemin bildiği şeyleri yeni duymuş olması, herhalde mümkün değildir. Dahası bakanlık makamı, olanları saptayıp “şikayet etme” makamı değil “icraat makamı”dır ve Bakan’dan beklenen, onca ölümden sonra hangi tedbirlerin alındığı ve alınacağının somut olarak açıklanmasıdır. Ötesi tamamen eveleme geveleme, olanların üstünü örtmedir. Bu yüzden de Bakan’ın söylediklerinden, “Artık tersaneleri denetleyeceğiz; taşerondaki çalışma koşullarını yasal sınırlar içine çekeceğiz” sonucu çıkarılmaz. Çünkü Bakan olanları yeni duymamıştır. Bu yüzden bugün tersane işçileri birleşmediği, daha iyi çalışma koşulları için mücadele etme cesaret ve kararlılığı göstermediği takdirde, birbirlerinin cenazelerinin arkasından ağlamaya, üzülmeye devam edeceklerdir. Üstelik bu iş cinayetlerinin sayısı artacaktır da...
Elbette burada işçi ailelerine de düşen bir şey vardır. Çocuklarının, eşlerinin yaşamlarını, tersane patronlarının üç beş kuruşluk “kan parasına” satmamalıdırlar. Evet, maddi durumları kötüdür; çok küçük paralara da muhtaçtırlar ama bu, tersane işçisinin insan olma, insanlık onurunu koruma mücadelesidir aynı zamanda. Eğer aileler davalarını sürdürür, çocuklarını “kan parası”yla değişmek yerine, “kanların yerde kalmaması mücadelesi” veren işçilerle birleşirlerse, mücadele daha da güçlenecek; hükümet ve patronlar işçi ölümlerini önleyecek önlemler almak zorunda kalacaklardır.
İ. Sabri Durmaz
ÖNCEKİ HABER

GOP’da piyon mu aktör mü?

SONRAKİ HABER

Ankara’da ortak mücadele kararı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...